Çanakkale Savaşları tarihimizin en şanlı destanlarından biri.
Çanakkale Şehitler Abidesi de en anlamlı, en büyük ve görkemli anıtlarımız arasında başköşede yer alıyor. Bugüne kadar, hâlâ gidip görmediyseniz, ne yapın edin ve mutlaka gidip görün.
Gitmeden önce mutlaka dersinizi çalışın ve en az birkaç gün ayırın!..
Çanakkale Destanı ile ilgili bugün çok şeyler söylenecek! Hamaset nutukları atılacak ama nedense önemini anlamamız için üzerinden tam bir asır geçmesi beklenildi!
Çanakkale Abidesi’nin hikâyesi de ilginç. Savaştan sonra müttefik güçler yani Fransızlar, İngilizler, İtalyanlar, Yeni Zelandalılar, Avusturalyalılar o topraklarda can veren askerleri için anıtlar yaptılar. Biz de yaptık ama diğerlerinin yanında çok ufak kaldı.
Oysa onlar yenilen, biz ise inanılmazı başaran galip taraftık. Üstelik bu topraklar bizim topraklarımızdı.
Durumu Atatürk’e anlatırlar. Hepsinden daha görkemlisi için talimat verir, yerini tarif eder.
Ege ile Marmara’nın birleştiği bir nokta, 40-45 metre yüksekliğinde olsun ve Boğaz’dan geçen herkes görsün, der. Sonra da bekler, bekler ve kısa ömrü bu anıtı görmeye yetmez!
TÜRSAB’ın çiçeği burnunda Başkanı Firuz Bağlıkaya’ya iade-i ziyarette bulunduk. Seçim öncesinden çok daha heyecanlı ve umutluydu.
Seçimi çoktan unutmuş, geleceğe odaklanmışlar. Her ne kadar tam anlamıyla bir “enkaz” ve “borç batağı” ile karşılaşsalar da! Önümüzde çok kritik bir turizm sezonu var ve didişerek kaybedecek zamanımız yok diyorlar. Peki, turizmde bir hareketlilik var mı? Fazlasıyla var diyerek çok önemli bir anekdotu paylaştılar: “Alman Hükümeti, Türkiye’ye gitmeyin diye vatandaşlarını uyardı ama buna rağmen Alman turist sayısında önceki yıllara göre patlama olacak. Rezervasyonlar bunu gösteriyor...”Bağlıkaya ama diyerek söze devam ediyor: “Artan rakamlara rağmen ülkemize gelen Alman turist sayısı, yurt dışına seyahat amaçlı çıkan Almanların yüzde beşi kadar! İşte asıl artırmamız gereken bu!”
100 milyon turist
Başkan Bağlıkaya, seçim öncesinde olduğu gibi Başkanlığı döneminde de 100 milyon turist hayalini yaşatmaya çalışıyor.
Zor değil ama kolay da değil. Ancak, ülke olarak buna inanırsak, gerçekleşmesi işten bile değil. Bir milyon turistten, 30, 40 milyona, nasıl çıktıysak, 100 milyona da çıkarız. Yeter ki isteyelim, yeter ki doğru yol haritası çizelim. İşte bu
Diyarbakır’a birkaç ay önce yine gelmiştim ama dün biraz daha ayrıntılı gezdim. Her gelişimde farklı yerler keşfediyorum ve her defasında kendime en kısa zamanda bir kez daha gelme sözü veriyorum. Görünen o ki yakında yine geleceğim.
Binlerce yıllık tarihiyle, 30’dan fazla medeniyete ve kültüre ev sahipliği yapmış, tüm dinleri kucaklamış bir kentimiz!
Ulu Cami’yi gezerken, önceki medeniyetlerin ve dinlerin izlerini en çarpıcı şekilde görüyorsunuz...
Körtik Tepe kalıntıları ve Surlar ise Diyarbakır farkını her yönüyle size anlatıyor.
Öğrenciler?
Atatürk’ün istediğiyle kurulan ve son yıllarda ülkemizin dört bir yanına yayılan TED kolejlerini, fırsat buldukça geziyorum. Diyarbakır’a gelişim de öğrenci, öğretmen ve velilerle eğitim sohbetleri yapmak içindi.
Müthiş keyif aldım. Öğretmenler suskundu ama öğrenciler soru bombardımanına tuttu. Ve her soru, iyi düşünülmüş, akıl ve zekâ doluydu.
Havacılık sektörünün meğerse ne kadar çok sorunu varmış. Bir dokunduk, bin ah işittik.
Bir önceki yazımızdan sonra mail yağdı. Yaşadıklarımız, buz dağının sadece görünen bölümüymüş!..
Sektör çok hızlı büyüdü ve görünen o ki yaşananlar hormonlu büyümenin yansımaları.
Peki, ileriye yönelik düzelme umudu var mı?
Olması gerekir!
Kötü örnekler değil, iyiler kazanmalı.
Eğitimde vasatlık diz boyu oldu, en iyi okullar bile dibe vurdu.
