Son Dakikalara Bayılırız

1 Eylül 2010

Biz Türkler için söylenen karakter özelliklerine hemen hemen her konuda rastlamak mümkün. Fakat bizim en önemli özelliklerimizden biri de hiç şüphesiz şudur: işlerimizi son anda yapmaya bayılırız.

Elektrik, su veya doğalgaz hiç fark etmez, faturalar hep son gün ödenir.

Okul kayıtları için haftalar, müze ziyaretleri için aylar vardır ama mutlaka son gün kapılarda yığılma olur.

Ertesi günkü sınav için sabahlamak veya verilecek bir rapor için son gün toplanıp harıl harıl çalışmak adettendir.

Bu şekilde uzayıp giden bir listeye sahip olunca bu işin spor anlayışımıza da sirayet etmesi hiç de şaşırtıcı değil tabi.

Son Avrupa Şampiyonası’nda son dakikalar olmasa gruptan çıkamazken geri dönüşlerin takımı olarak ta yarı finale kadar uzanmamız bunun en somut örneklerinden.

Son dakika işlerimizin en çarpıcı göstergelerinden biri de tamı tamına 82 gün olan transfer döneminin son iki gününde tüm kulüplerimizin adeta transfer yarışına girmesiydi.

Son iki günde takımlarımızın hangi oyuncuları b

Yazının Devamı

Okan Alkan'ı unutalım

30 Ağustos 2010

Manisaspor karşısında Fenerbahçe'nin oyun 0-0 veya 1-1'ken gösterdiği performans ile öne geçtikten sonraki görüntüsü arasında çok büyük bir fark olması bir şeyi net bir şekilde gösteriyor ki kadro kalitesi yeterli olan sarı lacivertlilerin tek sorunu özgüven eksikliği.

Şampiyonlar Ligi planları yapılan sezonda Avrupa Ligi'ne dahi katılamamak ve tüm bunların zayıf takımlar karşısında alınan yenilgiler nedeniyle olması, özellikle futbolcuları çok olumsuz etkilerken takımın kendine olan güvenini de neredeyse sıfıra indirdi.

Bu şartlar altına sarı lacivertlilere gereken tek şey, iyi futbol veya bir gösteriden ziyade sadece bir üç puandı, takımın özgüvenini yeniden kazanmasını sağlayacak bir üç puan.

Bu kapsamda futbol olarak yine bekleneni veremeyen -ve bu kadar kısa sürede bekleneni vermesi beklenmeyen- Fenerbahçe'nin Manissapor'u farklı mağlup etmesinin önemi oldukça büyüktü; tabi Niang'ın gol atmasının ve sadece 18 yaşındaki Okan'ın müthiş performansının da.

Aykut Kocaman için bundan sonra yapılması

Yazının Devamı

Bir kahraman bir masum ve iki perişanla Avrupa kupalarında kara perşembe

27 Ağustos 2010

26 Ağustos 2010 zafer gecesi olsun derken “kara perşembe” oldu.

Bir eleme maçında ne türlü kaybetmek varsa hemen hemen hepsini yaşadık dün gece; son saniyede, kendi kalemize gol atarak ve uzatmalarda.

Bu üç yenilginin aynı gün yaşanması hepimiz için ağır bir sarsıntı oldu fakat asıl büyük sorun defalarca yaşadığımız bu hayal kırıklıklarından asla ve asla ders çıkarmamamız.

Geçen senelerde de takımlarımız lige hazır başlamadı, geçen senelerde de lig başladıktan sonra transferler yapıldı, geçen senelerde de teknik adamlar sezon ortasında gitti-geldi ve alınan başarısız sonuçlar bu işlerin hepsinin yanlış olduğunu defaatle gösterdi. Fakat sonrasında alınan bir derbi galibiyeti, doksan dakikayla sınırlı bir iyi performans veya bir transfer tüm yanlışları alıp götürdü; eski tas eski hamam.

Kahraman Beşiktaş

Kara Kartal dün gece aldığı parlak galibiyet ile kahramanımız oldu. Sakın aklınıza Helsinki’nin ne denli zayıf bir takım olduğu gibi bir düşünce gelmesin zira takımlarımız Avrupa’da henüz takım seçecek duruma gelmediği

Yazının Devamı

Avrupa'da 4'te 4 olsun

25 Ağustos 2010

Bundan tam yedi sene önce tam altı takımımız ile Avrupa arenasındaydık. Her ne kadar karnemiz çok parlak olmasa da 2002-2003 sezonunda en fazla takımla Avrupa’da boy göstererek bir rekor kırmıştık.

Avrupa kupalarında ikinci rekorumuz Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynadığı 2007-2008 sezonunda geldi ve dört takımla katıldığımız Avrupa macerasında toplamda topladığımız 39, takım başına da ortalama 9.75 puan ile son on yılın en yüksek değerine ulaşmıştık ki bu durum bizi UEFA sıralamasında ülke olarak şu an bulunduğumuz noktaya; on birinciliğe taşıdı.

Bilindiği gibi her ülkenin Avrupa kupalarında kaç takımla yer alacağı, ülkelerin UEFA sıralamasındaki yerlerine göre belirleniyor ve yaklaşık 53 takımın yer aldığı bu uzun listede en kritik seviye dokuzunculuk. Zira sıralamadaki ilk dokuz ülke, altı takım ile Avrupa’da boy gösterirken, onuncu ülkeden ikisi Şampiyonlar Ligi, üçü Avrupa Ligi’ne olmak üzere ancak beş takım Avrupa vizesi alabiliyor.

