YÜZ binlerce ailenin heyecanla beklediği üniversite sınav sonuçları açıklandı. Kazanamayanlar matem içinde. Kazananların hepsinin sevinçten havaya uçtuklarını söylemek ise biraz zor. Çünkü, yarıdan fazlası, istedikleri bölüme giremedikleri için daha şimdiden gelecek yılın hazırlıklarına başladı.
Sınav yarışına 1.5 milyona yakın öğrenci başvurmuştu. Bunlardan ilk 5 tercihine, yani en çok istedikleri bölüme girenlerin sayısı 10 bini geçmez. Anlayacağınız, YÖK Başkanı'nın hesaplamalarına göre sınav için haracanan bir milyar dolar (273 trilyon lira) ve gençlerin onca çabası, sadece 10 bin kişiyi sevindirmek için. Yeni sınav sistemi bu savurganlığı önleyecek mi? Daha fazla genç istediği bölüme girecek mi? Hep birlikte göreceğiz.
Bu arada, dershane konusunda nasıl bir tavır izlenmesi gerektiğine yönelik pek çok soru geliyor. Sanıyorum bu konu daha uzun süre tartışılmaya devam edecek.
ÖSYM ve YÖK'ün tek sınav konusundaki açıklamaları kesin. YÖK Başkanı "Biz artık bilgi hamalı öğrenciler istemiyoruz. Bilgiye nasıl ulaşabileceğini bilen
ÜNİVERSİTE sınav sonuçları birbirinden ilginç verilerle dolu. ÖSYM tespitleri yaptı, defteri kapattı. Bundan sonrası Milli Eğitim Bakanlığı'na düşüyor.
Örneğin birincileri açıkta kalan 1093 liseyle ilgili bir araştırma yapacak mı?
Yeni sınav sisteminde orta öğretim başarı puanı, bir hayli önemli hale geliyor. Eğer yapılacak araştırmalarda bu lise birincilerine fazladan not verildiyse, gerçekten çok vahim bir durumla karşı karşıyayız.
50, 100 değil. Tam 1093 okul birincisinin hiçbir yere girememesi, normalde Milli Eğitim Bakanlığı'nı kırmızı alarma geçirmesi gerekir. Ama çıt yok...
Benzeri durum İngiltere'de yaşandı ve hükümet başarısız olan liselere üç yıl süre tanıdı. "Ya kendinize çekidüzen verirsiniz, ya da okulu kapatıp bütün öğretmenlerini kapının önüne koyarım" mesajı verdi. Amaç: not istismarını önleyerek eğitimin kalitesini yükseltmek...
İşte size ÖYS'den çarpıcı ipuçları:
- Liseden bu yıl mezun olanların
Üniversite sınav sonuçlarının bugün açıklanacağı günlerce önce duyuruldu. Ama muhtemelen adaylardan ancak beşte biri sonuçları bugün öğrenebilecek. Geriye kalanlar ise aileleriyle birlikte adeta cehennem azabı çekecek...
Normalde geçen yıl olduğu gibi sınav sonuçları dün akşam Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'ne verilecek, gece basımı tamamlanacak, bu sabahta Sınav Sonuç Gazetesi Türkiye'nin dört bir yanında diğer gazetelerle birlikte satışa sunulacaktı. Ama gerçekleşmedi.
Bir kaç yüz kişinin sınav sonuçlarını daha erken öğrenmelerini engellemek için getirilen harika (!) sistem şöyle işleyecek.
Sonuçlar, dün gece Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'ne teslim edildi. Ancak basım bu sabah İstanbul'da gerçekleşecek. Dağıtım ve satış ise, ÖSYM Başkanı Fethi Toker'in bugün saat 10.00'da Ankara'da düzenleyeceği basın toplantısından sonra başlayacak. Aynı saatlerde internet ve 900'lü hatlardan da, eğer ulaşabilirseniz sonuçları öğrenmek mümkün olacak.
Sınav Sonuç Gazetesi, bir yandan saat 09'dan itibaren İstanbu
İSTANBUL hemen herkese, istediği her şeyi veriyor. Peki ya İstanbul'un sırtından bir yerlere gelenler, İstanbul'a ne veriyor? Koskocaman bir hiç. Öyle olmasa güzelim İstanbul bugün bu hale gelir miydi?..
İstanbul'a kıyısından köşesinden yönetici olan biri, hiçbir şey yapmasa da eninde sonunda bir yerlere geliyor. Emniyet müdürlerini, valilerini, belediye başkanlarını göz önüne getirin. Necdet Menzir emniyet müdürüydü bakanlık koltuğuna kadar uzandı. Kemal Yazıcıoğlu önce vali oldu şimdi de Emniyet Genel Müdürü yapılmak isteniyor. Oysa yeni emniyet müdürü 300'den fazla polis ve yöneticiyi, geçmişe yönelik olarak görevden aldı.
Hayri Kozakçoğlu İstanbul Valiliği'nden DYP Genel Başkan Yardımcılığı'na kadar terfi etti. Son olarak da daha kendisine alışamadığımız Vali Kutlu Aktaş, İçişleri Bakanı oldu. Tantan'ın yolunu açan da yine İstanbul'daki polislik günleri değil mi?..
Şimdi Tayyip Erdoğan da İstanbul'u basamak olarak kullanıp FP liderliğine oynuyor. Tıpkı daha öncekiler gibi, onun da İstanbul umurunda değil. Önemli olan kendi
TAYYİP Erdoğan'dan sonra dün de erken seçimdeki olası rakiplerinden Fatih Belediye Başkanı Sadettin Tantan'la uzun uzadıya görüştük. Yaptıklarını yerinde gördük.
