LYS’lerin ilk sınavı olan Sosyal Bilimler Sınavı (LYS-4), dün gerçekleşti. Matematik Sınavı (LYS-1) bugün saat 10.00’da, Yabancı Dil Sınavı (LYS-) ise öğlenden sonra 14.30’da yapılacak. Fen Bilimleri Sınavı (LYS-2) ise gelecek hafta cumartesi günü saat 10.00’da, Edebiyat-Coğrafya Sınavı (LYS-3) de pazar saat 10.00’da gerçekleşecek.
LYS-4 kolaydı
350 bine yakın adayın katıldığı Sosyal Bilimler Sınavı (LYS-4) dün tamamlandı. Tek oturumda uygulanan sınav, 135 dakika sürdü. Adaylara 90 sorunun yöneltildiği sınavda, Tarih testinde 44 soru için 65 dakika, coğrafya-2 testinde 14 soru için 20 dakika, felsefe testinde ise 40 soru için 50 dakika süre verildi.
Yani zaman açısından hiç sorun yaşanmadı. Soruların içeriğine gelince, iyi hazırlananlar için hiçbir sürpriz söz konusu değil. Coğrafya ve Felsefe Grubu soruları herkesin rahatlıkla yapabileceği kolaylıktaydı. Tarih de zorluk derecesi yüksek birkaç soru olsa da geneli zor değildi.
LYS maratonu kolay başladı, umarız aynı tempoda devam eder.
Doğan Cüceloğlu, müthiş donanımlı bir isim. Yaşam öyküsü de bir o kadar renkli. Mersin Silifke’de 11 çocuklu bir ailenin çocuğu olarak önce lise için Ankara’ya, sonra üniversite için İstanbul’a daha sonra da akademik kariyer için Amerika’ya gitmiş. ABD’nin iyi üniversitelerinde 25 yıl görev yaptıktan sonra tekrar İstanbul’a gelmiş. Uzun yıllardır da İstanbul’da...
Lise yıllarında mühendis olmak istemiş ama öğretmenleri onu sosyal bilimlere ve akademisyenliğe yöneltmiş. İyi de oldu diyor ve ekliyor:
Keşke benim hocalarım gibi tüm öğrencileri doğru yönlendirebilecek hocalar olsa ...
Cüceloğlu, önceki gece, Genç Bakış’ta konuğumuzdu. Çok çarpıcı anekdotlar anlattı, her biri üzerinde saatlerce konuşulabilecek vurucu sözler söyledi. Bunlardan birisi de şuydu:
Öfkenin esiri olmayın, öfkeyi sizi yöneten efendiniz haline getirmeyin, yoksa ensenizden düşmez ve sizi o yönetir hale gelir...
Kimilerine sıradan bir söz gibi gelebilir ama uzun uzadıya düşünün, çevrenize bakın, öfkelilerle öfkesizler arasındaki farkı yakalamaya çalışın yeter...
Sosyal bilimler, özellikle de felsefe, sosyoloji ve psikoloji bizde hiç ciddiye alınmaz. En iyi öğrenciler, liselerde fen ve matematiğe;
Sadece Türkiye değil, dünya da Gezi Parkı’ndaki gençleri konuşuyor. Ama görünen o ki, dün olduğu gibi bugün de onları doğru anlayan hâlâ çıkmadı.
Y Kuşağı olarak isimlendirilen ve daha düne kadar internet başından kalkmayan, ülke sorunlarına duyarsız “garip kuşak” olarak nitelendirilen bu gençler, ne oldu da bir anda meydanları doldurdu?..
İşte önceki gece sezonun son Genç Bakış programında bu konuyu konuştuk.
“Sosyal medya gençleri nasıl etkiledi? Sosyaller mi asosyal mi? Nasıl bir gelecek istiyorlar? Kaygıları neler? X kuşağı, Y kuşağı ve Z kuşağı kimler? Birbirlerinden farkları ne? Eleştirdikleri konularda kendileri neler yapıyorlar? Yeni kuşak tüm dünyada aynı özellikleri mi taşıyor? Geleceği nasıl şekillendirecekler? Ekonomiden siyasete dünyadaki güncel olaylara nasıl bakıyorlar?” sorularına cevap aradık.
Psikolog-Yazar Doğan Cüceloğlu ve Yetenek Gelişim Danışmanı Elif Duru Gönen’in konuk olduğu, Doğa Eğitim Kurumları öğrencilerinin ev sahipliği yaptığı programdan işte satır başları:
‘Öfkelenen kullanılır’
Sosyal olaylarda tansiyon neden yükselir? Şu günlerde cevabını aradığımız en önemli sorulardan birisi de bu olmalı, çünkü bu konuya, neredeyse hiç kafa yormuyoruz...
Evde çocukları, okulda öğrencileri, işte çalışanları, toplantılarda karşı tarafı, maçlarda rakipleri ve Ankara’da hiç kimseyi dinlemiyoruz.
