Eskiden tatile gittiğimizde, yabancılar çok ucuza kalıyor da, biz niye daha çok ücret ödüyoruz diye şikâyetçi olurduk.
Sonradan öğrendik ki onlar, çok önceden rezervasyon yapıyormuş. Şimdi de eğer erken rezervasyon yaparsanız, otel ve uçak masrafları çok ucuza geliyor… Son birkaç yıldır kolejler de, erken kayıt avantajları, sunmaya başladı. Çok iddialı okullar ve yabancı kolejler, henüz bu kervana katılmasa da pek çok kolej ciddi indirimlere gidiyor.
Daha da önemlisi, yeni öğretim yılı zamlarından kurtulabiliyorsunuz!
Eğer okul seçiminizi yaptıysanız ve yaz aylarında gidip kesin kayıt yaptıracaksanız, niye erken kayıt avantajından yararlanmıyorsunuz ki?
Hem çocuğunuzu rahatlatmış olursunuz hem de kesenizi!
Bunu yaparken mutlaka iyi bir piyasa araştırması yapmakta yarar var. Ama çok daha önemlisi, sakın ola, iyi olduğuna inanmadığınız bir okula, sırf fiyatı cazip diye götürüp çocuğunuzu yazdırmayın. Çünkü geleceğini riske atmış olursunuz…
Okullara düşen görev de, artık inanılmaz rakamlara ulaşan fiyatları, daha makul düzeylere getirmek ve eğitim düzeyini olabildiğince yükseltmektir. Çünkü veli ve öğrencilerin mutlu olmadığı bir sistem, kesinlikle ayakta kalamaz!..
Ne öğretim kalitesi tek
Atama bekleyen yüz binlerce öğretmenin beklediği ayrıntılar, ancak haftanın son günü, akşam saatlerinde açıklanabildi.
Ama pek çok branş için hiç de sevindirici olmadı.
Çünkü 20 bin kadronun büyük bir çoğunluğu yine belli branşlara dağıtıldı.
Özellikle sosyal bilimlere umulanın çok altında kadro verildi.
Umarız ağustosta çok daha fazla alım gerçekleşir ve kadrolar bu kez daha adil dağıtılır...
Adayların muzdarip oldukları konuların başında mülakat geliyor.
KPSS’de 80-90 aldıkları halde, mülakatta çok düşük puan verildiği için mağdur olduklarını iddia ediyorlar.
Kâğıt üzerinde çok başarılı görünen pek çok proje, hayata geçirildiğinde tam bir fiyaskoyla sonuçlanıyor. Ama bunu görüp, anlamamız ve önlem almamız bazen çok uzun yıllar sürebiliyor.
Daha da önemlisi, yüzlerce yıllık gelenek ve göreneklerimiz yok sayılıyor.
Eğitimin genelinde lime lime dökülüyoruz ama mesleki eğitim daha da bir yerlerde sürünüyor.
Çünkü ne doğru düzgün meslek öğretebiliyoruz ne de çırak, kalfa, usta olmaya karar verenleri, bu konuda, yeterince destekliyoruz.
Önemli olan, kalifikasyon değil de, diploma olunca, ortaya tam bir kaos çıkıyor.
İşte size çok çarpıcı bir örnek!
Barış’ın, öyle koca koca diplomaları yok ama tespitleri, bu işleri en iyi ben bilirim diyenlerden daha sahici!..
16 Nisan’a çok az kaldı.
Eminiz ki bu referanduma katılma oranı, önceki seçim ve referandumlardan çok daha yüksek olacak.
Çünkü her seçim ve referandum önemlidir ama sanki bu hepsinden çok daha önemli...
Neden önemli olduğu konusunda, öyle ya da böyle, onlarca neden sayılabilir.
Ve bu gerekçeler kişiden kişiye de değişebilir.
İşte bu yüzden, tıpkı oyumuzun rengi gibi, gerekçeler de herkesin özelidir!
Ona karışılmaz, hiçbir şekilde karışılmamalı da!..
