Bazen haber bombar- dıma- nından o kadar bunalıyoruz ki kendimizi dışarı zor atıyoruz. İyi de geliyor.
Önceki akşam, Avcılar’da, eğitimi konuştuk.
Avcılar, yarım milyona yakın nüfusuyla İstanbul’un önemli ilçelerinden biri ama işi olmayanın, aradan kırk yıl geçse de gidip bir gezeyim dediği yerlerden değil.
Ben de daha önce birkaç kez gittim ama enine boyuna gezdim desem yalan olur.
Avcılar Kent Konseyi’nin düzenlediği konferans öncesinde, Başkan Dr. Handan Toprak Benli ile hızlı bir şehir turu yaptık.
Cıvıl cıvıl yaşayan bir kent. Kilometrelerce uzunluğa sahip geniş yollarına bayıldım.
Marmara Caddesi, İstiklal gibi trafiğe kapalı ve ışıl ışıl.
Yeni yıla yönelik, okul tatilleri belli oldu.
Hele bir de ona kar, kış tatilleri eklendiğinde, öğrencilerin keyfine diyecek yok.
Pek çoğumuz mevsim normallerinin altında yağmur ve kar yağdığı için kuraklık olacak diye üzülürken, öğrencilerin beklentisi, kar yağsa da tatil olsa yönünde.
Kar tatili sezonu Ankara, İstanbul gibi büyük kentlerde henüz başlamasa da kar yağışının yoğun geçtiği yerlerde çoktan açıldı!
Yasaya göre, 180 iş günü eğitim yapılması gerekiyor. Kar, kış ya da iki bayram arası tatillerin, ekstra gün eklenerek telafi edilmesi gerekiyor ama bugüne kadar böyle bir uygulamaya şahit olmadık. Olacağımızı da sanmıyoruz!..
Kritik soru?
Size çok basit bir sorum var: Eğitimde ne zaman ve nasıl çağ atlarız? Tatillerden çok, eğitimi düşündüğümüz zaman!
Ülkemizde, insanların hayatına dokunan, ÖSYM’den daha güçlü bir kurum yok.
Her yıl, milyonlarca öğrenciyi, genci, yetişkini sınavlardan geçiriyor.
Gücünü, ne kadar doğru kullanıyor, o ayrıca tartışılır ama yarattığı skandallar, buradan Çin’e yol olur!
Adaylar, en ufak bir hata yaptığında, hayatları karartılıyor ama soruları çaldıran, soruları birilerine servis eden, eski sınav sorularını yeniymiş gibi soran, doğru cevapları şifreleyip ona buna dağıtan, milyonların girdiği sınavları iptal etmek zorunda kalan ÖSYM’de, hata yapanlar bırakın cezalandırılmayı, adeta ödüllendiriliyor.
ÖSYM’nin son marifeti, özgün ve bize özel dediği, üniversite birinci basamak sınavı TYT örnek sınav sorularının, kopyala yapıştır tekniğiyle hazırlanması.
Hiç şaşırmadık. Çünkü ÖSYM bunu hep yapıyor!
Önceki yıl, bir başka sınavda, soru hazırlamaya zamanımız yoktu diye, iki yıl önceki sınavın sorularını, aynen sormuş ve sonra sınavı iptal etmek zorunda kalmıştı!..
Sanal ortamda her türlü bilgiye ulaşmak mümkün. Peki, o zaman okula ne gerek var, hatta eğitim süreleri çok uzun, mutlaka kısaltılması gereken diyenlerin sayısı da giderek artıyor.
Peki, bu doğru mu?
Evet, her türlü bilgiye artık çok daha kolay ulaşmak mümkün ama okul ve eğitim demek, sadece öğrenmek demek değildir.
Eğitim ve öğretim iki ayaklı bir süreçtir.
Bir yandan öğrenir, öte yandan da sosyalleşir ve hayata hazır hale gelirsiniz.
Bilgiyi ve öğrenmeyi, ekran karşısında ya da okul dışında herhangi bir şekilde, kazanabilirsiniz ama birlikte yaşama kültürünü her yerde öğrenemezsiniz!..
İşte bu yüzden, okullar, öyle ya da böyle, hep olacak.
Başarı puanı
Sadece ülkemizin değil, dünyanın en önemli sorunlarından biri de işsizlik! Oysa, Türkiye gündemi çok farklı.
