Eğitim kadar siyasetçi öğüten bir başka bakanlık yok!
Son 40 yılda, diğer bakanlıklar birkaç kez el değiştirirken, Milli Eğitim Bakanlığı, onlarca politikacı için adeta hezimet makamı oldu.
Biri gitti, diğeri geldi.
Ortak özellikleri, eğitimle uzaktan yakından ilgilerinin olmamasıydı.
Ve hemen hepsi de siyaseten silindi, yok oldu!
Eğitimden kimler geldi kimler geçti sorusuna, isterseniz, gelin sondan başlayalım:
İsmet Yılmaz, Ak Parti iktidarının 6. bakanı.
Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Baş
Güya milletvekili seçilme yaşı 18’e indi!
Milletvekili listeleri açıklandığında, acaba kaç gence yer verilecek diye ilk ona baktım.
Sonuç, tam bir hayal kırıklığı!
Binlerce aday içerisinde 18’lik sadece tek kişi var!
O da çok alt sıralarda ve seçilme şansı biraz zor gibi!
Bu vesileyle bir kez daha gördük ki önemli olan sözler değil, icraat!
Kadın adaylar için de durum farklı değil!
Görünen o ki yine erkek egemen bir Meclis olacak!
Milletvekili listeleri açıklandıkça, enteresan tespitlerle karşı karşıya kalıyoruz.
Son dönemde eğitimin dibe vurduğunu dile getirmeyen yok gibi.
Yani bir anlamda Milli Eğitim Bakanlığı yapanların listeye kesinlikle girmemeleri gerekir!
Kaçı liste dışı kalır, kaçı kalmaz, o, Ak Parti’nin kararı. Ama bu konuda CHP, enteresan bir sürece imza attı ve Milli Eğitim Komisyonu’ndaki 5 üyesi de liste dışı kaldı.
Bursa Milletvekili Dr. Ceyhun İrgil, ön seçim olmazsa, bir dönem sonra milletvekilliğini bırakacağını açıklamıştı, sözünün arkasında durdu ve aday olmadı.
Diğer 4 komisyon üyesinden Mustafa Balbay, Mustafa Akaydın, Ömer Lütfi Baydar ve Gaye Usluer ise aday olmalarına rağmen listeye alınmadı.
Çok daha enteresanı, tıpkı Milli Eğitim bakanları gibi CHP’nin Milli Eğitim Komisyonu’ndaki 5 milletvekilinin de eğitimle yani pedagojiyle uzaktan yakından ilgilerinin olmaması.
Dördü doktor, biri de gazeteciydi. Ama bazıları eğitim sorunlarıyla çok yakından ilgilendi.
Ekonomi Bakanlığı’nın, kurduğu “Helal Akreditasyon Kurumu”nun ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı ile MÜSİAD girişimiyle Süleyman Demirel Üniversitesi bünyesinde Helal Turizm Uygulama ve Araştırma Merkezi (HETURAM) açılmış. Ne güzel!..
Üniversitedeki HETURAM ile ilgili yönetmelik, önceki hafta, Resmi Gazete’de yayımlandı.
Yükseköğretim Kanunu’nun 7’inci maddesine dayandırılarak hazırlanan yönetmelikte, merkezin amaçları, “Helal turizm konusunda araştırmalar yapmak, proje çalışmaları üretmek, eğitim çalışmaları gerçekleştirmek ve helal turizm konusunda standardizasyon ve sertifikasyon faaliyetlerine katkıda bulunmak” şeklinde sıralandı.
Turizm hamlemiz için tek eksiğimiz buydu, artık 100 milyon turist hayalini, rahatlıkla kurabiliriz!
Bakanlık da otelleri, artık, yıldızlamanın yanı sıra, Helal, Haram diye de sınıflandırarak, ülke turizmine büyük katkıda bulunabilir!
Helal olsun emeği geçen herkese!
Bakanlık, üniversite, TSE, Ekonomi Bakanlığı dediğin işte böyle olur!
Türkiye ve turizm sektörü sizinle gurur duyuyor!..
Yapay zekâ insanlığın sonu mu olur bilemeyiz ama gelecekte hepimizi esir alacağı kesin. Şimdiki yarım akıllı telefonlardan çok daha zeki olacakları düşünül- düğünde, pek çok konuda bizim yerimize karar vereceklerine kesin gözüyle bakılıyor.
