TÜRKİYE, eğitimde yeni bir sayfa açıyor. Bu sayfa, şimdilik tertemiz. Ak pak. Yapılacak her icraat, bu sayfanın rengini belirleyecek.
Sekiz Yıllık Kesintisiz Eğitim Yasası, geçen yıl çıktı. Ama, fiili uygulaması ilk kez bu öğretim yılında, yani bufgün başlıyor.
Türkiye'nin, "bilgi çağı" olarak üzerinde hemfikir sağlanan "21. Yüzyıl"ı yakalayıp yakalayamayacağı da özellikle bu öğretim yılında gösterceği performansa bağlı. Aslında bu yıl, bir sınav yılı. Türk toplumu, aydınlık yarınlara mı koşacak, yoksa bitmek tükenmek bilmeyen kısır çekişmelerin esiri olmaya mı devam edecek? Hepsi bugünden itibaren atılacak adımlara bağlı...
Nasıl ki öğrencilerin yaşamlarına yön veren önemli kilometre taşları varsa, ulusların kaderini belirleyen kritik dönemeçler de vardır. Lise son sınıftaki öğrenci için iki seçenek vardır. Ya başarılı olup üniversiteyi kazanacak ya da hayat boyu eksikliğini hissedeceği diplomasız yaşamın kahrını çekecektir.
Türkiye şimdi bu dönemeçte. Ya kişi başına düşen 3.6 yıllık vasat
MALUM çevreler türban konusunu tırmandırmaya devam ediyor. Amaçları belli. Bugüne kadar olduğu gibi türbanı ve dini duyguları istismar ederek yeni taraftar kazanmak.
Türban istismarcılarının eğitimle uzaktan yakından ilgilerinin olmadığını, bizim gibi eğitimin içinde olan herkes bilir. Onlar için eğitim gibi, kendilerinden olmayan çocuk ve gençler de hiç önemli değil. İnsan hakları ve demokrasi gibi erdemler ise kendileri söz konusu olduğu zaman akıllarına gelir. Siz hiç Refah Partisi'nin, tarikatların, dinci basının üniversite önündeki yüz binlerce gencin sorunlarıyla ilgilendiklerini, okuldan atılanların mağduriyetlerine çözüm aradıklarını, üniversiteye girişte müktesep hakların gasbedilmesine tepkilerini hiç gördünüz mü? Ya da öğretmen, öğrenci ve velilerin diğer sorunları konusunda yapıcı bir adım attıklarına şahit oldunuz mu?.. Keşke olabilseydik. Siyasi tavırları bir yana eğitime gönül verdikleri için ilk alkışlayan biz olurduk...
Başbakan Yılmaz'ın türban konusunda takındığı tavrın da, eski RP'lilerden hiçbir farkı yok. Tıpkı onlar gibi istismar etmeye devam
BAZI öğretmen ve öğretim üyelerinin ne kadar acımasız olduğunu sık sık dile getiriyoruz. Ama her seferinde öylesine örnekler geliyor ki, bu kadarı da olmaz diyoruz.
Öğretmenler böyle de onları yönetenler farklı mı? Alın birini, vurun diğerine. Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK, sorun çözme yerine adeta sorun üretiyor. Çözüm diye yayımladıkları genelgeler bile, sistemi daha da içinden çıkılmaz hale getirmekten öte bir işe yaramıyor.
Yamalı bohçaya dönüşen yeni üniversiteye giriş sistemi, on binlerce öğrenciyi mağdur etmekten öte bir işe yaramadı. Alan değişimi konusunda gerçekleştirilen tek yanlı alan değiştirme serbestliği ise haksızlıkları daha da artırmaktan öte bir işe yaramadı.
Bir konuda yeniden yapılanmaya gidilirken önce altyapının oluşturulması gerekir. Ama üniversiteye giriş konusunda bu hiç yapılmadı. Alan seçimi gibi çok önemli bir uygulamaya geçildi ama, öğrencilerin önüne seçenek konulmadı. Öğrenciler, önce kendi isteklerinin dışında alan seçmeye zorlandı, ardından da cezalandırıldı. YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın
İLK ve orta dereceli okullar pazartesi, üniversiteler de ay sonunda açılıyor. 15 milyon öğrenci, 600 bin öğretmen, binlerce servis aracı yollara dökülecek. En az iki - üç hafta Türkiye'nin gündeminde eğitim olacak...
Peki ilk ve orta dereceli okullarla, üniversiteler yeni öğretim yılına hazır mı? Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK gerekli tedbirleri aldı mı?..
Evet demek gerçekten çok zor. İsterseniz önce Milli Eğitim ve ilk ve orta dereceli okullara bir göz atalım:
* 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim, ilk kez bu yıl uygulanacak. Ama 5. sınıfı bitiren öğrencilerden hala pek çoğu, 6. sınıfa kaydını yaptırmış değil. Bu anayasal zorunluluğun gereğini ise ne kimse hatırlatıyor, ne de özellikle kırsal kesimlerdeki velilerin bu zorunluluktan haberi var...
* Öğretmen tayinleri hala yapılmadı. Bugün yapılsa bile göreve başlamaları en az iki hafta sürer. Başvuranların hepsinin tayini yapılsa bile yine on binlerce öğretmen açığı söz konusu.
* Ders kitapları konusunda
MİLLİ Eğitim Bakanlığı önceki gün bir açıklama yaparak tek ders sorununun bulunmadığını ve dolayısıyla böyle bir sınav hakkının söz konusu olamayacağını duyurdu.
