Çiftçilik de yok olan meslek arasına girmek üzere!
Tercihimizi beton yığınlarına dönüşen kentlerden yana kullanıp, sadece köyleri değil, tarımı, hayvancılığı, ziraatı ve en önemlisi de çiftçiliği terk ettik.
Sonuç: Soğanı, patatesi, mercimeği, samanı bile dışarıdan alır hale geldik!
Oysa değil ülkemizi, 10 ülkeyi daha besleyecek potansiyele sahibiz...
İçinde bulunduğu zor koşullara rağmen üretmeye, halkımızı beslemeye devam eden, toprağımıza sahip çıkan, alın teriyle ülkemize hizmet eden çiftçilerimiz, her geçen gün artan sorunlara rağmen ayakta kalma mücadelesi veriyorlar. Bu özel günlerini canı gönülden kutluyor, iyi ki varsınız diyoruz...
Ya onlar da bırakırsa!
Çiftçi sayımız her geçen gün azalıyor. Peki, ya mevcut çiftçilerimiz de pes ederse ne olacak?
Ekmek yoksa, pasta ye demek kolay da, ya onu alacak para da yoksa?..
Turizmde umutlar yine haziran sonrasına kaldı.
Mayısta Ramazan, haziranda da sınavlar ve İstanbul seçimi nedeniyle, beklenen doluluk oranları yakalanamayacak gibi görünüyor.
Ramazanda tatili sevmiyoruz. Herkes evinde huzur içerisinde geçirmek istiyor. İlle de bir yere gidilecekse de baba yadigarı topraklar tercih ediliyor.
Peki 9 günlük bayram tatili hareketlilik getirmez mi?
Araya İstanbul seçimi girmese, büyük bir ivme kazandıracağı kesindi ama bilet fiyatları ve araya girecek olan liselere ve üniversiteye giriş sınavları nedeniyle tatiller bayram sonuna ertelenirse hiç şaşırtıcı olmaz.
İstanbul deyip geçmeyin, tatilcilerin çok önemli bir kısmı bu kentimizden!..
Gemi turları
Son günlerde gemi turlarına yönelik haberler çok revaçta. Dünyanın önemli duraklarından biri olacağımız söyleniyor. Haydi hayırlısı. Umarız, pek çok konu gibi bu da balon çıkmaz! Çünkü eskiden olan turlar bile artık yok.
İmam hatipler gibi diğer liselerin ortaokul bölümleri yeniden açılmalı. Hatta eğitim sistemi sil baştan düzenlenmeli. Çünkü tıpkı kesintisiz 8 yıllık eğitim gibi 4+4+4 modeli de tutmadı. Tutmayacak da!..
Üzerinde yeterince kafa yorulduktan sonra, geleceğe yönelik yeni bir sistem oturtmak zorundayız.
Örneğin okul öncesi eğitim kesinlikle zorunlu hale gelmeli. 5, 6 yıllık bir ilkokul eğitiminden sonra 2,3 yıllık yönlendirici ortaokullar ve devamında da 3 yıllık bir lise eğitimi yeter de artar.
Meslek yüksekokulları, üniversitelerden bağımsız hale getirilerek 1 ila 4 yıl arasında değişen modüler bir sisteme sahip olmalı, üniversitelere de Avrupa’da olduğu gibi 3+2 sistemi getirilmelidir.
Biraz daha açacak olursak, 1, 2 yıllık okul öncesi eğitimden sonra, 5, 6 yıllık ilkokul gelmeli ve ardından da öğrenciler, ilgi, yetenek ve başarılarına göre, akademik, mesleki, spor, sanat, tarım veya imam hatip ortaokullarına yönlendirilmelidir.
Örneğin fen liseleri, Anadolu liseleri ya da kolejlere gidecek öğrenciler, bu okulların ortaokullarına, meslek liselerine gidecek olanlar da daha fazla geç kalmadan mesleki ortaokullara yönelerek boşa kürek çekmekten kurtulabilirler.
Şu anki sisteme göre, liseden
Her yıl olduğu gibi bu yıl da milyonlarca veli okul arayışında.
Pek çoğu, çocukları sınav kölesi olmasın istiyor ama gittikleri okullar yine hep aynı adres.
Neden? Çünkü çocuklarını düşünen yok!
Mutlu bir çocuk yerine, başarılı bir çocuk istiyorlar!
Oysa okulunu ve işini sevmeyen birinin mutlu olması mümkün değil!
Peki, bu noktada yani okul seçiminde doğru adres ne olmalı?
İşte bu konuda doğru bilgilendirme, doğru yönlendirme ve en önemlisi de doğru okul seçimi çok önemli.
Sakarya Üniversitesi, ülkemizin, özellikle de mühendislik alanında her daim ilk 10’a giren seçkin üniversi-telerinden biri. Dünden bugüne gelen tüm rektörler kalite konusunda çok duyarlı ve neredeyse tüm bölümleri bu konuda uluslararası kurumlar tarafından akreditasyon almış durumda. Bu yüzdendir ki YÖK, en önem verdiği bu konuda, bu işin patronluğuna, Sakarya Üniversitesi’nin bir önceki rektörü Muzaffer Elmas’ı getirdi.