Niye? Çünkü hepimiz kolayı seviyoruz!
Hangi okullara gideceğimize, ne yemek yiyeceğimize, nerede tatil yapacağımıza, hangi elbiseyle hangi aksesuarları takacağımıza, hangi mesleği seçeceğimize, hangi hastalıkların riski altında olduğumuza yani hemen her şeye onlar karar verecek.
Şu anda bile nereye, hangi yoldan gideceğimizin rotasını onlar çizmiyor mu?
Tianjin’deki İkinci Dünya Yapay Zekâ Kongresi’nde, insan sesini kusursuzca taklit edebilen, yargıçlara karar aşamasında yardım edebilen, müşterilere denedikleri bir giysinin iyi uyup uymadığını söyleyebilen makineler sergilendi.
Çok yakında, farklı dillerde, farklı lehçelerde hatta kendi ses tonunuzda, sıfır hatayla, simültane çeviriler yapan aletler geliştirilirse, bu da hiç şaşırtıcı olmaz.
Yapay zekânın dünya ekonomisine katkısının 2030 yılında 16 trilyon dolar olacağı dikkate alındığında, bu akıl almaz rekabet, kesinlikle başka çılgınlıkları da beraberinde getirecektir...
Yapay zekâda ABD açık ara ö
Mustafa Kemal ve arkadaşları umutların tükendiği bir dönemde, umut oldular.
Zoru başardılar. Osmanlı’nın küllerinden modern bir ülke yarattılar...
Ve şimdi biz, hepimiz, bu güzelim ülkenin kıymetini bilmiyoruz.
Eğer bilseydik, eğitim böylesine yerlerde sürünür ve gençler bu kadar sahipsiz kalır mıydı?
Türk gibi başlayıp, Alman gibi bitirmeyi bir türlü başaramadık.
Bir şeye başlarkenki heyecanımızı sonuna kadar koruyamıyoruz.
19 Mayıs 1919 heyecanını ya da 29 Ekim 1923 coşkusunu bugün hâlâ yaşatabiliyor muyuz?
Atatürk’ün ülkenin geleceğini emanet ettiği gençlerimize yeterince sahip çıkabildik mi?
Hemen her yıl binlerce yeni özel okul açılıyor.
Bu iyiye mi işaret yoksa kötüye mi?
Çok iyi oluyor diyenler de var, eyvah eyvah diye felaket senaryoları yazanlar da.
Özel öğretim kurumlarındaki hareketlilik, lise ya da üniversitelerde değil, anaokulundan doktoraya kadar, eğitimin her kademesinde çığ gibi büyüyor.
Peki, bu gelişimin artıları ve eksileri neler? Gelin önce onları, hep birlikte irdeleyelim, sonra da, sektörde olası bir kriz yaşanmadan, alınması gereken önlemler neler olabilir, onları konuşalım!
Artılar
Özel okullardaki okullaşma oranları zaten çok düşüktü, sınav sistemindeki karmaşa ve mevcut kolejlerden pek çoğunun kendisini yenileyememesi, velilerin yeni okul arayışı içerisine girmesine neden oldu. Bu da sektörü patlattı.
İşte, özel okullaşma oranının artmasıyla kazanılan bazı avantajlar:
Dünyanın neresinde yaşıyor olursak olalım, dinimiz, dilimiz, rengimiz, yönetim biçimimiz ne olursa olsun, çocuklarımıza her şeyden önce sevgiyi, dostluğu, barışı öğretelim!
İsrail’deki katliamı şiddetle kınıyoruz.
Ne söylense yetersiz kalır.
Yaşananlar kadar, nasıl bu noktaya gelindiği de çok önemli.
Neredeyse her türlü yaptırım gücünü kaybeden BM, yerlerde sürünen prestijini yeniden kazanmak istiyorsa, sevgiyi, barışı, dostluğu esas alan bir eğitim sistemini tüm ülkelerde zorunlu hale getirmeli ve bu konunun çok sıkı takipçisi olmalıdır!..
Dünyanın neresinde olursa olsun, doğan her çocuk, masumdur.
Onları nasıl yetiştirirseniz, o kimliğe bürünürler.
Onları melek yapan da canavara dönüştüren de biz yetişkinleriz.