Halbuki velilere biraz kulak kabartıyor olsalardı, verecekleri tek derslik bir sınav hakkının binlerce öğrenciyi mutlu kılacağını çok iyi biliyor olurlardı...
Ankara'daki politikacı ve bürokratlara göre Türkiye'nin hiçbir sorunu yok! Bütün sorunları, sizler ve bizler yaratıyoruz. Örneğin, hayat pahalılığı ve enflasyon kesinlikle yok. Çeteler, çetelerin devletle ilişkileri gibi fikirler ise tamamen sapık düşünce ürünü. Eğitimde sorun aramaya çalışanlar ise Türkiye'nin parlak geleceğini göremeyenler. Sözün özü hiçbirine inanmamak gerekir. En doğru kararı Ankara veriyor. Gerisi yalan!!!
Bu çerçeveden bakıldığında Milli Eğitim Bakanlığı'nın "tek ders sorunu yok" açıklaması da tıpkı, Erbakan'ın faiz ile kar payı arasında sanki bir fark varmış gibi "faiz haram, kar payı helal" açıklamasına benziyor.
Bakanlık "tek ders sorunu yok" diyor ama,
Üniversiteye giriş sistemi önümüzdeki yıl kökten değişiyor. Ama yüzbinlerce öğrenci, maalesef bu önemli değişikliğin hala farkında değil... Sınav sistemindeki değişiklik sadece medyada tartışıldı. Milliyet dışında konuya fazla ilgi gösteren de olmadı. Bu açıdan bakıldığında Milliyet okurları, diğer gazete okurlarına göre bir hayli şanslı.
Baştan itibaren gelişmeleri en ince ayrıntılarına kadar en yakından onlar izledi.
Yeni sınav sisteminin getirdiği en önemli değişiklik: alan puanı uygulaması. Yani aday lisede öğrenim gördüğü alanla ilgili bir yüksek öğrenim kurumuna yöneldiğinde artı puan alırken, farklı alanlara yöneldiğinde kazanma şansı bir hayli azalacak.
Bu önemli değişiklik, oldu bittiye getirilip yapıldığı için önümüzdeki öğretim yılında onbinlerce mağdur yaratacak. Örneğin bugüne kadar Hukuk ve Kamu Yönetimi TS puanı ile öğrenci aldığı için, bu bölümlere girmeyi arzulayan öğrenciler, lisede Türkç / Sosyal bölümünü seçmişlerdi. Ama yeni uygulamayla Hukuk ve Kamu Yönetimi TM puanıyla öğrenci alınca ortalık karştı. Yine
ÜNİVERSİTEYİ kazanmış binlerce tek ders mağduru öğrenci adeta çıldırma noktasında. Ne sorunlarını anlatabilecekleri bir makam, ne de kendileriyle ilgilenebilecek bir yetkili bulabiliyorlar.
Öğretmenlik, hiç tartışmasız dünyanın en kutsal mesleklerinden biri. Her birine sonsuz saygımız, sevgimiz var. Çok itilip kakıldılar. Moralleri bozuk. Kendilerine sunulanlardan çok daha fazlasına layıklar. Ama bütün bunlar, öğrencilerin canını yakmaya değmez...
Sisteme, devlete, politikacıya, okul müdürüne, veliye kızan, acısını öğrenciden çıkartıyor. Elbette bütün öğretmenler böyle değil. Ama pedagojik nosyondan yoksun öğretmenlerin sayısı öylesine hızla artıyor ki!..
İşsizlik nedeniyle, son şans olarak öğretmenliğe sarılan küskün veterineri, ziraatçıyı, eczacıyı, mühendisi öğretmen diye sınıfa sokarsanız, olacağı buydu. Dışardan öğretmen olanlar böyle de, eğitim fakültelerinden mezun olanlar farklı mı? Kesinlikle hayır. Alın birini, vurun diğerine. Güneydoğu'yu gezerken gördük. Hemen her ile bir eğitim fakültesi açılmış. Ama ne bir öğretim
ÜNİVERSİTEYİ kazandığı halde öğrenimini sürdürmekte güçlük çeken gençler için başlattığımız burs kampanyasına ilgi büyük. Şimdilik ağırlık burs almak isteyenlerden yana olsa da, önümüzdeki günlerde vermek isteyenlerin sayısının da hızla artacağından eminim. Çünkü önemli sinyaller var...
Ankara her ne kadar gençleri unutmuş gözükse de, rektörler, dekanlar varoluşlarının en önemli gerekçesi olan öğrencilerinin sorunlarıyla ilgilenmese de, Aydınlık Türkiye için duyarlılıklarını kaybetmeyen hala pek çok insanımız var.
İşte bu örneklerden biri:
"Halen Türk Telekom'da başmüfettiş olarak görev yapmaktayım. Mart ayında 24 arkadaşımla birlikte Dostlar Kulübü diye adlandırdığımız bir arkadaş topluluğu kurduk. Grubumuz mülkiyeli, tıp, hukuk, ODTÜ, İTÜ, iktisat mezunu kişilerden oluşuyor. Amacımız zaman zaman bir araya gelerek sohbet edip bazı değerleri paylaşmak. Fakir ama başarılı öğrencilere burs vermek de yapmak istediğimiz işlerden biri..."
Yukarıdaki satırların sahibi Mehmet Akyürek, kampanyaya olan