Televizyonlar reyting, gazeteler de tiraj kurbanı oldu.
Hava ulaşım ağı öylesine yaygınlaştı ki artık uçağa binmeyenimiz yok gibi.
Her yıl yüz milyonlarca yolcudan bahsediliyor.
Ve, son günlerde, dünyanın dört bir tarafından çok üzücü uçak kazası haberleri geliyor.
Oysa dünden bugüne, vurgu yapılan bir şey var:
Ulaşım araçları içinde en güvenilir olanı, hava taşımacılığı. Çünkü en yüksek teknoloji, uluslararası kurallar ve en sıkı kontroller hava ulaşımında!
Muhtemelen doğrudur! Ama artık hemen her konuda olduğu gibi neye ve kime güvenebileceğimize şaşırmış durumdayız!..
3 saat uyku ile!
Çok sık uçuyorum ve şimdi anlatacağım benzeri olaylara, o kadar çok şahit oldum ki kimi kime şikâyet edeceğim!
Gençlerimiz başımızın tacı ama ne onlar bunun farkında ne de biz bunu kendilerine yeterince hissettire- biliyoruz.
Birkaç günlüğüne Biga’da öğrencilerin konuğuydum.
Keyifle gittim, mutlu döndüm.
Öğrenci toplulukları ya da diğer adıyla öğrenci kulüpleri ne kadar geniş yelpazede, ne kadar yaygın ve ne kadar güçlüyse, geleceğimiz o kadar güvencede sayılır.
Çağdaş devletlerde, demokrasinin en önemli ölçütlerinden biri de sivil toplum örgütlerinin gücüdür.
Onlar ne kadar güçlü ve temsil yetenekleri ne kadar fazlaysa demokrasileri o kadar güçlü ve oturmuş demektir.
Yine aynı şekilde, öğrenci kulüplerinin gücü ve temsil ettikleri öğrenci oranı da üniversitelerin reyting sıralamasında en önemli kıstaslardan biridir.
Şimdi, olaylara bu çerçeveden baktığımızda, sivil toplum örgütlerimizin de öğrenci kulüplerimizin de arzu edilen temsil gücüne sahip olduklarını söylemek hayalcilik olur.
Çanakkale’ye çok geldim ama hep günübirlikti, bu kez biraz daha uzun kaldım.
Çanakkale deyince, hep son 100 yılını konuşuruz. Çünkü tarihimizin en şanlı sayfalarından biri de bu topraklarda yazıldı.
Oscar ödüllü İngiliz aktör Gary Oldman, Darkest Hour filminde Churchill’i canlandırmıştı.
Film, Amerika komutasındaki müttefik kuvvetlerin, Alman işgali altındaki Fransa’ya yapacakları askeri çıkarmayı konu alıyordu.
Askerlerin bir an önce yapmak istedikleri çıkarmaya Churchill ısrarla karşı çıkıyor ve her defasında Gelibolu hatırlatması yapıyor.
“İngiliz tarihinin en utanç veren yenilgisini burada aldık, Çeyrek milyon gencimiz yaşamını Gelibolu’da yitirdi. Bir daha aynı hatayı yapmak istemiyorum” diyordu...
Oscar’lı aktörün, törenden hemen sonra yaptığı röportajda, Gelibolu ve özellikle de Mustafa Kemal için söyledikleri, 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin önemini ortaya koyuyor.
Ama nedense, bazılarımız hâlâ bunu görmezden geliyor!..
Biga, Çanakkale’nin en büyük ilçelerinden biri.
Ünlü olan pek çok şeyi var ama sanki en önemli olanı İdari Bilimler Fakültesi.
Yıllar önce Hüsnü Özyeğin ile birlikte gelmiş ve çok keyifli bir Genç Bakış programı gerçekleştirmiştik. Dün önce Çanakkale’de 18 Mart Üniversitesi’ne uğradık.
Temel atma törenine katıldığım ve sonraki yıllarda da ara ara gittiğim kampüs, müthiş güzelleşmiş. Çanakkale Boğazı’na nazır kampüs adeta bir arboretuma dönüşmüş. Çeşit çeşit ağaçlar öylesine güzel bir armoni oluşturmuş ki görmeye değer.
Rektör Yücel Acer, tüm dikkatini kurulmakta olan Teknopark’a yöneltmiş. Farkındalık yaratmaya çalışıyor. Hayal ettiklerinin yarısını bile başarsa, 25. yılını kutlayan üniversitenin kente kazanımları, Çanakkale’nin ilk 10 içerisine girmesine yeter de artar...
Öğrenci mutlu ama!
Biga gibi Anadolu’nun çok içlerinde bir yere Türkiye’nin dört bir yanından niye öğrenci gelir! Bir önceki gelişimde olduğu gibi, bu kez de bu sorunun cevabını aramaya çalıştım.
Bu öğrenciler puan ve donanımlarıyla büyük kentlerde iddialı fakültelerde okuyabilecekken niye buradalar diye kafa yordum.