Lise yerleştirme sonuçları açıklandı, üniversiteler hafta içinde açıklanacak. Kontenjanlar o kadar çok ki tercih yapan hemen herkes muhtemelen bir yere yerleştirilecek
Üniversitelere kayıt hakkı kazanan adayların kayıt işlemleri 14-18 Ağustos tarihleri arasında yapılacak. Elektronik kayıtlar ise 11-16 Ağustos 2017 tarihleri arasında gerçekleşecek.
Bir milyonu aşkın öğrencinin dört gözle beklediği lise yerleştirme sonuçları, sürpriz bir şekilde dün akşam açıklandı.
Üniversiteyi kazananlar ise bugün belli olacak.
Salı günü üniversiteyi kazananlar, cuma günü de fen ve Anadolu liseleri ile diğer liseleri kazananlar açıklanacak. Yüz binlerce hatta bir milyonu aşkını ailenin gözü kulağı Ankara’da.
ÖSYM ve MEB’in yapacağı açıklamayı dört gözle bekliyorlar. Sonuçların açıklanmasından sonra, lise kayıtları, adeta, sil baştan yeniden başlayacak. Çünkü özel okullara kayıt yaptıranlar, daha iyi bir devlet lisesi bulduklarında, yatırdıkları parayı yakıp, hiç düşünmeden, devlet liselerine geçiş yapacaklardır.
Kurallar ne olacak diyenlere de bekleyin görün diyoruz. Çünkü bir süre sonra serbest kayıtlara geçilecek ve ortada kural falan hiçbir şey kalmayacak.
İşte bu yüzden, okullar açılıncaya kadar hatta okullar açıldıktan sonra da kayıtları yakından takip etmekte yarar var.
Peki, MEB açıklanan takvimi öne çekip, cumadan önce sonuçları açıklayabilir mi?
Her şey mümkün...
Üniversiteyi kazananlara gelince, muhtemelen salı mesai saati bittikten sonra yani akşam 6-7 civarı sonuçlar açıklanabilir. Bu saate kadar sabırla beklemeleri gerekiyor.
Çünkü ÖSYM, daha önceki sınav dönemlerinde olduğu gibi yine sistemin rahatlamasını bekleyecektir. Peki, sonuçlar açıklandığında, her şey bitecek mi?
Milli Eğitim Bakanı Yılmaz, yabancı dil konusunda yeni bir çalışma başlatacaklarını belirterek, “Genelde insanlar İngilizce diyor ama Arapça da başka dil de olabilir, inşallah iyi bir yabancı dili evlatlarımıza kazandıracağız” demiş.
Sadece yukarıdaki cümle bile Türk eğitim sisteminin, MEB’in ve Türkiye’nin durumunu anlatmaya yetiyor da artıyor!
Olaya nereden bakarsanız bakın, halimiz perişan!
Yeni bir çalışma başlatılacakmış!
Görünen o ki 15 yıllık Ak Parti iktidarı yabancı dil konusunda hâlâ bir karara varamamış, bir sistem geliştirememiş!
Yine aynı şekilde, hangi dil konusunda da son kararını vermemiş.
Hadi İngilizceden vazgeçtik, alternatif yabancı dil deyince akla, Almanca, Fransızca, İspanyolca, Çince değil de Arapçanın gelmesi manidar!
Herhalde giderek artan Arap turistler içindir.
Hemen her konuda öylesine sıradanlaştık ki farklı açılımlara gerek var. Yine aynı şekilde, bazı konularda öylesine boş vermişiz ki çok fazla titizlik gerektiren konularda, derin hayal kırıklıkları ve büyük felaketler yaşamamız işten bile değil.
Lafı hiç uzatmadan, başlıkta yer alan konuları açmak istiyorum.
Böyle habercilik olmaz!
35 yıldır gazeteciyim, habercilik hiç böyle dibe vurmamıştı.
Gazete, televizyon ve radyoların haber bültenlerinin neredeyse tamamı siyaset, magazin ve spor ağırlıklı.
Gazetelerin içerikleri ve haber formatları, kırk yıl öncesinden kalma ve bugünün insanına hitap etmiyor.
