Eğitimin amiral gemisi MEB Talim Terbiye Kurulu’nun kaptanı Alpaslan Durmuş, üniversite sınavlarının bir işe yaramadığını ve iki üç yıl içerisinde toptan kaldırılması gerektiğini söylemiş.
Peki, bu mümkün mü?
YÖK ve ÖSYM bu işe ne diyor?
Daha da önemlisi, bu soruya cevap vermeden önce, bir durum tespiti yapmakta yarar var:
TEOG da kaldırıldı. Sınavlar bitti mi?
Dershaneler kapandı denildi, kapandı mı?
Her ile birden çok üniversite açıldı, üniversiteye giriş sorun olmaktan çıktı mı?
Bir bakan gitti, diğeri geldi, eğitimin sorunları çözüldü mü?
Bilişim Çağı’yla birlikte inovasyon, kodlama, 4.0, ileri zekâ, yapay zekâ, dijital dönüşüm gibi kavramlar artan bir şekilde hayatımıza girmeye başladı. Ama biz hâlâ Dizi Çağı’na takılıp kalıp, Facebook, Twitter ve Instagram kullanmanın ötesine geçemediğimiz için, bu olup bitenler binde 1’lik minik bir grubun dışında pek fazla kişinin ilgisini çekmiyor!..
15-20 yıl sonraki dünya kesinlikle bugünkünden çok daha farklı olacak!
Değişen sadece dünya zenginler sıralaması ve bilinen teknolojiler olmayacak, yaşam tarzımız da bu değişimden her yönüyle etkilenecek.
Savaşın bittiğinden habersiz, çok uzun yıllar dağlarda saklanan Japon askeri gibi, pek çoğumuzun umurunda olmasa da bu değişime daha fazla kayıtsız kalamayacağımız kesin!
Ülkemizde, bu konuda minik kıvılcımlar var ama saman alevi gibi parlayıp sönüyor. Çünkü dijital dönüşümün sahibi de yok, devamlılığı da. Olaya genelde hep ticari pencereden bakılıyor, insani boyutlar unutuluyor.
Bu boşluğu üniversitelerin ve sivil toplum örgütlerinin doldurması gerekir ama onlar öylesine derin bir uykudalar ki bir şey beklemek hayalcilik olur!.
Teknoloji zirvesi
İstanbul’da, bu konuda, önemli konuklar vardı. Geleceğe yönelik çarpıcı tespitlerde bulundul
İnsanoğlu tek tanrılı dinlere kadar hep bir şeylere taptı.
Ay’a, Güneş’e, ateşe, suya ve daha aklınıza ne geliyorsa!..
Kitaplı dinler ve Allah’a olan inançla birlikte, bu biraz azalır gibi olsa da şimdi yine sanki farklı arayışlar ve farklı dayatmalar söz konusu!
Son yıllarda, teknoloji ve özellikle de sosyal medya, hayatımıza öylesine girdi ki adeta tanrılaştırılıyor. Tıpkı çok tanrılı dönemlerde olduğu gibi!..
Bilim ve teknolojinin geldiği son nokta, özellikle de yapay zekâ belli ki kimilerinin aklını başından almış durumda. Oysa hepsi insan beyninin bir ürünü ve insan beyni, ürettiği gibi, kontrolünü de sağlayabilir...
Benzeri tartışmalar hem de çok daha yoğun bir şekilde neredeyse tüm gelişmiş ülkelerde yaşanıyor.
Peki, bilim ve teknoloji, insanı doğayı esir alabilir mi, yönetebilir mi?
Evet demek mümkün değil!
Ne zamandır Boğaz’da yürümü-yorduk.
Hafta sonu, havayı güzel görünce, sezonu açalım dedik.
Hava güzeldi ama sahiller adeta çöp yığınıydı!
Denizin içi de farklı değildi...
Dünya incisi bir kentimizin, eşi benzeri olmayan bir güzelliği, böylesine hor kullanılmamalı.
Adalar’ı, Boğaz’ı ile İstanbul bir dünya mirası ve biz bu mirası, bizden sonraki nesilleri zerre kadar düşünmeksizin adeta katlediyoruz!..
