Üretim, üretim, ille de üretim diyoruz. Çünkü başka çaremiz yok.
Tüket, tüket, nereye kadar?
Üretimin yolu da üreten insan yetiştirmekten geçiyor.
Kimi fikir üretir, kimi uçak, kimi de domates ama mutlaka bir şey üretmesi gerekir.
Yoksa hazıra dağ dayanmaz!
Bu konuda ilk defa “İşte bu” dedirten, sağduyulu bir kişiye rastladım desem yalan olmaz!
İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, sanayinin, eğitim sisteminin yetiştirdiği insan gücüyle çalıştığına dikkat çekerek, “İnsanları vasatlıkla birleştiren Türkiye’deki orta eğitim tuzağından çıkış için ana unsur, nitelikli öğretmenlerin varlığıdır. 15 yılda en zeki gençlerimiz, çok özendirici ve teşvik edici programlarla mutlaka öğretmen yetiştiren fakültelere yönlendirilmelidir” demiş.
Öğretmenlerimizin neredeyse tamamına yakını moral bozukluğu içerisinde.
Hemen hepsinin farklı ve haklı bir gerekçesi var.
Peki, kabahat sadece onlarda mı ya da sadece MEB’de mi yoksa hepimizde mi?
İşte çok çarpıcı bir mektup!
Her satırı ilginç ve bir o kadar da bugün neden bu hale geldiğimizin bir cevabı niteliğinde...
Neden böyle?
“Sizi 2004 yılından itibaren televizyondan takip ederim.
O dönemlerde ben üniversiteye gireceğim için üniversite öğrencileriyle eğitim konuşmaları yapmanızı annem dinlerdi.
MEB’in başlattığı “Bir Milyon Öğret-men Bir Milyon Fikir Projesi”ne, 81 ilden toplam 31 bin civarında yeni öneri gelmiş.
Bunlardan sadece 4 bin kadarı, tam da MEB’in ihtiyacı olan çok somut ve kapsamlı projelermiş!..
Eğitimde gelinen son noktayı analiz etmek için bazen bir proje, bir cümle yetiyor da artıyor.
Gelin, çok basit bir analiz yapalım:
- Bakanlık bir milyon öğretmenden bir milyon proje bekliyor ama sadece 31 bin geri dönüş olmuş ve bunlardan da sadece 4 bini dişe dokunurmuş!
- Bir milyon proje beklentisi olan MEB, geri dönüşün bu kadar az olmasından, bırakın rahatsız olmayı, çok memnunmuş!
- Dişe dokunur 4 bin proje, keşke açıklansa da herkes görse ama daha önemlisi, bakalım kaçı, ne zaman hayata geçecek?
* Projelerin gönderilmesinde, seçilmesinde, uygulamasında teşvik unsuru var mı, bilmiyoruz. Olsa herhalde açıklanırdı...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nin Bilim ve İleri Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi Açılışı ile Ziraat Bankası Kütüphanesi’nin temel atma töreninde yaptığı konuşmada çok önemli tespitlerde bulundu, çok çarpıcı mesajlar verdi ve çok daha önemlisi, çok kesin hedefler koydu!
Bakalım, MEB, Kültür Bakanlığı, YÖK, TÜBİTAK, TÜBA ve benzeri kurumlar bu önemli mesajları ne kadar algılayacak, gereğini nasıl ve ne zaman yerine getirecekler?..
Kütüphane ve kitap!
Atalarımızın ilime, bilime, kütüphane ve kitaba çok önem verdiğine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, gelinen noktayı ve memnuniyetsizliğini bakın nasıl özetliyor:
“Gösterdiğimiz onca gayrete, verdiğimiz onca mücadeleye rağmen hâlâ bu hususta arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamadığımızı da üzüntüyle belirtmek istiyorum.
Bilhassa kitap okuma, nitelikli akademik eserler üretme, bilimde çığır açan başarılara imza atma noktasında hâlâ oldukça gerideyiz.
Bakınız, burada sizlere meramımızı daha iyi anlatacağına inandığım bazı rakamları paylaşmak istiyorum.
Yılbaşına da, kışa da az kaldı.
Her ne kadar bizde tatil deyince yaz ayları aklımıza gelse de, kış turizmi de giderek çeşitlenmeye ve artmaya başladı.
Hele bir de gezi yelpazesini genişletip, yurt dışı turlarını da eklerseniz, “Kış tatilinin tadına doyum olmaz” diyenler kervanına sizler de katılabilirsiniz.
Peki, yılbaşı ve kış turları için geç kaldınız mı?
Henüz değil ama biraz daha zaman kaybederseniz, katlamalı fiyatlara hazır olun!
Ha bu arada güneşten, denizden asla vazgeçmem diyenler için de dünyanın dört bir yanında, size özel, çok farklı seçeneklerin olduğunu sakın unutmayın. Öyle turlar var ki, insanın gidesi geliyor...
Para varsa tatil çok!
Tatil cennetiyiz diyoruz da inanan yok.
Pek çok sektörde olduğu gibi eğitimde de ciddi sıkıntılar var.
Krizdir, gelir, geçer.
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir deyip geçmek işin en kolayı.
Ama eğitim diğer sektörlere benzemez!
Öğrenciyi de, öğretmeni de, veliyi de derinden etkiler!
Eğitimde ciddi anlamda bir insan gücü planlaması yapılmadığını Bakan Selçuk da dile getirdi.
Yüz binlerce kontenjanın ve milyonlarca diplomalı gencin işsiz kalması da bu yüzden.
Görünen o ki benzer sıkıntı özel öğretim kurumlarında da yaşanıyor.
Konuşmaya bayılıyoruz, gün geçmiyor ki herhangi bir konuda biri çıkıp da bir şey söylemesin...
Fransa’da ya da Almanya’da yolda ya da sohbette, birine bir şey sorsanız, biliyorsa cevap verir, bilmiyorsa, bilmiyorum der kestirir atar. Ama bizden birine bir şey sorun, asla bilmiyorum demez, anlatır da anlatır...
Ruhunda, yardımseverlik var ama egomuz da tavan yapmış durumda, bilmiyorum demeyi kendimize yediremiyoruz...
Kişi olarak neysek, devlet olarak da oyuz!
Bu arada, MEB, ...cek, ...cak bakanlığı olmaya devam ediyor. Hemen her gün yeni projeler açıklıyor. Şunlar, bunlar yapılacak deniliyor.
Peki, bunları kim yapacak?
Keşke bir de Milli Eğitim İcra Bakanlığı kurulsa da yeni projeleri onlar hayata geçirse. Çünkü, Ziya Hoca’nın şu ana kadar gerçekleşmiş bir projesi yok gibi!..
İşte dünkü projelerden bazıları:
Dün, Dünya Çocuk Hakları Günü’ydü.
Hatırlayan oldu mu?
Evet demek çok zor.
Miniminnacık kutlamalar, hepsi o kadar.
Oysa çocuk demek, gelecek demek.
Nasıl yetiştirirseniz, öyle bir dünya sizi bekliyor demektir.
Çocuklar, dünyanın neresinde olursa olsunlar, hiçbir tehlike ve tehdide maruz kalmadan, gelecek kaygısı duymadan, eşit koşullarda, barış içinde, güvenli bir ortamda, çocukluklarını mutlu ve özgürce yaşayabilmeliler.
Peki, bu mümkün mü?