Üniversite tercihleri dün gece yarısı sona erdi.
Tercih süresi uzatılmadı, demek ki takvim sıkışık!
Sonuçlar muhtemelen bayramdan hemen sonra açıklanır.
Peki, ya bu yıl yine yüz binlerce kontenjan boş kalırsa, ki öyle gözüküyor, ne olacak, YÖK ve ÖSYM’nin bu konuda bir B planı var mı?
Yoksa yine, ölen ölür kalan sağlar bizimdir denilerek, her biri bir milli servet olan, kontenjanlar boş mu bırakılacak?
YÖK ve ÖSYM’nin tercih ve yerleştirme kuralları çok uzun yıllar önce belirlendi ve hâlâ aynen devam ediyor.
Oysa kaliteden ödün vermeden yapılacak çok şey var ama nedense sistem en katı haliyle korunmaya çalışıyor.
Peki, sistemin bu haliyle devam etmesi, kaliteyi ve memnuniyet oranını yükseltiyor mu?
Milliyet aynı Milliyet ama çok yer gezdik.
Cağaloğlu’ndan Bağcılar’a gitmek çok zor gelmişti.
Her şeye, her yere alıştığımız gibi oraya da alıştık ve tamam artık burası son durak derken, kendimizi bir anda Çağlayan’da bulduk. Şimdi yeniden Bağcılar’dayız.
Milliyet binası ünlü Mimar Tabanlıoğlu tarafından M şeklinde, çok özel bir proje olarak hazırlanmıştı.
Sonrasında değiştikçe değişti.
Posta, Radikal, Fanatik, Kanal D, CNN Türk ve daha nice yayın organı hep aynı binada doğdu.
Katlarımızdan bazılarına kardeş gazeteler yerleşti, matbaamız da başka bir yere taşınarak Kanal D ve CNN Türk’e ev sahipliği yaptı...
Ülke kalkınmasında belki de ilk kez nitelikli insan gücünden ve sürdürülebilir başarıdan söz ediliyor.
Sevindirici hem de çok sevindirici bir durum.
Demek ki artık o, bu, şu değil, liyakat söz konusu olacak...
Dünya standartlarında, kalifiye bir yenil nesil yaratmak için hepimize çok önemli görevler düşüyor. Artık sınavlar, etiket ya da diploma için değil, donanım ve üretim için alın teri dökmeliyiz.
İşte bu noktada şu soru çok önemli:
Eğitimin öncelikli amacı ne ya da ne olmalı?
Bu soruyu, daha önce, hiç kendinize ya da başkalarına sordunuz mu?
İsterseniz gelin, sorunun cevabını aramadan önce, Almanya’da bir lise müdürünün, her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlerine gönderdiği söylenen şu mektubuna bir göz atalım: “Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim.
Özel öğretim kurumlarının ve vakıf üniversitelerinin sayısı son yıllarda olağanüstü boyutlara ulaştı.
Görünen o ki daha da artacak!
Ama sektörden gelen sinyaller çok da pozitif değil.
İşte bu yüzden, bu kurumları koruyacak, kollayacak ve çok daha sağlam bir zemine oturtacak yeni düzenlemelerin yapılması gerekiyor.
Farklı sektörlerde yaşanan kriz ile eğitimde yaşanacak olası bir kriz bir tutulmamalı.
Çünkü eğitimde kapanacak her okul derin yaralar yaratır ve devletin sırtına artı yük getirir...
Peki, ne yapmak gerekiyor?
İşte buna Milli Eğitim Bakanlığı karar verecek!..
ÖSYM Başkanı Mahmut Özer, Milli Eğitim Bakan Yardımcılığı’na atanmış.
Göreve başlayalı daha 1 yıl bile olmamıştı!
Terfi mi, tenzili rütbe mi, yoksa birilerine yer açma mı?
Söylenti çok ama sanki gerçekler çok farklı!
Nereden bakarsanız bakın, enteresan bir gelişme!
Hem de tam tercih döneminde!
ÖSYM Başkanı’nın başka bir göreve kaydırılması elbette düşünülebilir ama şu günlerde belki de yapılması gereken en son iş bu olmalıydı.
Görünen o ki çok önemli gerekçeleri var!
Tercih sürecinde, ikilemlerden kurtulmak mümkün değil!
