Doktoralı sayısı artarsa ne olur?

12 Ocak 2018

Bilim toplumu olmadan dünyada söz sahibi olmamız mümkün değil!

Peki, bilim toplumu olma ihtimalimiz var mı?

Olmaması için hiçbir neden yok ama bugünkü bakış açısıyla sanki bu mümkün değil!

Çünkü bilim toplumu ve bilimsel üretkenlik lafla olmaz ve bugünden yarına gerçekleşmez!

Sabah, biz bugün bilim toplumu olacağız diye uyanıp, akşama bilim toplumu olunmaz!

Bunu, en iyi bilmesi gereken YÖK ve üniversiteler ama en uzağında onlar var!..

Şipşak unvanlar

Batılı bir ülkede, en az 30 yıllık akademik bir süreci, başarıyla tamamlamayan bir üniversitenin doktora izni alması mümkün değil. Ama bizde daha mezun bile vermeyen üniversiteler, doktoraya öğrenci alabiliyor! Kopyala-yapıştır tezlerle de unvan veriyor!

Yazının Devamı

Çalışan Gazeteciler Günü!

10 Ocak 2018

Kaç mesleğin günü var ki!
Bu konuda şanslı sayılırız.
Peki, bu yeterli mi?
Çocuk ve gençlerin de var ama halleri ortada!..
Basına yapılanları bir yana bırakıp, bugün çuvaldızın en büyüğünü isterseniz gelin önce kendimize batıralım ve şu sorulara cevap arayalım:
Ne kadar başarılıyız?
Halkın nabzını ne kadar tutabiliyoruz?

Yazının Devamı

Mimar Sinan, Çember Sistemi, Milli Üniversite ve saygı!..

9 Ocak 2018

Kent olmayı hak eden en büyük ilçelerimizden biri de Lüleburgaz. Tarihi önemi müthiş.
Kanuni döneminde yapılan Mimar Sinan’ın en görkemli eserlerinden Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi de orada.
150 bine yaklaşan nüfusu, hoşgörülü halkı, şampiyonlar çıkartan eğitimli gençliği, verimli topraklarıyla Trakya’nın incilerinden biri!
Lüleburgaz’da her şey var ama sanki hâlâ çok şey eksik!
Tam anlamıyla bir çelişkiler kenti.
Belediyenin açtığı halk akademilerinde, halkı eğitmek ve meslek sahibi yapmak için yok, yok.
Damak tadının her türlüsüne ulaşabiliyorsunuz ama tanıtım ve pazarlama neredeyse sıfır.

Yazının Devamı

Lüleburgaz, eğitim ve gelecek endişesi

7 Ocak 2018

Lüleburgaz’da dün Milli Eğitim eski bakanlarından Necdet Tekin ile birlikte Celal Pir’in moderatörlüğünü yaptığı Aykırı Sohbetler’in konuğuyduk.

Eğitimin bugününü ve yenilikçi yaklaşımları konuştuk.

Lüleburgaz, nereden bakarsanız bakın ülkemizin en aydın ve zengin ilçelerinden biri. Kültürel birikim açısından da fazlasıyla Avrupalı! Ama nedense çok da büyük olmayan salonun neredeyse üçte biri boştu! Oysa geçen ay aynı salon Canan Karatay ile tıklım tıklım doluymuş!

Tepki bize miydi yoksa eğitime olan umudun tümüyle kesildiğine miydi, anlayamadık.

Toplantıda, önemli tespitler, yorumlar ve öneriler vardı.

İşte onlardan bazı satır başları:

- Çocuklarımızı niye eğitiyoruz? Aldıkları eğitim çocukların ne işine yarıyor? Hayatını daha iyi düzenlemesi, daha çağdaş olması, daha iyi bir yaşam kalitesi için olmalı. Peki, bunu sağlayabiliyor muyuz?

- Eğitimin, çağdaş, laik, insancıl olması gerekir! Peki, böyle bir eğitim var mı?

Yazının Devamı

Dijital ve yapay zekâ (2)

6 Ocak 2018

Yapay zekâ, dijital zekâ, derin öğrenme gibi kavramlar gelişmiş ülkelerin literatürüne onlarca yıl önce girdi. Biz de ise her 10 kişiden 9’u bihaber!

MEB, YÖK, ÖSYM, TÜBİTAK, TÜBA ve üniversitelerin gündeminde olduğunu da hiç sanmıyorum. Olsa ve inansalar, arkasında dururlardı!

Dijital bir dünyaya doğru adım adım ilerliyoruz. Parası bile dijital oldu. Bitcoin’i tutana aşk olsun!

Elon Musk geçenlerde sürücüsüz otomobiliyle hava attı ama görünen o ki Hollywood senaristleri ondan 30 yıl daha ileride!

