Sınavla öğrenci olacak okullar listesi, önceki gece açıklandı ve tam bir şok yaşandı.
Pek çok kentteki, en köklü liseler bile liste dışı kaldı.
34 ilde, tek Anadolu lisesi dahi listeye giremedi. Pek çok ilçede ise listeye giren tek okul bulunmuyor!
En garibi ise nüfusu yüzbinleri aşan ilçelerde, listeye ancak birkaç okul girerken, nüfusu çok düşük ilçelerde, çok daha fazla okulun yer alması.
Bakanlık, açıklanacak okul sayısını 600 olarak duyurmuştu ancak sayı, ikiye katlanarak 1367’ye ulaştı.
Yangından mal kaçırırcasına, gece yarısı açıklanan liste, imam hatip ve meslek lisesi ağırlıklı. 1367 lisenin 767’si imam hatip ve meslek lisesi!
Spor, güzel sanatlar, turizm, sağlık meslek liseleri ise belli ki, listeler hazırlanırken hiç kimsenin aklına gelmemiş ki, bir tane bile yok!
Geçen yıl 485 puanla öğrenci alan okullar, listede kendine yer bulamazken, 300 puanlı okulların baş tacı edilmesi, tartışmaları da beraberinde getirdi.
Evin reisi kim?
Biz erkeklerin olmadığı kesin.
Bir ara anneler olur gibiydi, şimdi hiç tartışmasız çocuklar!
Ama sanki onlar da artık bu işten sıkılmışa benziyorlar.
Bu yüzden, evlerde, ciddi anlamda, otorite boşluğu var ve aile içi dengeler altüst olmak üzere...
Peki, yeni süreçte reis kim olur?
Ataerkil bir toplumdan geldiğimiz için erkeklerin bir şansı olabilir mi?
Ülkeden ülkeye, yöreden yöreye değişebilir ama binlerce yıllık tecrübenin getirdiği deneyim, erkekleri, bu konuda, nötr kalmaya zorlayacaktır. Çok iyi bilirler ki evde reislik demek, her türlü sorumluluğu da beraberinde getirir.
Turhan Tayan, eğitimde iz bırakan Milli Eğitim bakanlarımızdan biriydi. 8 yıllık kesintisiz eğitim onun döneminde Milli Eğitim Şûrası’nda kabul edildi...
Peki, geriye dönüp baktığında bu konuda bir pişmanlığı var mı?
Tam aksine, gurur duyuyor.
“Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan sonra, eğitim adına gerçekleştirdiğimiz en büyük reformlardan biri” diyor.
“Neden? sorusunu beklemeden, gerekçelerini kendisi sıralıyor.
“Okullaşma oranı, eğitim süresi ve liseye giden kız öğrenci sayısı arttı. Eğitimini yarıda bırakanlar ve çocuk yaşta evlilikler azaldı. En önemlisi de zorunlu temel eğitim herkes için ulaşılabilir hale getirildi.”
Tayan, 8 yıllık kesintisiz eğitime öylesine inanıyordu ki partisi iktidardan düştüğünde, söz konusu yasaya, muhalefette olmasına rağmen evet oyu verdi. Hem de dönemin başbakanı, “İsterseniz, sizi bir yurt dışı göreve gönderelim” önerisi getirmesine rağmen.
4+4+4 şeklinde bölünmesine nasıl bakıyor?
Hayattan beklentiniz nedir?
Arada bir bu soruyu kendinize sorduğunuz oluyor mu?
Oluyorsa, verdiğiniz cevaplar sizi tatmin ediyor mu?
Sağlık, huzur, iyi bir meslek, iyi bir kazanç ve mutluluk pek çoğumuzun aradığı şeyler.
Peki, üretken ve mutlu insan yetiştirmek o kadar zor mu?
Elbette değil ama önce bunu istemek, sonra da bunu etkileyici bir şekilde, hayatımıza yön verenlere duyurmak gerek...
Yani kader deyip olanla yetinmek, bizi sadece mutsuz eder.
Türklerin yüzde 93’ü işini sevmiyormuş!
Eğitimin amiral gemisi MEB Talim Terbiye Kurulu’nun kaptanı Alpaslan Durmuş, üniversite sınavlarının bir işe yaramadığını ve iki üç yıl içerisinde toptan kaldırılması gerektiğini söylemiş.
