AYDIN Doğan Anadolu İletişim Meslek Lisesi'nin temelini 15 Mayıs'ta atmıştık, dün açılışını yaptık. Dört dörtlük bir okul olmuş. Gezenlerin, görenlerin ortak kanısı bu yönde. Umarız eğitimi de dört dörtlük olur.
Temel atma töreninde olduğu gibi, açılışta da Başbakan Yılmaz vardı. Eğitim adına güzel şeyler söyledi. Eğitimin Türkiye'nin "en öncelikli" meselesi olduğunu bir kez daha yineledi. Keşke söylediklerinin yarısını yapabilse. İşte o zaman Türkiye'nin bilgi çağını yaklaması işten bile olmaz.
Başbakan, daha önceki konuşmalarında olduğu gibi 30 kişilik sınıflarda tam gün eğitim vaat etti. En az bir yabancı dil öğreten bilgisayar destekli eğitime, sadece büyük kentler ve zenginler değil tüm Türkiye kavuşacak dedi ve bol bol alkış aldı.
Başbakan Yılmaz, eskiye oranla, eğitim konularına daha fazla hakim. Gereğine daha fazla inanmış gözüküyor. Ama sorunların üzerine gitmede ve eğitim yatırımlarını hızlandırmada aynı sıcaklığı maalesef göremiyoruz...
Geç de olsa eğitimin önemini keşfetti. Eğer bir
TÜRKİYE'de yükseköğrenim görenlerin oranı Avrupa'nın üçte, ABD'nin ise dörte biri kadar. Bu nedenle devlet ya da özel hiç fark etmez, üniversite sayısının hızla artması gerekiyor. Ama kaliteden ödün vermeksizin...
Vakıf üniversitesi kurucuları, öğrencileri ve velileri dünkü haberimiz üzerine bizi bir kez daha "vakıf üniversiteleri düşmanı" ilan ettiler. Etsinler. Ama bir kez de olsa, yazdıklarımızın içeriğiyle ilgilenirlerse, uzun vadede kazanan kendileri olur.
Türkiye'deki özel öğretim kurumlarının payının yüzde 1.2'den, en az yüzde 10'a çıkması gerektiğini savunanların başında ben geliyorum. Devlet üzerindeki eğitim yükünü hafifletmeden kaliteli eğitimden söz etmenin kandırmacadan öteye geçemeyeceğini, her platformda savundum. Savunmaya da devam ediyorum.
Evet, özel okulların sayısı bugünkünün en az 10 katına çıksın. Ama daha önce de ısrarla vurguladığım gibi, akademik yeterlilikten en ufak bir taviz vermeksizin...
KKTC üniversiteleri de, sadece ve sadece doğruları yazdığmız için bizi
EK kontenjan başvuruları bugün başlıyor. Paranız, hele hele dolarınız varsa, üniversiteye girmek hiç sorun değil. Doktor, mühendis, avukat, kaymakam, diplomat, bankacı, gazeteci, turizmci, mütercim tercüman, diş hekimi... Siz sadece ne olmak istediğinize karar verin gerisi kolay.
Artık çok uzaklara gitmenize de gerek kalmadı. Özel üniversiteler sayesinde ne çocuklarınız Avrupa, Amerika, KKTC ve Türk cumhuriyetlerinde gurbetlik çekecek, ne de siz evlat yolu bekleyeceksiniz. Tek yapacağınız 5 ile 10 bin dolar arasında değişen yıllık öğretim ücretini karşılamak. Hepsi o kadar. Puan konusunda hiç kuşkunuz olmasın. Sıfıra yakın puan da alsanız, ne sınır arayan var ne de hesap soran!..
YÖK Başkanı Kemal Gürüz'e dün sabah ek kontenjan kılavuzunu inceleyip incelemediğini, incelediyse böyle bir rezalete nasıl müsaade ettiklerini sordum. Aldığım cevap karşısında ise dondum kaldım:
"Üniversite sınavları bir sıralama sınavı, eğer kontenjanlar dolmuyorsa sıfır puanlı öğrenci de üniversiteye girebilir."
CUMHURBAŞKANI Demirel, Anadolu Üniversitesi'nin açılış töreninde, pek çok açılışta olduğu gibi 10. Yıl Marşı'nın çalınması üzerine, 75. yıl için yeni bir marş bestelenmesi çağrısını yineleyerek şunları söyledi:
"10. Yıl Marşı, çok güzel bir marştır. Sanat adamlarımızdan 75. yıl için bir marş istedim ama, 10. Yıl Marşı'nı aşamadık. Herkesi 10. Yıl Marşı'ndan daha güzelini yapmaya davet ediyorum. Bu şudur: 10. yılda hissetiğimiz coşkuyu, 75. yılda hissetmiyor muyuz? Hissetmiyorsak edelim. Her şeyden bezmiş insanlardan müteşekkil bir toplumun gücü olmaz."
Cumhurbaşkanı'nın tespiti çok doğru. Her şeyden bezmiş insan ve toplumların gücü olmaz. Sadece gücü mü? Morali, çalışma hırsı, beklentisi, saygısı, sevgisi, güveni, hoşgörüsü, hiçbir şeyi kalmaz. Bu listeyi öylesine uzatmak mümkün ki, değil köşeyi, sayfanın tamamını ayırsak bile, bezgin insanların yok olan değerlerini sığdırmak mümkün değil...