Bu uğurda 32.225 puanla on birinci sıradaki ülkemizin üzerindeki iki rakip 26.492

Yazının Devamı

Aykut Hoca doğru yolda

23 Ağustos 2010

Dün akşam Avni Aker gerçekten müthiş bir maça şahit oldu. Golleri, sayısız pozisyonları ve hepsinden önemlisi müthiş mücadelesiyle Trabzonspor-Fenerbahçe maçı büyük olasılıkla bu sezonun en heyecanlı ve seyir zevki yüksek mücadelelerinden biri olarak anımsanacak.

Bu karşılaşmaya kadar iki takımın ortaya koyduğu performanslar şunu çok açık gösteriyordu: Trabzonspor ligin en hazır ve uyumlu ekiplerinden biri, Fenerbahçe ise yeni teknik adamı, yeni transferleri ve her şeyden önemlisi yeni sistem çabaları ile henüz bekleneni veremeyen bir takım.

Bu doğrultuda, geçen sene rakibini iki kupadan da etmeyi başaran Şenol Güneş’in kadro ile çok fazla oynamaması beklenmiyordu ancak tecrübeli hocanın Yatara hamlesi getirisi çok yüksek bir yatırıma dönüştü ve büyük maçları seven Gineli oyuncu attığı ve attırdığı birer golün yanı sıra gollük pasları ile de takımının en başarılı ismi oldu.

Fenerbahçe’de ise işler tam anlamıyla çok bilinmeyenli bir denklemdi. Henüz bir takımdan

Yazının Devamı

Galatasaray Havasını Kaybetti

22 Ağustos 2010

Galatasaray’ın içinde bulunduğu kaotik ortam için Ali Turan’ı suçlayabilirsiniz, Mustafa Sarp’ı da, pek tabiî ki formu yerlerde olan Arda Turan’ı da.

Galatasaray’ın rakip ayrımı yapmadan her maçta gol yiyen savunmasını eleştirebilirsiniz ve tabi tek, çift veya üçlü forvetin gol atmak için en ufak bir çabası olmamasını da.

Fakat bunların hiç birisi değeri yüz milyon avronun üzerindeki sarı kırmızılı kadronun, sezonunun ilk iki maçından puan alamamasının sebebi değil çünkü ortada görünenden biraz daha büyük bir sorun var: Galatasaray havasını yitirmiş!

Dünkü doksan dakika boyunca şu durum çok rahat fark edildi ki meşin yuvarlak yeşil beyazlı ayaklara sarı kırmızılardan çok daha fazla yakışıyordu. Galatasaray, topa, rakibine oranla daha fazla sahip olsa da en ufak bir olumlu izlenim vermedi ve eminim maçı seyreden herkes içinden veya sesli olarak şu cümleyi sarf etmiştir: maç altı değil otuz altı dakika uzasa dahi Galatasaray’ın maçı çevirmesi

Yazının Devamı

Fenerbahçe Galatasaray Avrupa Ligi finali!

20 Ağustos 2010

Her sene takımlarımızı önce Şampiyonlar Ligi’ne yakıştırırız. Bir nedenle bu kupaya katılamazsak gözümüzü Avrupa Ligi’ne dikeriz. Hem de öyle gruplarda başarı falan değil, direkt kupayı kaldırmak olur hedefimiz. Hele bir de hem Fenerbahçe hem de Galatasaray bu kupada mücadele ediyorsa finalin adı bellidir Fenerbahçe-Galatasaray!

Elbette hedeflerin yüksek olması her zaman iyidir fakat sizce de hedeflerle hayaller biraz karışmıyor mu?

Biz takımlarımızı çoğu zaman Avrupa’nın en büyükleri ile kıyaslıyoruz fakat maalesef gerçekler bu düşünceden oldukça farklı cereyan ediyor.

Son on yılda takımlarımızın Avrupa karnelerine baktığımızda Galatasaray’ın UEFA Kupası ve Süper Kupa başarısını bir kenara bırakırsak, Fenerbahçe ve Galatasaray ile birer Şampiyonlar Ligi, Beşiktaş ile de bir UEFA Kupası çeyrek finali dışında herhangi bir başarımız göze çarpmıyor.

Gelelim perşembe akşamına…

Fenerbahçe için Paok maçının ilk yarısı tam bir kâbustu; Young Boys maçıyla Bern’de başlayan ve Selanik’te devam

Yazının Devamı

Cimbom ve Kanarya UEFA yolunda

17 Ağustos 2010

Galatasaray – Karpathy

Galatasaray sezona oldukça moralsiz başladı ve açıkçası takımdaki ciddi sorunlar sarı kırmızılılar için Karpathy’den çok daha güçlü bir rakip. Rijkaard’ın öğrencileri savunmada önemli pozisyon hataları yapıyor ve takım gol yollarında hiçbir zaman olmadığı kadar üretkenlikten uzak. Sivasspor maçında Kewell’ın bireysel gayretleri ve Arda’nın çabası dışında hiçbir gol sinyali veremeyen Galatasaray’ı bu sene hiç de kolay bir sezon beklemiyor.

Bu akşamki mücadelenin Galatasaray’ın moralsiz bir zamanına denk gelmesinin sarı kırmızılılar için bir şanssızlık olduğu düşünülebilir ancak aynı karşılaşmayı Avrupa Fatihi için bir çıkış kapısı olarak görmek de pekâlâ mümkün. Zira, toplamı on beş milyon avrodan fazla olmayan Ukrayna temsilcisinin her ne şartta olursa olsun Galatasaray’a rakip olması söz konusu dahi olamaz.

Karpathy karşısında Rijkaard’ın mutlak suretle Baros’u sahada tutması ve bu oyuncunun yanı sıra Arda ve Kewell’e aynı

Yazının Devamı