Peki, bu mümkün mü?
YÖK ve ÖSYM bu işe ne diyor?
Daha da önemlisi, bu soruya cevap vermeden önce, bir durum tespiti yapmakta yarar var:
TEOG da kaldırıldı. Sınavlar bitti mi?
Dershaneler kapandı denildi, kapandı mı?
Her ile birden çok üniversite açıldı, üniversiteye giriş sorun olmaktan çıktı mı?
Bir bakan gitti, diğeri geldi, eğitimin sorunları çözüldü mü?
Bilişim Çağı’yla birlikte inovasyon, kodlama, 4.0, ileri zekâ, yapay zekâ, dijital dönüşüm gibi kavramlar artan bir şekilde hayatımıza girmeye başladı. Ama biz hâlâ Dizi Çağı’na takılıp kalıp, Facebook, Twitter ve Instagram kullanmanın ötesine geçemediğimiz için, bu olup bitenler binde 1’lik minik bir grubun dışında pek fazla kişinin ilgisini çekmiyor!..
15-20 yıl sonraki dünya kesinlikle bugünkünden çok daha farklı olacak!
Değişen sadece dünya zenginler sıralaması ve bilinen teknolojiler olmayacak, yaşam tarzımız da bu değişimden her yönüyle etkilenecek.
Savaşın bittiğinden habersiz, çok uzun yıllar dağlarda saklanan Japon askeri gibi, pek çoğumuzun umurunda olmasa da bu değişime daha fazla kayıtsız kalamayacağımız kesin!
Ülkemizde, bu konuda minik kıvılcımlar var ama saman alevi gibi parlayıp sönüyor. Çünkü dijital dönüşümün sahibi de yok, devamlılığı da. Olaya genelde hep ticari pencereden bakılıyor, insani boyutlar unutuluyor.
Bu boşluğu üniversitelerin ve sivil toplum örgütlerinin doldurması gerekir ama onlar öylesine derin bir uykudalar ki bir şey beklemek hayalcilik olur!.
Teknoloji zirvesi
İstanbul’da, bu konuda, önemli konuklar vardı. Geleceğe yönelik çarpıcı tespitlerde bulundul
İnsanoğlu tek tanrılı dinlere kadar hep bir şeylere taptı.
Ay’a, Güneş’e, ateşe, suya ve daha aklınıza ne geliyorsa!..
Kitaplı dinler ve Allah’a olan inançla birlikte, bu biraz azalır gibi olsa da şimdi yine sanki farklı arayışlar ve farklı dayatmalar söz konusu!
Son yıllarda, teknoloji ve özellikle de sosyal medya, hayatımıza öylesine girdi ki adeta tanrılaştırılıyor. Tıpkı çok tanrılı dönemlerde olduğu gibi!..
Bilim ve teknolojinin geldiği son nokta, özellikle de yapay zekâ belli ki kimilerinin aklını başından almış durumda. Oysa hepsi insan beyninin bir ürünü ve insan beyni, ürettiği gibi, kontrolünü de sağlayabilir...
Benzeri tartışmalar hem de çok daha yoğun bir şekilde neredeyse tüm gelişmiş ülkelerde yaşanıyor.
Peki, bilim ve teknoloji, insanı doğayı esir alabilir mi, yönetebilir mi?
Evet demek mümkün değil!
Ne zamandır Boğaz’da yürümü-yorduk.
Hafta sonu, havayı güzel görünce, sezonu açalım dedik.
Hava güzeldi ama sahiller adeta çöp yığınıydı!
Denizin içi de farklı değildi...
Dünya incisi bir kentimizin, eşi benzeri olmayan bir güzelliği, böylesine hor kullanılmamalı.
Adalar’ı, Boğaz’ı ile İstanbul bir dünya mirası ve biz bu mirası, bizden sonraki nesilleri zerre kadar düşünmeksizin adeta katlediyoruz!..
Cumhurbaşkanı Erdoğan için İstanbul’un ne olduğunu çok iyi bilenlerdeniz.
İşte bu yüzden, nefesimizin çıktığı kadar yüksek bir sesle kendisine haykırıyoruz: