Orada bir köy var, gitmesek de, görmesek de, o köy bizim köyümüz, bizim kentimiz, bizim kültürümüz, bizim insanımız dediğimiz pek çok kentimiz var.
Çok gezen birisi olarak, yeni rotalara yelken açmak için “Sizi en fazla etkileyen kentler hangileri?” diye hep sorarım. Hemen ardından, “Neye göre?” sorusu gelir.
Neye göre diye baktığınızda da işin şekli bir anda değişebiliyor.
Çünkü genelini beğenmediğiniz bir kentte, karşınıza öyle güzellikler ve öyle tatlar çıkıyor ki bir anda o tüm olumsuzluklar gölgede kalabiliyor.
Bugün olaya farklı bir pencereden bakacağım.
Seyahate gitmeden önce dersimizi çalıştığımız için yani gidilen yerle ilgili, o güne kadar yazılıp, çizilenleri okuduğumuz için derin bir hayal kırıklığı yaşamıyoruz. Şaşırdığımız da çok nadir oluyor.
Son bir yıla baktığımızda, başkalarını bilmem ama beni en çok şaşırtan iki kentimiz, Bergama ve Bitlis oldu!
Her ikisi de tarihiyle, kültürüyle, mutfağıyla, duruşuyla, fark yaratan ama bir o kadar da içine kapanık kentler.
Son görevi Avrupa Hukuk Fakülteleri Birliği’nin (ELFA) Yönetim Kurulu Başkanlığı’ydı.
Birkaç toplantıda şahit oldum.
Dünyanın en iyi hukuk fakültelerinin dünyaca ünlü Avrupalı, Amerikalı, Çinli akademisyenleri arasındaki saygınlığı, inanılmazdı.
Ülkemizde de Hocaların Hocası olarak itibarı tavan yapan ender hocalarımızdan biri. Özellikle AB ilişkileri konusunda, neredeyse tüm uzmanlar ve kalburüstü hukukçular onun öğrencisi.
Bu yönlerini zaten biliyordum ama Demirel’in hafızasını hatırlatan derinliğini, kıvrak kalemini ve olaylara bakış açısındaki farkındalığını son kitabında keşfettik.
Lise yıllarından itibaren öylesine çok ülke gezmiş ve öylesine çok uluslararası görevler üstlenmiş ki anıları, 610 sayfalık, büyük boy tek cilde sığmamış! Şu sıralar “Uzunca Bir Özgeçmiş”in ikinci cildini yazıyor...
Haluk Kabaalioğlu Hoca’nın uzunca özgeçmişinde, sadece kendi yaşadıklarını değil, yakın tarihimizi ve gittiği ülkelerin derin analizlerini de görebiliyorsunuz.
Çocukluğunun geçtiği İzmir’i ve dünyaya ilk açıldığı ülkelerden biri olan İsveç’i öyle bir anlatıyor ki gidip, karış karış gezesiniz, o insanları, tek tek tanıyasınız geliyor.
Bayram kutlaması için dün bir tweet attım.
Gelen cevaplar ilginçti.
İstanbul’da kalanlar, gidenlere, ‘Aman gittiğiniz yerde kalın’ gidilen yerdekiler de, özellikle sahil
bölgele- rindekiler, ‘Aman ne olur tatil biter bitmez gidin’ diyordu.
Şaka yollu da olsa, görünen o ki, sadece İstanbul değil, İstanbullular da herkesi, bıktırmış durumda.
İşte size birkaç çarpıcı tweet:
n Sözüm İstanbul’dan gidenlere. Keşke gittikleri yerlerde kalsalar. Bizi, bize bıraksalar. Korna sesi kesildi. Trafik keşmekeşi bitti. Çocukluğumun şehri oldu...
Gezmeyi seviyoruz. 30 milyonumuz yollarda.
Bayram bahane, 9 günlük tatil şahane.
İyi bayramlar, mutlu tatiller, keyifli bir dönüş diliyoruz.
Bayramda konuşacak çok konu var ama bir tane daha olması elinizi güçlendirir.
En azından kafanız dağılır.
Hani zaman zaman tepemiz atıyor, kendimizi atacak yer arıyoruz, işte öylesi günler için, mini bir araştırma yaptım.
Nereye gideriz, nerede yaşarız, neleri ararız diye.
Gelin isterseniz aşama aşama gidelim, önce ülkeler, sonra kentler ve en son da tatil yöreleri ve damak tatları arayışına girelim.
Amerika ile sıkıntılı bir süreç yaşıyoruz.
Öyle ya da böyle geçecek ama çok daha önemlisi bu krizi fırsata dönüştürebiliriz.
Örneğin, Trump karşıtlığı sayesinde Avrupa ile aramızdaki buzlar eridi. Ama çok daha önemlisi, ABD mallarını protesto edip başkalarından almak yerine, onların ürettiğinden daha iyisini üretmektir.
Tıpkı Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra yaratılan ASELSAN, ROKETSAN, TAİ ve benzeri destanlar gibi...
Neden ille de bilim?
İstanbul Üniversitesi, Orhan Pamuk ve Aziz Sancar sayesinde, Dünyanın En İyi İlk 500 Üniversitesi listesine giren tek Türk üniversitesi oldu.
Peki diğer üniversitelerimizden bırakın Nobel alanı, aday olan var mı?
Yıllık izinler dışında, böylesi uzun tatiller az oluyor.
Ulaştırma Bakanlığı’nın verilerine göre, 30 milyon kişi yollarda olacakmış!
Şimdiden herkese keyifli bayramlar ve keyifli bir tatil diliyoruz.
Sağlıcakla gidin, sağlıcakla dönün…
Özellikle kara yoluyla seyahat edeceklere, eminiz ki, daha önce, onlarca kişi tavsiyede
bulunmuştur ama bir kez daha bulunmanın bir zararı olmaz.
Yola çıkacaklara önerimiz, bu konuda, bugüne kadar, başkalarına, hangi telkinde bulundularsa, onları yerine getirsinler, yeter de artar…
Dünya, aslında bir değişim çağı yaşıyor.
İnovasyon dediğimiz şey de o zaten.
Sanıyoruz ki inovasyon sadece teknolojik bir terim.
Oysa, hiç de öyle değil, yaşamın her alanını ve her anını içine alıyor...
Birkaç gün sonra yine, nerede o eski bayramlar diye günlerce konuşacağız.
Değişen bayramlar mı, biz mi, dünya mı yoksa her şey mi?
Dahası, değişmeyip, öyle kalsaydık, çok mu daha hoşumuza gidecekti...
ÖSYM, en önemli süreçte, başkansız kaldı!
Eski başkan, MEB için olmazsa, olmaz isimlerden biri miydi?
Kesinlikle hayır.
Sanki açıkta kalmasın diye bakan yardımcılığına getirildi.
Peki, ÖSYM’nin yeni patronu kim olacak?
Ya da özerklikten vazgeçilip, tekrar YÖK’ün çatısı altına mı girecek?
Söylenti çok ve bunları sona erdirmenin en iyi yolu, bu çok önemli makamın bir an önce doldurulmasıdır.
Hatta bu yapılmadan önce ÖSYM yeniden yapılandırılsa çok daha iyi olur.