Herhangi bir konuda devlete olan güven her şeyden çok daha önemli.
Bu yüzden devlete olan güveni sarsmaya hiç ama hiç kimsenin hakkı da yok, yetkisi de...
Doğru olan bu ancak söz konusu eğitim olduğunda tüm kurallar yerle bir oluyor.
Eğitimin onlarca hedefi var ama en önemlisi, iyi yurttaş yetiştirmektir.
Bunun yolu da sınavlardan değil, güvenden geçiyor.
Devlet olarak sen vatandaşına, vatandaşın da sana güven duyacak ki gücümüze güç katalım.
Siyaset, ne zaman çıkıp, “Biz vatandaşın hizmetkârıyız” dese, MEB ve YÖK bürokratları bunun tam tersini yapıyor.
Eğer bugün için eğitimin geneli ve mülakatlar konusunda ciddi bir memnuniyetsizlik varsa, bunun bir numaralı nedeni, bürokratların kafa karışıklığıdır.
İstanbul, bir turizm kenti mi?
Evet, ama bir Paris, Roma ve Viyana değil.
Onları 30, 40 milyon turist ziyaret ediyor, İstanbul’u 13 milyon. Ve gelen turist profili giderek Araplaşıyor!
İstanbul’a gelen yabancı ziyaretçilerin ülke ve milliyetlere göre dağılımında Ortadoğu ülkelerinden gelenlerin payı, katlanarak artıyor.
Geçen yıl gelen toplam 13.4 milyon ziyaretçinin yüzde 28’i Ortadoğu ülkelerinden.
Arap ülkelerinden İstanbul’a gelen 3.408.424 ziyaretçinin yarısından fazlasını Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt ve Ürdün’den gelenler oluşturuyor.
Görünen o ki, Suriyeliler turist sayılmıyor. Yoksa ilk sırada onlar olurdu!..
İstanbul’a gelen yabancıların yüzdelik payları şöyle:
Fazla değil 15-20 yıl sonra, bugünkünden çok daha farklı bir dünyada yaşıyor olacağız.
Alışkanlıklarımız, meslekler, tüketim ve tedavi yöntemleri, trafik, mesai saatleri, medya, sosyal medya başta olmak üzere hemen her şey, çok ama çok değişecek.
Neden mi?
Yapay zekâ geliyor!
Makineler bizim yerimize düşünecek, bizim yerimize karar verecek, hayatımıza artık onlar yön verecek.
Bugün için sosyal medya ne ise yarın daha fazlası yapay zekâyla gelecek.
Bugünün olmazsa olmazı gibi görünen Twitter, Instagram, YouTube, Facebook gibi sosyal medya kanalları ya çok büyük dönüşümler geçirecek ya da yerlerini yapay zekâ destekli yeni icatlara bırakacak.
Yapay zekâyla ilgili çalışmalar aldı başını gidiyor!
Tıpta çok alışık olduğumuz bir durum var.
Bir hastalığı iyileştirirken, başka hastalıklar ortaya çıkar. Bu yüzden reçetelere, uzun uzadıya, o ilacın yan etkileri yazılır...
Sosyal sorunların çözümü de tıpkı, ilaçların ya da tedavi yöntemlerinin yan etkileri gibi. Her çözüm, yeni sorunları beraberinde getirir.
Bu çerçeveden baktığımızda eğitimdeki çözüm arayışları da hiç farklı değil. Mevcut bir sorunu çözerken, sürekli yeni sorunlar yaratıyoruz.
OKS’yi kaldırıp LGS’yi getirince sandık ki liselere giriş sorunu çözülecek! Ama gördük ki işler daha da karmaşık hale geldi... Şu anda tartışılan sorun ise temel liselerin ve kursların kapatılması. Bu takvim çok önceden açıklanmadı mı? Açıklandı. Yani sürpriz olan bir şey yok. Peki, o zaman bu feryat niye? Sadece ve sadece sürecin iyi yönetilememesi. Yoksa, ortaya çok daha farklı bir algı çıkabilirdi...
Yine aynı şekilde, özel okul zamlarıyla ilgili feryatlar da aldı başını gidiyor. Okul sahiplerine göre, bu bir zorunluluk.
Velilere göre ise altından kalkılamayacak ağır bir yük. Her iki taraf da kendi açılarından haklı. Eğer bu böyle giderse, ya kalite düşecek ya da okulların kapısına kilit vurulacak. Önlemler de ancak o zaman
Oyun özgürlüktür.
Tabii eğer doğru oyunu seçer, doğru yerde, doğru zamanda, doğru kişilerle ve en önemlisi de bağımlılık yaratmayacak doğru bir sürede oynanırsa!..
Oyun ile öğrenme, eğitimde yeni trendlerin başında geliyor.
Çünkü bugünün öğrencileri hiperaktif ve klasik eğitim metotları onlara çok yavan geliyor.
Her oyun, bir anlamda, yaşanılan çağın vitrinidir.
Dedelerimizin oyunları ile torunların oyunları birbirinden öylesine uzaktır ki ne dedeler torunlarının oyunlarının ismini bilir ne de torunlar dedelerinin oyunlarını görmüş, duymuş, oynamışlardır!..
İşte bu yüzden, oyunları değerlendirirken, içeriği kadar, sosyolojisine de bakmak gerekir. Önceleri, ne varsa onunla oynanırdı.
MEB, adeta bir bardak suda fırtına koparma uzmanı oldu. Bir şeyleri iyi yapamasa da bu işi çok iyi beceriyor.
Temel liselere yönelik son açıklaması adeta kasırgaya dönüştü.
On binlerce aile ayakta.
Alkışlayan da var, eleştiri yağmuruna tutan da. Bu yüzden, tedirginlikleri ortadan kaldırmak için daha ayrıntılı bir açıklama yapmak zorunda.
Temel liseler, daha doğrusu, dershaneden dönüşen liseler ve özel kursların, yıl sonu itibarıyla kapanıyor olması doğal olarak bu okullarda öğrenim gören öğrenci, öğretmen, veli ve özellikle de okul sahiplerini tedirgin etti.
Her ne kadar takvim çok önceden biliniyor olsa da son gelişme tansiyonlarını iyice yükseltti. MEB’e düşen görev, tüm tarafları rencide ve mağdur etmeyecek bir düzenlemeye gidilmesi. Çünkü bu sistemi kendileri yarattılar.
Peki, ortada bir yol haritası var mı?
Varsa, ayrıntıları ne?
Eğitim sistemimizin en büyük hastalığı sınavlar.
Tümüyle kaldırmak elbette imkânsız ama en aza indirip üretim odaklı yeni bir sistem oluşturursak, taşlar yerli yerine oturur.
Veli, öğretmen, öğrenci, işveren, iş arayan, Kısacası, herkes mutlu olur.
Peki, bu noktaya gelmemiz zaman alır mı?
Kesinlikle hayır.
Üç beş yıl yeter de artar.
Yeter ki ne istediğimize doğru olarak karar verelim...
Sorunları çözme konusunda günü kurtarmak yerine uzun vadeli çözümler üretelim.
Eskiden in, out çok modaydı.
Bugün popüler olan, yarın gözden düşerdi ama bu biraz zaman alırdı.
Şimdi ise anlık değişimler yaşanıyor
Sabah in olan akşam out oluyor.
Örneğin doları ele alalım.
Gün içerisinde, en ünlü oryantalleri bile gölgede bırakıyor.
Peki ya Trump?
Attığı her tweet ile olay yaratıyor.