Baba ocağı Haymana’ya arada bir giderim. Özellikle de Milli Mücadele’nin konuşulduğu sempozyumlara...
Haymana, yani Son Kale Haymana, ordularımızın Viyana kapılarından geri çekile çekile geldiği son noktadır. Ve çok daha önemlisi Milli Mücadele’nin karargâhı ve Mustafa Kemal’in “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır ve o satıh bütün vatandır” dediği yerdir. Eğer Haymana da aşılmış olsaydı, Ankara da düşecek ve yeni Türkiye Cumhuriyeti belki de daha doğmadan tarihe karışacaktı. Yani öylesine önemli bir kentimiz...
Bu gidişimde, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş da muhtarlarla toplantı için oradaymış. Tesadüfün bu kadarı olur diye merak edip toplantının bir yerinde ben de girip bu sohbete kulak misafirliği yaptım. Daire başkanları ve ilgili kurum müdürleri de oradaydı. Mahalle mahalle, köy köy, sorunlar ve istekler tespit ediliyor, yapılanlar ve yapılacaklar anlatıyordu.
Büyükşehir Belediye Yasası’nı anlamak çok zor, diğer kentlerin başkanları da çok
Kimi ‘müthiş cuma’ dedi, kimi de ‘efsane cuma’ ya da ‘muhteşem Cuma.’ Güya fiyatlar dibe vuracaktı!
Çok uçan birisi olarak, belki ucuza bilet buluruz diye, fiyatlara, şöyle bir göz atmamızla, bilgisayarı kapatmamız bir oldu. Çünkü bilet fiyatları hâlâ astronomik fiyatlarda. Çok ucuz olanlar ise zaten her daim ucuz olanlardı. Yazın daha da artar mı? Artabilir ve bu da bindikleri dalı kesmenin ötesinde bir işe yaramaz!
Bu arada Atlas Global’in uçuşlarına ara vermesi, sektörde yaşanan krizin bir göstergesi mi yoksa yanlış yönetim mi, o henüz net değil ama uçağa bu kadar alıştıktan sonra otobüs ve trene geri dönmek çok zor. Ancak, zorunlu olmadıkça uçağa binen sayısının azalacağı kesin!..
İflaslar ve iklim değişikliği?..
9. Uluslararası Resort Turizm Kongresi’nin baş konuşmacısı Rewe Grup CEO’su Sören Harttman, önemli konulara dikkat çekti. Ama sanki en önemlisi, Thomas Cook konusundaki tespiti ve geleceğe yönelik öngörüleri:”Cook’un iflası
Eğitim çok önemli bir konu. Hem ülkeler hem de aileler için. Ve sadece iktidarların değil, muhalefetin de taşın altına elini koyması gereken bir alan. Çünkü sadece bugünü değil, yarını da ilgilendiriyor.
Peki, eğitimin patronu kim?
Bırakın muhalefeti, iktidar partisinin kendi içinde bile bir uyum söz konusu değil. 15 yılda 7 bakan değişti, hepsi de bir önceki bakanın yaptıklarını çöpe atıp, her şeye sil baştan yeniden başladı.
Bu hengâmeler yaşandıktan ve ders çıkartıldıktan sonra Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçildi.
Yurt dışına gitme, orada öğrenim görme, staj yapma ya da çalışma hayali olmayan yok gibidir.
Bu kervana şimdi doktorlar da katılmış!
En gelişmiş ülkeler bile yaratıcı, girişimci üniversite mezunu gençlere, hele bir de fikirleri ve sermayeleri varsa kapılarını sonuna kadar açıyor!
Anlayacağınız, beyin göçünü tersine çevireceğiz derken, olanca hızıyla devam ediyor!
Vali Bey ile muhabir arka- daşımız arasındaki polemik, kendi aralarında tatlıya bağlandı.
Yerel muhabir Ali Kuş, Vali Cüneyit Orhan Toprak’ı makamında ziyaret edip özür dilemiş, Vali Bey de tavrından pişmanlık duyduğunu söylemiş ve iş tatlıya bağlanmış!