Önceki akşam Marco Brambilla’nın yönettiği, Sylvester Stallone’un boş rolünü oynadığı 1993 yapımı Demolition Man filmini izledim.

Teknolojinin yarattığı sosyal değişimi anlatan bilimkurgu kıvamındaydı ve 2036’yı anlatıyordu!

Diğer ayrıntılar bir yana, yapay zekânın filmdeki onlarca örneğinden biri olan sürücüsüz otomobillerin bugünkünden çok daha gelişmiş örnekleri 25 yıl önceki filmde fazlasıyla vardı. Tıpkı uzay yolu filmlerindeki cep ve saat telefonların artık günlük yaşamın olmazsa olmazlarından biri haline geldiği gibi!

Dünyadaki ileri teknolojik gelişmeler önce Hollywood filmleriyle kafalara kazınıyor, ardından da piyasaya sürülüyor!

Yazının Devamı

Zekâ kavramlarına yapay ve dijital zekâ da eklendi (1)

5 Ocak 2018

Eğitim ciddi iştir diye kırk yıldır haykırıyoruz ama maalesef bunu hiç kimseye anlatamadık, en başta da Ankara’ya.

Gazete ve televizyonlar da siyasetten, MEB, YÖK ve ÖSYM’den farklı değil!

Anne, babalara gelince, ağızları açılsa, en değerli varlıkları çocukları ve onların geleceği ama gel gör ki dizi izlemeye harcadıkları zamanın yüzde biri kadar bile çocuklarının eğitimine odaklanmıyorlar.

Öğrencilere gelince, sistem değişiklikleri ve kendilerine dayatılan sınav zorbalığının esiri olmuş durumdalar!

Devletin görevi, insan gücü planlaması yapmak, eğitimin görevi de çocuk ve gençleri, hiçbir geçerliliği olmayan sınavlarla başarılı, başarısız diye damgalamak değil, içlerindeki cevheri keşfederek, mutlu ve başarılı olacakları mesleki donanımı ve motivasyonu sağlamaktır.

Peki, bu yapılıyor mu?

Hayır.

Bırakın tüm çocukları, aynı evdeki iki kardeş birbirine benziyor mu? İlgisi, yeteneği, beğenisi, zekâsı birbirinin aynı mı?

Yazının Devamı

Yeni yıl falı?

3 Ocak 2018

Fal bakmanın bin çeşidi, inandan çok da inanmayanı var. Ama her zaman merak uyandırmıştır. İşte bu yüzden, fala inanma, falsız da kalma diye de bir deyim ortaya çıkmış...
Peki, şimdi, biz, yeni yılın falına nasıl bakacağız?
Herkes için bir kahve içip fincanda görünenleri mi size anlatacağız, yıldızlara bakıp alçalan, yükselen burçlarınıza göre yorum mu yapacağız, bakladan kartlara kadar uzanan çeşit çeşit fal seçeneklerinden birini mi tercih edeceğiz yoksa gazetelerin fal köşelerinde yazılanları mı sizlerle paylaşacağız?
Elbette hiçbiri değil.
İnananlar zaten, inandığı falları ya da falcıları kaçırmıyor, bizimkisi sanki faldan çok, biraz durum tespiti!
Yılbaşı armağanları?
Yılbaşı mesajları, yılbaşı armağanları, kutlamaları, yılbaşı gelenekleri, yılbaşı masaları üzerinden giderek, farklı bir analiz yapmak istiyorum.

Yazının Devamı

Yeni yılın ilk iş günü?

2 Ocak 2018

Haftanın ilk günü gibi, yeni yılın ilk günü de hep zor geçer. Ama her şey gibi onlar da geliyor, yaşanıyor ve bir süre sonra da sıradanlaşıyor.
Tıpkı önceki yılların ilk günleri gibi...
Karamsar olmaya gerek yok. Her geçen yıl bizden çok şey götürüyor gibi görünse de kazanımları sanki hep daha fazla.
Niye mi? Çünkü her zaman olduğu gibi yaşananları değil yaşanmayanları, kazandıklarımızı değil kaybettiklerimizi, yaptıklarımızı değil yapamadıklarımızı düşünüp kendimizi üzmek için bahaneler arıyoruz.
Bir şeyi kaybettiğimizdeki üzüntüyle kazandığımızdaki sevinç doğru orantılı olmalı ama nedense üzüntünün dozu hep daha fazla oluyor.
Yaşanan, yapılan, kazanılan güzellikler, şarkı da olmuyor, haber de!
Şarkılardaki hüzün, haberlerdeki iç karartıcı başlıklar hep bu yüzden değil mi!..

Yazının Devamı