Cumhurbaşkanı Erdoğan için İstanbul’un ne olduğunu çok iyi bilenlerdeniz.
İşte bu yüzden, nefesimizin çıktığı kadar yüksek bir sesle kendisine haykırıyoruz:
İstanbul’un en güzel dönemi, ne zaman diye soracak olsanız, eminim ki herkesten farklı cevap alırsınız. Kimi tüm zamanlarını sever kimi de kışını hiç sevmez. Ama baharını herkes sever. Çünkü erguvanlar, laleler ve bin bir farklı çiçeğiyle, baharda İstanbul, bir başka güzel olur.
Yaz yağmuru sonrası ortaya çıkan gök kuşağı gibi İstanbul’un baharı da hızlı geçer. Bu yüzden ille de bir İstanbul seyahati yapmak istiyor ya da kırk yıldır burada yaşıyorum ama hâlâ hiçbir yerini gezmedim diyorsanız, önümüzdeki günler, haftalar bu iş için biçilmiş kaftandır.
Bu konuda birbirinden güzel İstanbul turları var. Önceliğinize göre tarih ve kültür ağırlıklı olanlar da var, doğa ve yemek ağırlıklı olanlar da. Tercih size kalmış, İstanbul baharını yaşamak için neden gelecek baharı bekleyesiniz ki!
Çinli, Hintli, Japon!
Mevlana, her kim olursan ol gel demişti, Bakan Kurtulmuş için de turist olsun da kim olursa olsun, yeter ki gelsinler.
Çekik gözlülerden sonra, Hintlilere takmış durumdayız!
Birkaç düğün oldu ya arkası gelir diye umutlandık.
Bakan Kurtulmuş, Meclis’te gazetecilerle özel sohbetinde turizmde Asya açılımıyla ilgili olarak şunları söylemiş:
Birilerini kandırırken, aslında kendimizi kandırdığımızın farkında değiliz.
Tıpkı bir şeyleri ötelerken, çok daha iyisini yapacağımıza kendimizi inandırdığımız gibi!
Geleneksel karakter özelliklerimizden biri de her şeyi son dakikaya bırakmaktır.
Sınav mı var, son gün akşamına kadar çalışmayız; uçağa mı yetişeceğiz, en son giren biz olmalıyız; ödeme mi var, son gün son saate kadar zamanımız var; ödev ya da bir rapor mu hazırlayacağız hiç acelesi yok deriz!
İşte bu noktada kaçırdığımız en önemli ayrıntı, müzakere, opsiyon ya da yeniden değerlendirme şansı oluyor.
Oysa yapacaklarımız her neyse, son dakikaya bırakmayıp, en azından beynimizde de olsa, bir kez daha gözden geçirsek ya da zamanından önce hareket etsek, yaşanan sıkıntıların, belki de tamamına yakını hiç ortaya çıkmayacak.
Tez canlı olmak elbette iyidir ama bir yere kadar!
Sınavlara hazırlananlara, heyecanın birazı yarar, fazlası zarar deriz. Çünkü o olmadan motivasyon gerçekleşmiyor, fazlası olduğunda da işin içinden çıkılamıyor. Ama gel de anlat bunu karalar bağlayan veli ve öğrencilere!..
Okul deyip geçmeyin.
Çok önemli. Eğer doğru okulu bulamazsanız, ne çocuğunuz huzuru bulur ne de siz!
Peki, doğru okul hangisi?
Örneğin, okuldan beklentileriniz neler?
Yarış atı gibi yetiştiren mi?
En fazla ödev veren mi?
En kolay sınıf geçiren mi?
Günümüz anne baba- larının en büyük sorunu eğitim!
Bu yüzden çocuk yapmaktan vazgeçenler bile var.
Pek çoğunun tek çocukta kalması da bu yüzden!
Oysa en iyi okul, en iyi eğitim, en iyi paylaşım, en iyi arkadaşlık, en iyi mücadele, ikinci bir çocuk ama gel de bunu kendilerine anlat!
Genç evlilerle çocuk ya da kardeş muhabbetine girildiğinde, müthiş geriliyorlar.
Dünyadan bihaber misiniz diyorlar.
Ürktükleri nokta, devlet okullarıyla ilgili şehir efsaneleri ve özel okul ücretleri!