Sürekli tiraj kaybetmemiz ve televizyonların giderek daha az izlenir hale gelmesi biraz da bu yüzden. Örneğin televizyonların ana haber bültenlerinden ve gazetelerin birinci sayfalarından siyasi haberleri tümüyle çıkartsak, fena mı olur?
O ne dedi, bu ne dedi gazeteciliği yerine, yaşam kalitemizi sorgulayan haberleri öne çıkarmak
Medeniyetin olmazsa olmazlarından biri de yaşam kalitesidir.
Yediğiniz ekmekten içtiğiniz suya, çalışma koşullarınızdan eğitim sistemine, kaldırım yüksekliğinizden korna sesine, evinizdeki çöp kutusu sayısından politikacıların politikada kalış süresine, Yargıtay’dan dönen dosya sayısından sınavlardaki yanlış sorulara, kişi başına düşen eğitim süresinden kişi başına düşen yeşil alanlara, gazete tirajlarından izlenen dizilere, kitap satışlarından telefonla konuşma sürelerine daha pek çok kriter de yaşam kalitemizi belirler.
Para ve güç, bu kriterler arasında belki de en alt sıralarda yer alır. Ama siz onu alır ilk sıraya oturtursanız, işte o zaman, onun adı kalite değil, kendini kandırma olur.
Para ya da makamın, mevkinin verdiği güçle her şeyi yapabileceğine, her şeyi satın alabileceğine inananlar, şaşalı bir yaşama sahip olduklarında, yaşam kalitelerinin arttığını, hatta tavan yaptığını sanırlar.
Ve bununla da övünür, ballandıra ballandıra anlatırlar...
Oysa zaten olmayan yaşam kalitelerini daha da dibe vurdurur, farkında bile olmazlar...
Eğer terazi yanlışsa!
Doğru ölçüm için doğru ölçü aletleri gerekir.
Yurt dışından misafirimiz vardı.
Fırsat bu fırsat deyip, turist gibi ben de İstanbul’u gezdim.
Üç günün sonunda, 35 yıldır yaşadığım İstanbul’u hiç bu kadar dibe vurmuş görmedim.
Yaşlı, yorgun, bakımsız ve bir o kadar da avamdı.
İstiklal Caddesi’ni tanıyamadım.
Ortaköy’e bu ne böyle dedim.
Boğaz’ın her iki yanı varoşlara dönüşmüş.
Eminönü, İstanbul değildi.
Akıl almaz ayak oyunları nedeniyle dışarıdan gelen turist sayısı hızla azalıyor.
Gidenlerin sayısı da, bir o kadar artıyor.
Peki ya, iç turizm, ne alemde?
Ne siz sorun, ne de biz söyleyelim.
O da dibe vurmak üzere çünkü önce hemen herkesi uçağa alıştırdılar, şimdi de, binilemez hale getirdiler.
Uçak biletleri güya 300 liranın üzerine çıkmayacaktı.
Hele bir, bir yerlere gitmeye kalkın.
Özellikle de bilindik yerlere ve özellikle de hafta sonları!
Kiminle konuşsanız keyifsiz. Hemen herkesin kendisine göre bir gerekçesi var.
Haklı mı, haksız mı, o tartışılır.
Ama mutsuzlar, umutsuzlar...
Kimi işinden şikâyetçi, kimi yargıdan, kimi siyasetten, kimi de çarşı pazardan. İşte bu yüzden, fazlasıyla moral değerlere ihtiyacımız var.
Ve işin garibi bunu hep uzaklarda arıyor, başkalarından bekliyoruz.
Oysa, bu konuda hepimize düşen görevler var.
Bizim yaptığımız mini minnacık işler ya da gerçekleştirdiğimiz başarı hikâyeleri başkalarını, onlarınkiler de bizi mutlu eder ki onu bile kendimize çok görüyoruz...
Önce bu kafa yapımızı değiştirmemiz gerekiyor ki o da çok zor görünüyor. Ama bunu başarmak zorundayız. Başka şansımız yok. Bu moralsizlik bizi yer, bitirir..