Her yıl olmasa da iki üç yılda bir Sakarya Üniversitesi’ndeki gelişmeleri yerinde görmek için üniversitemizi ziyaret eder, bu arada, yönetim ve öğretim kadrolarının yanı sıra öğrencilerle de uzun uzadıya sohbet ederiz.
Dün, gün boyu, yine keyifli bir ziyaret gerçekleştirdik. Yeni Rektör Fatih Savaşan ve ekibi de eminiz ki devraldıkları bayrağı en tepelere tırmandıracaklardır...
Öğrenciler ülkemizin en güzel kampüslerinden birine sahip oldukları için şanslılar ve bunun da farkındalar. Özgür bir ortam ve donanımlı bir altyapı olduğu için kendisini en iyi şekilde yetiştirmek isteyenler fazlasıyla memnun. Ama öğrencilerin genelinde, hemen her yerde olduğu gibi gelecek endişesi var. İşsizlik, üzerinde durdukları konuların en başında geliyor!..
Öğrencileri önce biraz suskun
Sınav odaklı eğitim yüzünden, estetik değerlerden yoksun, sporla, sanatla yoğrulmayan, yaşamdan kopuk asosyal gençler yetiştiriyoruz.
Peki, bu durumdan memnun olan birisi var mı? Evet demek mümkün değil! Ama nedense, bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete. Daha da vahimi, ne dur diyen var ne de geleceği düşünen. Oysa gençlerimiz ne kadar güçlüyse, biz de o kadar güçlüyüz!..
Beden Eğitimi, Müzik, Resim dersleri artık yok gibi.
Okulların çoğunda tamam tesis yok ama her türlü altyapısı olan okullarda bile, bu derslerde, sınavlara hazırlık eğitimi yapılıyor ve bunu da bir marifetmiş gibi anlatıyorlar.
MEB ve YÖK sınav sorununu çözmediği, ÖSYM’nin kapısına kilit vurulacak noktaya gelinmediği sürece eğitimde taşlar yerli yerine oturmaz. Oturmadığı sürece de mutlu ve üretken bir nesil yetiştirmemiz mümkün değil!
Dünya, Hayal Okulları kurup, çocuklarının yaratıcılıklarını geliştirmeye ve onları çok yönlü yetiştirmeye çalışırken, bizim, gençlerimizi, sınav odaklı eğitimin köleleri haline getirmemizin gerekçelerini anlamak mümkün değil!..
Türkiye artık ne ülkeye, ne millete, ne gençlere ne de bilime zerre kadar katkısı olmayan bu sınavlardan kurtulmalıdır!..
Temel liseler?
İstanbul Havalima-nı’ndan ilk kez uçtum.
O kadar çok söylenti vardı ki bu ilk uçuşu merakla bekliyordum.
Temel atmadan açılışa, ilk uçak inişinden düzenli seferler başlayıncaya kadar her aşamasını yerinde gördüm ama yine de ilk uçuş heyecanı farklıydı.
Biraz erken gittim. Hem gezdim hem de emeği geçenlerden rastladıklarımla ayaküstü sohbet ettim.
İGA Havalimanı İşletmesi Genel Müdürü Kadri Samsunlu, projeye sonradan katılsa da gündüz gece, hafta sonu, bayram demeden müthiş bir heyecanla koşturmaya devam ediyor. Kısacık sohbete bile onlarca ayrıntı sığdırdı.
Ersan Sevim’i gördüm, saçı sakalı ağarmış. O ve daha onlarca çalışan, temel atıldığı ilk günden bugüne, bu devasa projenin en ağır yükünü çeken görünmez kahramanlar olarak, görünmezliklerine devam ediyorlar. Tıpkı babalarının gölgesinde kalan ama 7/24 projeyle yatıp kalkan Mehmet Kalyoncu, Uğur Cengiz, Serdar Bacaksız, Murathan Günal, Anıl Koloğlu gibi...
Havaalanın mimarisi, bırakın ülkemizdekileri, dünyayla kıyaslandığında bile göz kamaştırıcı bir farkındalık sunuyor.
Peki, bir yolcu olarak baktığınızda durum ne? İşte birkaç satır başı:
Ramazan geldi, hoş geldi.
Restoranların tümünde olmasa bile pek çoğunda, yarından itibaren özel Ramazan menüleri hazırlanacak. Osmanlı mutfağı, her Ramazan’da olduğu gibi yine bir adım öne çıkacak.
Peki, bu konuda çok iddialı olanlar, başarılalar mı? Gerçek bir Osmanlı menüsü sunuyorlar mı? Tümünü bilmem ama çok iddialı bazı ünlü restoranlarda çok büyük hayal kırıklığı yaşadığımızı söylersem yalan olmaz.
Çünkü Osmanlı adından başka bir şey yoktu. Lezzet ise hiç yoktu!?
Saray ya da padişah mutfağı diye size sunulan yemeklerin, saltanat sofralarında yenildiğini hiç sanmıyorum. Çünkü o kadar zevksiz olamazlar...
Biraz antika, Osmanlıca isimler ve biraz da Sufi müzikle Osmanlı iftar geleneği sürdürülemez, yapılsa da kalıcı olmaz.
Bunu Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan beklemek ise sigara paketlerinin arkasına yazılan notlardan hiç farklı olmaz...
Lezzetli bir iftar sofrasına denk gelen olursa, bize de yerini söylesin, hem okurlarımızla paylaşalım hem de bir gün biz de gidelim..