Herhangi bir alanda, işini hakkıyla yapan, iyi bir usta bulmak mümkün değil.Niye diye, hiç düşündüğünüz oldu mu? Eğitim sisteminden kaynaklandığı kesin de, bizlerin hiç mi kabahati yok! Staj, uygulamalı eğitimin, olmazsa olmazlarının başında geliyor. Çünkü hemen her işveren, iş başvurularında deneyim istiyor. Deneyim yoksa iş de yok deniliyor. Ama iş, staj yapmaya gelince, neredeyse hiç kimse kapısını açmıyor.
Bu çerçeveden bakıldığında, öğrencilerin en büyük sorunlarından biri de, staj yapma olanaklarının giderek daha da azalması.Çünkü işverenler getirdiği mali külfet gerekçesiyle stajyerlik uygulamasına artık hiç sıcak bakmıyor. Bu konuda, ya yasal zorunluluklar getirilmeli ya da herkesin taşın altına elini koyacağı samimi kampanyalar başlatılmalıdır... Örneğin, büyük küçük demeden her iş yeri, güçleri oranında, stajyerlere kapılarını açmalıdır.
Eskiden çıraklık sistemi vardı ve yaz aylarında, okullar tatile girdiğinde, çırak olmayana az rastlanırdı. Şimdi onun yerine daha profesyonel olan stajyerlik getirildi ancak iyi işlediğini söylemek mümkün değil. Çocuk ve gençleri yeterince önemsemeyenler, onların geleceklerini mi, ciddiye alacak diye bizi ti’ye alanlar mutlaka çıkacaktır
Başlıktaki sözler Ahmet İzzet Paşa’ya ait.
O da kim demeyin. Osmanlı’nın son döneminde çok önemli görevlerde bulunan bir devlet adamı.
1864’te Manastır’da doğdu.
1. Dünya Savaşı sırasında 2. Ordu ve Umum Kafkas Orduları Grup Kumandanlığı’na getirildi.
1919’dan 1921’e kadar çeşitli bakanlıklarda bulundu, 1. Dünya Savaşı’nın son günlerinde de sadrazamlık yaptı.
Cumhuriyet döneminde herhangi bir görev almayan Ahmet İzzet Paşa 1937’de İstanbul’da vefat etti.
Peki Mustafa Kemal’e kızgınlığı nereden geliyor?
Cumhuriyet döneminde, pasifize edilmesinden ve Nutuk’taki “Efendiler, Ahmet İzzet Paşa, ekmeği ve nimeti ile yetiştiği Türk milletinin içinde kalarak, ona en acı ve kara günlerinde hizmet etmeyi, Vahdettin’in hizmetinde olmaya tercih edememişti” ifadesinden olabilir...
İnsan ne için çalışır, niye mücadele eder?
Kişiden kişiye değişen, yüzlerce hedef vardır.
Ama en sonunda gelinen nokta, sağlık, huzur ve keyiftir.
Pazar günü bile hayattan keyif alamıyorsak, ne zaman alacağız?
İşte bu yüzden, her şeyi bir anlığına ya da bir günlüğüne bir kenara bırakın ve günün tadını çıkarmaya çalışın!
Çünkü yarın yine çok zor bir hafta sizi bekliyor!..
Önce siz!
Üniver- sitelerin sessizliği hiç de iyiye alamet değil.
Neredeyse hiçbir konuda görüş beyan etmiyorlar.
Ne iyi diyorlar, ne de kötü!
Oysa bilim demek, sorgulamak demek!
Sorgulan- madan, konuşmadan, eleştiri ya da beğeni ortaya koymadan doğru ya da yanlışı nasıl bulacağız?
Üniversitenin herhangi bir konuda görüşü yoksa ya da var da söylemiyorsa, diğer kurumlar ne yapsın!
Üniversitelerin bu sessizliği, iktidarıyla, muhalefetiyle, hocasıyla, öğrencisiyle, YÖK’üyle, rektörüyle, herkesi zan altında bırakıyor.