En iyi okul tartışması hiç bitmez.
En iyi okul, en yüksek puanla öğrenci alan ya da en çok sınav kazandıran mı yoksa ayakları yere basan, soran, sorgulayan mezunlar yetiştiren mi?
Olaya nereden baktığınıza bağlı olarak, kimileri için en iyi okul görülen bazı okullar, çoğu zaman çoğu kişi için bir şey ifade etmiyor olabilir.
Anaokulundan üniversiteye kadar tüm öğretim kurumlarını göz önüne getirdiğimizde, en fazla eleştiriyi hep o en iyi denilenler alıyor.
Neden?
Çıtayı öylesine yüksek tutuyor ve öylesine yüksek beklenti yaratıyorlar ki öğrencilik ya da mezuniyet sonrasında, pek çok aile aradıklarını bulamamanın derin hayal kırıklığını yaşıyor.
En iyi diye bilinen okullardaki mutsuz öğrenci ve veli sayısı kesinlikle diğerlerinden çok daha fazla. Yani bir anlamda, parayla, işkence çekiyorlar. Dahası, eğitim ve sınav dayatmaları yüzünden, gözlerinin önünde mum gibi eriyen çocuklarına kahroluyorlar.
Son günlerde bu “en iyi” okullardan çocuklarını almak için kapımızı çalan o kadar çok veli oldu ki kendilerini teselli etmekte güçlük çekiyoruz.
Tematik üniversite- lerimizden Piri Reis 10. yılını kutluyor.
Deniz Ticaret Odası kurmak için çok uğraştı, çok para harcadı, 10. yıla girerken, henüz dünyanın iyilerinden biri olmasa da gelecek için umut verdi.
Denizcilik eğitimi veren bin 500 yükseköğretim kurumu içinde şimdilik ilk 61’de, yakın bir gelecekte ilk 20’ye girerse hiç şaşırtıcı olmaz!
Piri Reis Üniversitesi’nde (PRU) ilk yıllarda kız öğrenci çok azdı, kızlar bizi de alırlar mı diye tereddüt geçirdi, erkekler de hurafeleri şaka yoluyla da olsa dillendirip, gemide kadın uğursuzluk deyince, yol almak zor oldu. Ancak 4 kız babası olan kurucu başkan için bu engelleri aşmak zor olmadı. Şu anda öğrencilerin beşte biri kız. Mezunlardan ikinci kaptan olanlar var ve birkaç yıla kalmaz, uzak yol kaptanları da dâhil sektöre damga vurmaları bekleniyor. Soru sorma yarışında erkeklere nal toplattıklarına bakılırsa, bu da hiç zor olmaz!
10. yıl kutlamaları çerçevesinde, üniversiteye bir kez daha konuk oldum. Denizcilerin duayenleriyle birlikte denizcilik mesleği nedir, denizci nasıl olmalıdır sorusuna cevap aradık. PRU Mütevelli Heyeti Başkanı Metin Kalkavan, Denizcilik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Pekin Baran, Deniz Kuvvetleri eski
Antalya, Başbakan Yıldı- rım’ın ifade ettiği gibi Turizm ve Tarım’dan sonra, eğitim ve bilimin de başkenti olabilir mi?
Antalya’da halen 5 üniversite var. Başbakan Yıldırım, seçim öncesinde, 5 yeni üniversite daha sözü vermişti. Antalya Milletvekili Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, sayıyı ikiye katlayıp “Antalya’ya 10 üniversite açacağız” dedi.
İstanbul’da 50-60 tane oluyor da Antalya’da neden olmasın diyenler elbette çıkacaktır!..
Peki, bu kadar üniversite gerekli mi?
Eğer uluslararası ve tematik olursa neden olmasın!
72 milletten turistin geldiği ve keyifle ayrıldığı bir kente, yabancı öğrenci de koşa koşa gelebilir. Yeter ki iyi eğitim verilsin!
Yeni açılacak üniversitelerin öğrenci sayıları kesinlikle 10 bini aşmamalı ve kaliteden asla taviz verilmemeli! Yoksa yabancı öğrenci gelmez!
Antalya
Bugünün dünya- sında, okuma-yazma kampanyaları düzenlemekten daha üzücü bir şey olamaz ama buna mecburuz! Çünkü milyonlarca insanımız hâlâ okuma-yazma bilmiyor...
Cumhuriyet tarihi boyunca cumhurbaşkanlarımızın hemen hepsi okuma-yazma kampanyaları düzenledi.
Bazen de boynuz kulağı geçer misali, cumhurbaşkanı eşlerinin düzenlediği kampanyalar bir adım daha öne çıktı.
Bu kampanyalar sayesinde okuma-yazma bilmeyen sayımız azalmadı mı? Elbette azaldı.
5 milyon civarındaydı, yarı yarıya inmiş! Ama hiçbir zaman sıfırlanmaz, çünkü hâlâ, doğan her çocuğu nüfusa kaydettirmiyor, okul zamanı geldiğinde de okula göndermiyoruz.
Son 35 yılda düzenlenen okuma-yazma ve benzeri kampanyaların pek çoğunu yakından izledim, birçoğunun da içinde oldum.
Bu çerçevede, ülkemizin dört bir yanındaki kampanyaların ya açılışına ya da diploma törenlerine katıldım.
Okuma-yazma öğrenen kadınlarımızın heyecanlarına, mutluluklarına, yeniden doğuşlarına şahit oldum. Ama her defasında da umarım bu son katıldığım diploma töreni olur dedim. Çünkü artık kadınlarımıza, okuma-yazmanın ötesinde çok daha fazlasını kazandırmamız gerekiyor.
Bergama’yı gördünüz mü bilmiyorum. Ben böyle görkemli bir medeniyete ev sahipliği yapan bu kentimizi şimdiye kadar görmediğim için kendimden utandım.