Bir yanda Zarrab Davası, öte yanda Kudüs!
İşsizlik neden kimsenin umurunda değil derken, YÖK’ten enteresan bir açıklama geldi.
YÖK Başkanı Saraç, üniversite mezunu işsizlerin sayısındaki artışın önüne geçmek amacıyla ilgili kurumlar ve iş dünyasıyla birlikte hareket edeceklerini söyledi.
Çok geç kalınmış da olsa, önemli bir gelişme.
Saraç, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Yükseköğretim Eğitim Programları Danışma Kurulu” ile “Meslek Yüksekokulları Koordinasyon Kurulu”na ilişkin yönetmelikler kapsamında yapılacak çalışmalarla ilgili olarak önemli açıklamalarda bulundu.
Gelin önce onlara bir göz atalım, sonra da dağ fare mi doğurur yoksa gerçekten işsizliğe çare mi olur hep birlikte irdeleyelim...
Dünya hızla değişiyor. Buna paralel olarak, elbette ki yaşam biçimimiz ve meslekler de değişecek.
Peki, geleceğin meslekleri ve hiç değişmeyenler hangileri olacak?
Dijital yaşamla birlikte, sanal dünyaya hitap eden mesleklerin öne çıkacağı kesin!
Örneğin Yazılım Mühendisliği, Yapay Zekâ Uzmanlığı, Veri Analistliği, İnternet ve Ağ Teknolojileri Güvenliği, Bilgi Teknolojileri Yönetimi, Dijital Tasarım, Dijital Yayıncılık, Bulut Sistemleri Uzmanlığı, Sosyal Medya Uzmanlığı, Blockhain Uzmanlığı, Drone Pilotluğu, Robot Uzmanlığı...
Ama her şey öylesine hızlı değişiyor ki bugün geleceğin meslekleri olarak isimlendirdiğimiz yukarıdaki mesleklerin pek çoğu üç beş yıl sonra demode meslekler arasına girebilir!
Son 50 yıldaki teknolojik gelişme, son 5 bin yıldan daha fazla. Yine aynı şekilde, 20 yıldaki gelişmeler de son 100 yılın toplamından daha çok!..
Hiç değişmeyecek?
Amerika’yı güçlü kılan, ne askeri gücü, ne konuştuğu dil, ne de doların dünyanın her yerinde kabul görüyor olmasıdır!
Elbette hemen hepsinin payı var ama en büyük belirleyici, bilimsel üretkenliğidir! Daha da önemlisi, dünyanın en iyi 10 üniversitesinden 8’ine sahip olmalarıdır.
Peki, bugünün dünyasında, bilim toplumu olmadan çağı yakalamak, dünyanın en müreffeh ülkeleri arasına girmek mümkün mü? İşte o çok zor!
Bu yüzden ne yapıp edip, bilim toplumu olmak zorundayız. Yoksa birinci, ikinci, üçüncü sanayi devrimini kaçırdığımız gibi dördüncüsünde de nal toplarız!
Sınavlara kafa yormaktan ve devekuşu gibi kafamızı kuma gömmekten, bilim ve teknolojide, dünyada olup bitenlerden haberdar değiliz.
Üniversite sıralamalarında dünyanın neresindeyiz sorusunu ne siz sorun ne de ben söyleyeyim.
Arada bir ilk 500’e giren bir iki üniversitemiz oluyor ama hepsi o kadar!
Evde, sokakta, işyerinde, otobüste, uçakta, metroda, AVM’de, restoranda, kütüphanede, herkesin elinde bir akıllı telefon.
En yakınındakiyle değil, en uzaktakilerle sosyalleşmeye çalışıyor!
Onsuz yapamıyor, bağlantı kesildiğinde karalar bağlıyor.
İnternet, insan yaşamını değiştiren, gelmiş geçmiş en büyük icatlardan biriydi ama sanki sosyal medya ve akıllı telefonlar onun da ötesine geçti!
Sosyal medya, beğenelim, beğenmeyelim, alışkanlıklarımızı tümüyle değiştirdi.
Onunla da kalmadı, bağımlı hale getirdi.
Peki, gerçekten de sosyalleştiriyor mu? Yoksa daha da yalnızlaştırıyor mu?..