Peki ya, bu tatsız süreçte itibarları zedelenen öğretmenler? Onların gönlünü kim alacak?
Bakan Selçuk mu? Güldürmeyin. Umurunda olsaydı, bugüne kadar çoktan bir açıklama yapardı!
Konya Valisi Cüneyit Orhan Toprak deyimler literatürüne yeni bir deyim daha kazandırdı.
Vali Toprak, 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle düzenlenen etkinlikte, ayak ayak üstüne atan kişiye, önce “Öğretmen misin birader?” diye sordu, sonra da evet onayı alınca, “O zaman öğretmen gibi otur da görelim. Bu kadar güzel bir günde güzel duygularla karşınıza geliyorum. Güzel bir hareketle karşılaşmıyorum. Valinin karşısında ayak dikip oturmak bana değil eğitim camiasına saygısızlıktır” diyerek bir güzel fırçaladı.
Hızını alamayıp, diğer öğretmenlere dönüp onay istedi. Onlar da bir güzel alkışladı!..
Sonradan öğrenildi ki ayak ayak üstüne atan kişi öğretmen değil yerel gazete muhabiriymiş. Vali Bey, bu konuda da “Öğretmen olsaydı bile bu davranış kabul edilemezdi” demiş! Alın size bir pot daha, sanki gazeteci olunca, fırçalanmayı hak ediyorsunuz! O an, o bacak bacak üstüne atan, bir öğretmen ya da gazeteci değil de bir milletvekili, bir paşa, bir hâkim, bir iş adamı ya da ünlü
Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu tarafından hazırlanarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunulan Öğretmenlik Meslek Kanunu Öğretmenler Günü’nde öğretmenlere sunulacak en güzel armağanlardan biri olacaktır.
Böyle bir yasanın gerekliliğine çok uzun yıllardır ihtiyaç vardı ama bir türlü gerçekleşmiyordu.
Uygulanabilir hale gelmesi eğitim sistemine ve özellikle de öğretmenlerimize ciddi bir rahatlama getirecektir.
Önerimiz, hemen yasallaştırmak yerine, bir süreliğine ilgili tüm kişi ve kurumların dikkatine sunulması. Bu, en azından, gözden kaçan olası hataların telafisine olanak sağlayacaktır.
Örneğin, dezavantajlı bölgelerdeki öğretmenlere olduğu gibi büyük kentlerdeki öğretmenlerimize de “teşvik” sağlanabilir. Yine aynı şekilde, ücretli ve sözleşmeli öğretmen uygulamalarının bu yasayla artık sona ereceği müjdesi verilebilir. Öğretmen yetiştirme, atama ve yönetici seçme usulleri daha liyakate dayalı hale getirilebilir.
Söz konusu yasa, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin daha iyi anlaşılması
Milli Eğitim Bakanı Selçuk, öğretmen yetiştirmede yeni bir ufka ve yeni bir arayışa ihtiyaç olduğunu belirterek, “Tarihsel olarak bir öğretmen yetiştirme damarımız var, bunun üzerine inşa edebiliriz” demiş!
Öğretmen yetiştirme, YÖK’ün yani üniversitelerin görevi, peki onlar bu işe ne diyor?
Çok daha önemlisi, dünyanın en iyi öğretmenlerini de yetiştirsek acaba kaçını atayacağız?
Kaçını KPSS kölesi haline getirip, kaçını mülakatlarda eleyeceğiz?..
Şu günlerde, öğretmenlere yönelik, hemen herkes bir şey söylüyor. Kimileri övüyor kimileri de eğitimdeki problemlerin tek sorumlusu onlarmış gibi yerden yere vuruyor.
Peki, dünyanın en iyi öğretmenleri getirilse, bugünkü ezberci ve sınav odaklı sistemde değişen bir şey olur mu?
Kesinlikle olmaz!
Çünkü sorun öğretmenlerimizde değil, 100 yıldır hâlâ arayış içerisinde olan sistemde ve yöneticilerde!..