İşte onlardan biri de, bu yıl mı yoksa gelecek yıl mı sendromu! Ne olursa olsun, bu yıl kesinlikle üniversiteye girmeliyim diyenlerden misiniz yoksa seneye şansımı bir kez daha denemeliyim kararlılığında olanlardan mı? Ya da ikisini birden yaşayanlardan mı?
Girmeyi düşündüğünüz üniversite ve fakülteler içinize sinmiyor ama gelecek yıl da macera olur diyorsanız işiniz daha da zor! Çünkü hangi kararı alırsanız alın, aklınız hep diğer seçenekte kalacak… Peki, böylesi durumlarda ne yapmak gerekir? En kötü karar, kararsızlıktan iyidir. Bu yüzden, enine boyuna düşünüp, bir an önce karar verin ve diğer seçeneği, tümüyle aklınızdan çıkartın. Örneğin, gelecek yıla kaldığınızda, fazladan alacağınız puan, ortalama 30 civarında olabilir ama tam tersi bir durum da yaşanabilir!
Ve yine eğer gelecek yılı düşünüyorsanız, kesinlikle hiçbir yere girmeyin, çünkü alacağınız artı puanın yarısı, Ortaöğretim Başarı Puanı’nın düşmesi nedeniyle heba olacaktır.
Yok, eğer, artık bu sınav defterini kapatmak istiyorum diyorsanız da girebileceğiniz en iyi yere girip, derin bir oh çekin ve şuraya, buraya girseydim daha iyi olurdu, keşke şansımı bir kez daha
Tıpkı pazarlarda olduğu gibi koş vatandaş koş, yetişen alıyor tarzı burs kampanyaları, adayları ne kadar etkiliyor, bilmiyorum ama YÖK’ün artık bu işe bir çeki düzen verme zamanı geldi de geçiyor. Yüzde 50 artı yüzde 50 burs ya da yüzde 75 artı yüzde 25 burs verildiğinde, geriye ne kalıyor? Ya da bu burslar, kimin cebinden çıkıyor? Hayırseverler mi veriyor, kurucu vakıf mı veriyor yoksa diğer öğrencilerin sırtına mı yükleniyor?
YÖK’ün, asıl denetlemesi gereken konulardan biri de işte bu!..
Siz, siz olun, böylesi ciddi bir konuyu, hiç YÖK’e havale etmeden, kendiniz sorun, araştırın, ona göre karar verin. Bazı kurumlar, önce öğrenim ücretini şişirip, sonra indirme yani burs yoluna gidiyor yani bu bir anlamda tüketicinin kandırılması ama kimin umurunda ki!.. Bir de öğrenim bursu verip diğer hizmetleri iki katına çıkaranlar var ki, o konuda da çok dikkatli olmakta yarar var.
Burs seçeneklerini enine boyuna araştırmadan karar vermeyin, ileride başınız ağrıyabilir!..
Sıralamanın önemi?
Yerleştirmede ilk sıralar ne kadar önemliyse, son sıralar da o kadar önemli! İşte bu yüzden, ilk 5 tercihinize gösterdiğiniz özeni, son 5 tercihinize de göstermelisiniz. Çünkü ilk tercihleri kazanma şansınız
Bir genç iyi bir eğitim alırsa, sadece kendisinin ve ailesinin değil, ülkenin ve dünyanın kaderini de değiştirebilir.
İyi bir eğitimin maliyeti ise çok yüksek!
Yetenek ve başarılarınızla bir yere kadar ilerliyor, sonra tıkanabiliyorsunuz. Örneğin, ülkemizin en iyi lise ya da üniversiteleri bitirip yurt dışına açıldığınızda, hatta dünyanın en iyi üniversitelerinden öğrenim bursu kazandığınızda, eğer cebinizde yaşam giderlerinizi karşılayacak kadar harçlığınız yoksa hayallerinize veda etmek zorunda kalabiliyorsunuz...
Hemen her yıl, böylesi yüzlerce örnekle karşılaşıyor ve elimizden geldiğince kendilerine yol gösterici olmaya çalışıyoruz.
Ama seçeneklerimiz çok sınırlı, çünkü burs verme alışkanlığımız henüz istenilen kıvama gelmedi.
Batılı ülkelerle, özellikle de Amerika ile kıyaslandığında, adeta yerlerde sürünüyoruz!
Devletin katkısı da giderek artıyor ama yine de hem yararlanan açısından hem de verilen miktar bakımından çok fazla değil!..
Erasmus mağduru!