Makam, mevki, konum ne olursa olsun hepimiz monoloğu seviyoruz, diyalog ve empati yok gibi.
Hep kendimiz haklıyız, her şeyin en doğrusunu hep kendimiz biliyoruz...
Karşı taraf ne söyle yalan, yanlış ve komplo ürünü.
Ve kesinlikle, bizim, bizden başka dostumuz yok.
Daha da vahimi, bu konuda şikayetçi olanların da, diğerlerinden hiç farkı yok.
Nereye giderseniz gidin, şu anda, herkesin birbirine sorduğu soru bu...
Soru aynı ama cevapların hiçbiri birbirini tutmuyor.
Hemen herkes kendine göre bir senaryo yazıyor.
Ve bazen iş öyle boyutlara geliyor ki, anlatan kendisi de, bütün bunları ben mi anlattım diye şaşıp kalıyor...
Oysa sosyal olaylara, bir çerçeve çizmek mümkün değil. Nerede, ne zaman, nasıl başlayacağı hiç belli olmayacağı gibi ne zaman ve nasıl sonuçlanacağı da hiç belli olmaz.
İşte bu yüzden yapılan tahminlerden şu ya da bu doğru diye öngörüde bulunmak mümkün değil.
Gençlere çok yakın biriyiz bir gazeteci olarak 30 yıldır onlarla iç içeyiz. 12 yıldır üniversitelerde canlı yayında Genç Bakış yapıyoruz. Ve bugüne kadar benzeri çok kriz yaşadık. Hatta daha ileri olanlarına da şahit olduk...
Bir milyondan fazla öğrenci, dün SBS’de ter döktü. Alacağı puana göre de, yaz ayları boyunca adeta işkenceye dönüşecek olan tercih ve kayıt maratonunda, kendisi için en doğru liseyi arayacak. Haksız da sayılmazlar, çünkü, iyi bir gelecek için iyi bir üniversiteye girmeleri gerekiyor ve bunun yolu da iyi bir liseden geçiyor...
Aslında insan hayatını belirleyen en önemli kilometre taşlarından birisi de liseler. Doğru lise seçimi yapıldığında hayatın ondan sonraki akışı en iyi şekilde akıp giderken, yanlış bir lise seçimi her şeyi altüst edebiliyor...
Milyonlarca öğrenci ve anne-babanın işi bu kadar ciddiye alması da zaten bu yüzden...
Zor karar!
Devlet mi, özel mi?
Şu sıralar, öğrenciler kadar, anne-babaların da kafasındaki en önemli soru bu.
Korsan Üniversite diye yaza yaza zorla kurdurduğumuz Bilgi Üniversitesi dün 17’nci kuruluş yıldönümünü kutladı.
7 Haziran aynı zamanda Rektör Remzi Sanver’in de doğum günüymüş. Biz de tesadüfen oradaydık ve her iki önemli günü bir arada kutladık. Mumlar üflendi, pastalar yenildi ve geçmişe nostaljik yolculuk yapıldı...
Nasıl kuruldu?
Bilgi’nin kuruluş yıllarını dün gibi hatırlıyorum. Oğuz Özerden’in, Halit Kakınç’ın, Latif Mutlu’nun bu zorlu mücadelesinin en yakın tanıklarından birisi de bendim.
Yüzlerce yazı yazdım. Bazen alkışladık, bazen eleştirdik, bazen de nasıl el değiştirdiğini duyduğumuzda olduğu gibi şaşkınlıktan ağzımız açık kaldı. Ama Bilgi, kuruluşundan bugüne kendi içinde hep bir ekol oldu...
ISIS diye kurs olarak kuruldu. Üniversite eğitimi verdiğini söyledi. Yurtdışı diplomalar vaat etti. Yıllarca bu şekilde yol aldı. Sonunda “Korsan“lıktan vazgeçip Anayasa’nın gereğini yerine getirip vakıf üniversitesine dönüştü...
Genç Bakış’ta önceki gece, Gezi Parkı eylemlerinin yarattığı ve yaratacağı siyasal etkiler tartışıldı.
Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ve Prof. Dr. Binnaz Toprak’ın konuk olduğu programda, sosyal medyadan demokratikleşmeye, bundan sonra yapılması gerekenlerden verdiği mesajlara kadar çok farklı ayrıntılar ele alındı.
Bu süreç, Türkiye’yi erken seçime götürür mü, ne zaman ve nasıl sona erer sorularına cevap arandı. İşte önemli satır başları:
Twitter baş belası mı?
Ersin Kalaycıoğlu:
- Başbakan’ın “twitter bir baş belasıdır” açıklaması vahimdi. Ama aynı Başbakan Türkiye’ye demokrasi getirmekle övünüyor. Demokrasi getirdiyseniz, demokrasinin temel kurumu özgürlüktür, özellikle de ifade özgürlüğü. İfade özgürlüğü olmayan yerde demokrasi de yoktur. İfade özgürlüğünün en fazla kullanılacağı yer bu tür araçlardır.