Onu yıllarca namuslu, gözüpek bir polis şefi olarak tanıdık. Sonra çirkinliklere daha fazla dayanamayıp Sapanca'daki köyüne çekilmesini izledik. Bir ara spora olan ilgisi nedeniyle Güreş Federasyonu Başkanlığı da yaptı. Tam unutuldu derken, son yerel seçimlerde Refah'ın kalesi, Doğan (Heper) Ağabey'in benzetmesiyle Türkiye'nin Vatikanı Fatih'te, seçimler, hile karıştığı gerekçesiyle iptal edilince onu ANAP adayı olarak gördük. Öylesine destek gördü ki, seçim şampiyonu Refah Partisi'ni kendi evinde ağır bir hezimete uğrattı. Ama bunun faturası kendisine ağır oldu. Hem REFAHYOL hükümeti, hem de Tayyip Erdoğan'ın başkanlığı döneminde destek yerine hep köstek gördü...
Bir gün arayla Erdoğan ve Tantan'la ilk kez böyle uzun uzadıya yüz yüze geldik. Hiçbir önyargısız söyleyebilirim ki, Tantan pek çok açıdan çok daha inandırıcı geldi. Her şeyden önce profesyonel bir politikacı değil, içimizden biriydi. İçi neyse, dışı
İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan dün gazetemizdeydi. Uzun uzadıya kendisini dinledik.
Erdoğan'a göre İstanbul'un en önemli sorunu, hızlı nüfus artışı. Eğer bunun önüne geçilmezse, İstanbul'un geleceği vahim. Ama aynı Erdoğan, meydanlara çıkıp üstüne basa basa "daha çok çoçuk yapın" mesajı veriyor.
Doğum kontrolüne karşı çıkıp, daha çok çocuk isteyen biri, sanırsınız ki çocukları çok seviyor, onun için bu konuda bu kadar ısrarcı. Ama Recep Tayyip Erdoğan'ı uzun uzadıya dinleyip, 4 yıllık belediye başkanlığı dönemini masaya yatırınca, maalesef, din gibi çocuk konusunun da istismar edildiğini üzülerek görüyorsunuz...
İstanbul'da 3 bini aşkın okul, 50 bini aşkın öğretmen, 2 milyonu aşkın öğrenci ve 3 milyonu aşkın veli var. Yani nüfusun dörte biri öğrenci, dörte üçü de eğitimle içli dışlı. Ama eğitimin böylesine önemli olduğu bir kentin belediye başkanının iki saate yakın süren brifinginde eğitime ve çocuklara ayrılmış tek satır yoktu.
Zaten olsa şaşardık. Çünkü geriye
OKULLAR tatilde ama, eğitim sektörü fokur fokur kaynıyor. Hem de cadı kazanı gibi. Bir yandan üst üste önemli kararlar alınıyor, bir yandan da acil kararlar alınması gereken bir dönemden geçiyoruz.
Ancak gelin görün ki, karar mekanizmasındaki tüm kurumlar adeta kapı duvar. Sıkıntıdan yaz tatilleri adeta cehenneme dönen okurlarımızın en büyük şikayet konusu bu. YÖK, ÖSYM, Milli Eğitim Bakanlığı, Yurt - Kur, üniversiteler adeta yaz uykusundalar.
YÖK Başkanı Kemal Gürüz yeni sınav sistemini açıkladı ve ortadan kayboldu. Velilerin, öğrencilerin kafasında yüzlerce soru var. YÖK'ü arıyorlar, ÖSYM'yi arıyorlar, kendilerine muhatap olabilecek bir tek kişi bulamıyorlar. Hukuk ve Kamu Yönetimi için Sosyal'i seçenlerin çalmadığı kapı kalmadı. Son çare Danıştay ama onun için de başvuruların başlaması gerekiyormuş. Bakan bile "Bu konu bizi ilgilendirmez, YÖK'ü arayın" diyor. Halbuki istese sorunu bir saatte çözer ama, nerdeee...
Eziyet çektirmeden, mahkemelere düşmeden, yukarıdan talimat gelmeden ne zaman kendiliğinden iş bitiriyorlar ki, şimdi
SINAV deyince tüyleriniz diken diken oluyor. Ama bazıları var ki, artık en son duyulması gereken sözcüklerin başında geliyor. Örneğin üniversite giriş, tıpta uzmanlık ve son yıllarda KPYDS diye ünlenen Kamu Personeli Yabancı Dil Sınavı...
Eğer bu sınavı kazanamazsanız, Nobel'e aday bilimadamı da olsanız akademik kariyer yapmanız mümkün değil.
Sadece o kadarla kalınsa iyi. İlkokulu, liseyi, üniversiteyi yurtdışında bitirseniz de, doktoranızı İngiltere'de, Amerika'da yapsanız da KPYDS'yi aşamazsanız, dil tazminatından yararlanamazsınız.
Parlak beyinleri, önce Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) ile hayatlarından bezdirdik. Şimdi ise KPYDS ile canlarına okuyoruz.
İbrahim Tatlıses'in bir röportajında dile getirdiği gibi Urfa'da Oxford vardı da onlar mı dil öğrenmedi?
Türkiye'de ailelerin dil konusunda ne kadar hassas oldukları ortada. Öğrenci istiyor, anne babalar istiyor ama, 8, 10 kolej ve birkaç üniversite dışında yabancı dil konusunda iddialı okul bulmak çok zor.
&n