Diyeceksiniz ki Bergama gibi daha bin tane yer var. Evet, haklısınız ama burada öylesine farklı hikâyeler var ki her biri ayrı bir destan ve ayrı yazı konusu.
Geziye bugün de devam edeceğim. Ayrıntıları da haftaya pazar Rota’da sizlerle paylaşacağım. Ama şimdiden ne yapın edin ve 2018’de mutlaka görülecekler listesine ekleyin. Kesinlikle pişman olmazsınız. Hele bir de mihmandarınız Başkanı Mehmet Gönenç olursa gezinin tadına doyum olmaz. Tarihine, kültürüne bu kadar vakıf başka bir başkan tanıdım desem yalan olur.
Peki buraya niye geldim?
CHP ilçe teşkilatı, “Evet, Ankara’daki kongremiz de çok önemli ama eğitim bir o kadar önemli, gelin öğrenci, öğretmen ve velilerimizle onu konuşalım” dedi. Koşa koşa geldik. İyi ki de gelmişiz. En azından Bergama’yı, tarihini, kültürünü çağa damga vuran öncülüğünü gördüm.
Demokrasinin kalesi, eczacılığın babası, parşömenin mucidi, taş yontmacılığının ve mimarinin doruğa ulaştığı bir yerdeyim, sonrasını, sonra paylaşırım.
Eğitime olan ilgileri diğer kentlerle kıyaslanmayacak oranda yoğundu. Bölge
Turizm bu yıl patlayacak diye çok erken bir hayale kapıldık. Birkaç aylık hareketlilik ayakların yerden kesilmesine neden oldu. Umarız devamı gelir, umarız yeni rekorlar kırılır. Ama bu işler emek ve devamlılık gerektirir.
Haluk Kabaalioğlu Hocamız, çok gezer ve gezdiği yerleri, çok iyi gözlemler. Geçen yıl, Almanya ile ilişkilerimizin adeta kopma noktasında olduğu günlerde, Alman turizm acentelerinin camlarında asılı Türkiye turlarını çekip göndermiş ve durumun o kadar da vahim olmadığını yazmıştı.
Önceki gün gelen mesaj ise adeta panik havasındaydı. Türkiye’yi göremiyorum, durumu hemen araştırıp, sana da bildireceğim diyordu. Henüz bir cevap gelmedi ve umarız ciddi bir sorun yoktur!
Olağanüstü halin Almanları rahatsız ettiği, uzun süredir dillendiriliyordu, inşallah onunla ilişkilendirilmez!..
Bergama’yı görmeden!
Ülkemizin dört bir yanı, bir değil, bin defa gezilmeyi, görülmeyi, yaşanmayı hak ediyor.
Öğrenci ve veliler ile sohbet için dün Bergama’daydım. İzmir’in yanı başında ve o bölgede onlarca kez tur atmama rağmen yolum, buraya hiç düşmemişti.
Ben çok geç keşfettim, siz sakın bunu yapmayın ve ilk fırsatta yolunuzu, buralara düşürün. Tarih, turizm, seyahat, gastronomi adına ne arars
İbrahim Arıkan’ın zamansız ölümünün üzerinden iki yıl geçmiş. Dün, kurucusu olduğu MEF Okulları’nda bir anma töreni vardı. Seveni, dün olduğu gibi, bugün de çoktu.
Atatürk İlkelerine ve Cumhuriyet’in değerlerine canı gönülden inanan ve bunları yaşatmak için yılmadan mücadele veren biriydi.
Onurlu duruşundan asla taviz vermedi, esen rüzgâra göre yön değiştirmedi, akademik değerler kadar, insani değerlere de önem verdi.
Çocukları Ümit, Ebru ve Eda, babalarından aldıkları bayrağı dalgalandırmaya devam ediyorlar. Hem de “Ondan sonra tufan” diyenleri mahcup edercesine.
Törende çok çarpıcı konuşmalar oldu ama en çarpıcısı Ebru’nun babasına yazdığı mektuptu:
“Bugün konuşmamı sizlere hitaben değil, babama hitaben yapmak, kendisine yazdığım bir mektubu okumak istiyorum.
Sevgili Babacığım, öğretmenim, patronum, aşkım, idolüm.
Seni ne kadar özlediğimi söyleyerek başlamak istiyorum.
Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlamaya hazırlanırken, geriye dönüp bir bakalım, 80, 100 yıllık kaç tane kurumumuz var?
Biraz daha geriye gidip, binlerce yıllık tarihimizi sorgulayalım. Osmanlı ve öncesinden miras kalanları da alt alta yazsak, 100 tane çıkar mı? Çok zor!
Oysa ülkeleri ülke yapan, kurumların kök salmasıdır. Diğer kurumlar bir yana, eğitime bir göz atalım.
Cumhuriyet kurulduğunda sadece İstanbul Üniversitesi, 8-10 lise, bir o kadar da yabancı lise ve askeri okul vardı. Eğitim sistemimiz ve eğitim kurumlarımız, Cumhuriyet’le çağdaş kimliğine kavuştu ve ülke geneline yayıldı.
Ankara’da, önceki akşam, Türk Eğitim Derneği’nin (TED) 90. kuruluş yıl dönümü kutlandı ve sanki bütün Ankara oradaydı.
Hayattaki Milli Eğitim bakanlarının neredeyse tümü oradaydı. Farklı dönemlerde, farklı bakanlıklarda bulunan pek çok isimle de karşılaştık.
M. Kemal Projesi
TED, Mustafa Kemal’in isteğiyle, yabancı kolejlere karşı, kendi dilimizle, kültürümüzle yoğrulan ama İngilizceyi de en az onlar kadar öğreten bir öğretim kurumu olarak kuruldu.