Hepimiz yoğun bir mücadelenin içindeyiz.
Herkesin kendine göre hedefleri var.
Güç ve zenginlik bunların en başında geliyor.
İyi bir eğitim, iyi bir kariyer, hep bunun için!
Peki, en büyük zenginlik, güçlü ve varlıklı olmak mı?
Eğer öyleyse en güçlü ve en varlıklı insanlar, en mutlu olanlar mı?
Çevrenize baktığınızda bunun böyle olmadığını hemen görebiliyorsunuz!
O halde, güç ve maddiyat için verilen bu mücadele niye?
Gençlerin, nihayet keşfedilmiş olması sevindirici.
Cumhurbaşkanı adaylarından hemen her gün, onlar için sevindirici vaatler duyuyoruz.
Peki, ne kadarı inandırıcı?
Onu da önümüzdeki süreçte, daha iyi anlayacağız.
Vaatlerin altı doldurulup, ete kemiğe dönüştürülecek mi yoksa daha önceleri olduğu gibi slogan olarak mı kalacak, hep birlikte göreceğiz…
Gençleri kazanan, anne babaları da kazanır. Bunu defalarca dile getirdik.
Yine aynı şekilde, gençleri küstüren, görmezden gelen, onlar için proje üretmeyenler, sandıktan hüsranla çıkacak, bunu da çok yazdık.
Peki, bu seçimin farklılığı ne ki, gençler, bu kadar önemli hale geldi?
Eğitim kademeleri yüksel- dikçe, yaratıcılığın köreldiğini hep biliyorduk ama bilimsel araştırmalara konu olmamıştı.
London Business School’dan Prof. Dr. Costas Markides’in bu konudaki tespitleri, eğitimin gidişatı konusunda, bir değil, bin defa düşünmemiz gerektiğini ortaya koyuyor.
Prof. Markides’e göre 3-5 yaşındaki çocukların yüzde 98’i dâhi.
Peki, bu ne zamana kadar devam ediyor?
Tespitler korkunç!
Yaratıcılık 8-10 yaşındakilerde yüzde 32’yken, 13-15 ergen çocuklarda yüzde 10’a, 25 yaşına gelindiğinde ise yüzde 2’ye düşüyor.
Oysa eğitimin amacı, yaratıcılığı köreltmek değil, geliştirmek, teşvik etmek ve çok daha önemlisi, var olanı korumaktır.
Bir grup sözde Fransız aydını, saçmalama hakları çerçevesinde, bir şeyler zırvaladılar.
Tepkinin dik âlâsı gösterilmeliydi, gösterildi de.
Alınan karar, Fransa ve Fransız halkının ortak kararı mıydı?
Hayır.
Sözde Ermeni soykırımı gibi meclisten çıkmış olsaydı bile yine kale almamak gerekirdi. Çünkü binlerce yıllık Fransız tarihinde güncel siyaset çerçevesinde böylesi zikzaklar çok olmuştur.
Kuran-ı Kerim ile ilgili zırvalara da bu çerçevede bakmak gerekirdi...
Yani bu ucuz politik zırvaya, YÖK’ün yaptığı gibi, kendi içinde çelişen bir yaptırımla değil, hak ettiği ölçüde, daha zekice bir tepki konulmalıydı...
Öğrenci ambargosu!
Dünyaya artık gençler yön veriyor.
Donanım ve deneyim elbette çok önemli ama onların enerjisi, beklentileri ve tarzları çok farklı.
Her şeye çok çabuk sahip olmak istiyor, çok hızlı tüketiyor ve her defasında çok daha yenisini istiyorlar.
Evde olduğu gibi siyasette de artık onların sözü geçecek.
Onları yakalayan, seçimlerin galibi olacak.
İktidarıyla, muhalefetiyle, bugüne kadar bu konuya hiç çok kafa yorulmadı.
Ama artık düşünmeye başlasalar iyi olur, çünkü artık onlar da akıllandı.
İstanbul ve Gazi üniversiteleri başta olmak üzere, pek çok üniversitemiz parçalanıyor.
Gerekçesi de fazla büyümeleri.
Çare bu diye, 20 milyonluk İstanbul’u da mı böleceğiz?
İstanbul Üniversitesi’nin çok büyüdüğü ve artık yönetilemez hale geldiği kesin.
Peki ama bu hale kim getirdi?
Bölmek isteyenler değil mi?
Daha da önemlisi, tek çare, bölmek mi?
İşte bu noktada, alelacele alınacak bir karar, ileride büyük pişmanlıklar yaratabilir!
Hemen herkes bir yol tutturmuş gidiyor.
Eskiden tek doğru var sanırdık, şimdi herkesin bir doğrusu var.
Farklı görüşler, fikriyat gerektiren alanlarda zenginliktir ama temel bilimlerde doğru olanı değil de aksini savunursanız biraz abes oluyor.
Çok daha önemlisi, kendi doğrumuz dışında, farklı görüşlere asla tahammülümüz yok!..
Yanlış olduğuna inansak da ondan asla vazgeçmiyoruz.
Hatta bazen kraldan çok kralcı olup, kral söylemlerinden çark etse de biz kararlı duruşumuzu sürdürmeye aynen devam ediyoruz.
Ha bir de esen rüzgâra göre yön değiştirenler var ki onlara söyleyecek söz bulamıyoruz.
Onların Kâbe’si, güç!
Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, son zamanlarda 40 milyon turist söylemini, sık sık dillendirmeye başladı. Hemen her konuda, çok iddialı olan bir iktidarın Bakanı olarak, çıtayı neden bu kadar düşük tutuyor, anlamak mümkün değil.
40 milyon turist, sadece Paris’e gidenden daha az! Oysa Türkiye, 100 milyon turisti rahatlıkla ağırlayabilecek doğal güzelliklere, tarihe ve mutfağa sahip!.. Allah, her ülkeye farklı nimetler vermiş; kimine petrol, kimine doğal gaz, kimilerine de yeraltı madenleri…
Bizim de aynı anda dört mevsimi yaşayan ve on binlerce yıl, yüzlerce medeniyete ev sahipliği yapmış bir coğrafyamız var.
Neden, hâlâ farkına varamadık ve neden hâlâ 100 milyon turist hayali kurmaktan korkuyoruz?.. Bir milyon turistin yeni yeni telaffuz edildiği bir dönemde Özal çıktı, 30, 40 milyon turistten söz etti, ona göre yasalar çıkarttı ve bugün bu sayılar bize hiç hayal gelmiyor, tam aksine patinaj etkisi yaratıyor. İşte bu yüzden, turizmde, daha büyük hayallere gerek var.
Dünyanın en büyük havaalanını, su altı tüp geçitlerini, Kanal İstanbul’u, ülkeler arası akaryakıt ve doğalgaz boru hatlarını, trilyon dolarlık bütçeyi düşünen ya da yapan bir Türkiye, 100 milyon turisti de artık