Demirel'in tespitlerinin doğruluğu konusunda hiç kimsenin kuşkusu yok. Öyle sözler ediyor ki, en muhalifler bile altına imza atmaktan
Birçok üniversitede dersler başlayalı 2, 3 hafta oldu. Ama kayıtlar hala devam ediyor. Ne zamana kadar devam edeceği de belli değil.
Ek kontenjan başvuruları 7 Ekim'de sona erecek. Derse başlamaları ise en erken kasım başı. Öte yandan KKTC ve vakıf üniversitelerinin kayıtları ise hiç biteceğe benzemiyor.
Adeta dolmuş şöförlerinin çığırtkanlığı içindeler. "Koş vatandaş koş. Puanın ne olursa olsun, yeterki gel. Zaman hiç önemli değil, paran varsa en iyi fakültenin kapıları sonuna kadar açık..." imajı veriyorlar.
Hele hele KKTC'deki üniversiteler için sanki hiçbir kural söz konusu değil. YÖK'ün denkliğini kabul etmediğini açıkladığı bölümlere bile ısrarla öğrenci alıyor. Bu arada yasal olarak 4 yıllık fakültelere 120 puanın altında öğrenci alınmayacağı açıklanmışken bu kural da hiç dikkate alınmıyor.
Olan önceki yıllarda olduğu gibi yine öğrencilere olacak. Pek çoğu mağdur durumuna düşecek. Sonunda, onca zaman ve maddi kayba karşın kendilerini savunacak bir tek merci bile bulamayacaklar...
&
Tek ders yüzünden yaşama dört elle sarılan bir gencin öğrenim hayatı sona ermeli mi, yoksa son bir şans daha verilmeli mi?
Son günlerde tek ders mağdurlarından öylesine haykırışlar geliyor ki, aynı ızdırabı bizde yüreğiniz parçalanarak yaşıyorsunuz...
Size binlerce tek ders mağdurlarına yönelik iki örnek vermek istiyorum. Okuyunca böyle öğretmenler de varmıymış diyeceksiniz.
Birinci örneğimizin kahramanı Serdar. Sıradan bir liseden mezun oldu. Dersaneye gidecek gücü yoktu. ÖSYS'ye ikinci girişinde, zor da olsa bir meslek yüksekokulunu kazandı. Dünyalar onun olmuştu. Çok çalıştı. Bölüm birincisi oldu ve dikey geçiş hakkından yararlanarak okuduğu bölümün 4 yıllığına geçiş yaptı. Bir yıl boyunca okuyacağı bölümle ilgili telafi dersleri aldı. 10 dersten 9'unu başarıyla tamamladı. Kaldığı 10'uncu ders, en iyi derslerinden biriydi. Ama en iyi bildiği konuları cevaplayamadı ve en az 70, 80 alacakken 50'nin altında kaldı.
Tek dersten de olsa kaldığında okuldan atılacak olması, bütün gece uykusunun
ÜNİVERSİTEYİ kazanamayanlar için son bir şans daha... Ek kontenjan başvuruları 1 Ekim'de başlıyor. Yeni açılan 22 fakülte ve yüksekokul ile kayıt döneminde kontenjanı dolmayan yükseköğretim kurumlarına merkezi yerleştirme ile onbinlerce öğrenci alınacak.
Bu olanaktan kimler, nasıl yararlanacak bir bir ele alalım:
* Başvurular, 1-7 Ekim günleri arasında gerçekleştirilecek.
* Ek kontenjandan açıköğretim hariç, herhangi bir yükseköğretim kurumunu kazanamayanlar yararlanacak.
* Bu yıl sınava girmeyenler ve kayıt yaptırmasalar dahi ÖSYM tarafından bir yükseköğretim kurumuna yerleştirilenler, ek kontenjandan yararlanamayacak.
* 105 puanı aşanlar açıköğretimi, 120'yi aşanlar da 4 yıl ve üzerindeki fakülteleri tercih edebilecekler.
* Ek kontenjan başvuru kılavuzları, 1 Ekim'den itibaren üniversitelerin bulunduğu illerde rektörlüklerden, yükseköğretim kurumlarının bulunmadığı il ve ilçelerde ise milli eğitim müdürlüklerinden
Çanakkale ve Pamukkale Üniversitesi rektörlerinden sonra, dün de Afyon Kocatepe Üniversitesi rektörü istifa etti. İslami basın ısrarla sözkonusu rektörlerin görüşleri nedeniyle istifa ettirildiğini yazıyor. YÖK Başkanı Kemal Gürüz ise kesinlikle böyle bir dayatmanın söz konusu olmadığını, rektörlerin kendi istekleriyle istifa ettiğini söylüyor...
Üniversiteler yeni öğretim yılına başlarken gerçekten kıpır kıpır. Kiminde türban gerginliği yaşanıyor, kiminde ise seçim heyacanı. Bu yüzden eğitim - öğretim, adeta bir yana bırakıldı. Herkes kendi derdinde...
Ekim sonunda 20'ye yakın üniversitede rektörlük seçimi var. En çok oyu alan 6 aday YÖK'e bildirilecek. Ardından bunlardan 3'ü Cumhurbaşkanı Demirel'e gönderilecek ve O da bunlardan birini rektör olarak atayacak.
Özellikle anadoludaki üniversitelerde islami kadrolaşma olduğu için seçimlerden bu kesime yakın adayların galip çıkması doğal. Ama en fazla oyu alanın rektör olacağı gibi kesin bir yükümlülük olmadığı için herkes rektörlük yarışının nasıl sonuçlanacağının merakı içinde.