ODTÜ Rektörü Süha Sevük'ün önceki gün üniversitenin açılış töreninde söylediği sözler çok önemli:
"Çeteden, yolsuzluktan, adaletsizlikten geçilmiyor. Bir metrelik bez parçası sembol oldu. Şaibeli liderler var."
İçinizde herhalde bu sözlerin altına imza atmayacak zor bulunur. Nitekim, rektörün telefonları hiç susmuyor. Hemen herkes "ağzına sağlık" diyor. Alın bizden de o kadar...
Rektörün ne kadar haklı olduğunu, aynı gün ANAP ve FP yöneticileri arasında yapılan gizli pazarlık öylesine net bir şekilde ortaya koyuyor ki, fazla lafa hiç gerek yok.
İşte gazete başlıkları:
"Ver türbanı, al enerji."
"Faziletin türban pazarlığı."
Dünyanın ve Türkiye'nin bilgisayar devleri bütün dikkatlerini eğitime yönelttiler. Karşılarında öylesine dev bir pazar duruyor ki, ağızlarının suyunun akması çok doğal.
Dünya Bankası'ndan sağlanan milyarlarca dolarlık teknolojik kredi bir yana, Milli Eğitim ve okulların kendi olanaklarıyla bilgisayar ve internet için ayırdıkları para da katrilyonları buluyor. Öğrencilerin bireysel alımlarını da bu hesabın içine kattığınızda piyassanın çapı devasa boyutlara ulaşıyor. Bu yüzden yakında büyük fırtınalar kopabilir.
Bilgisayar devleri için bugüne kadar Türkiye'deki en büyük pazar bankalardı. Teknolojiye en hızlı uyum sağlayan onlar oldu. Ardından bölük pörçük de olsa medya kuruluşları ve üniversiteler geldi. Ama hepsi doyuma ulaştı...
Yeni pazarlar açılmıyor değil. Ama hiçbiri eğitim sektörü kadar büyük değil. Bunu ilk keşfeden ve uluslararası şirketlerin ağzını sulandıran Özal oldu. Bir milyon bilgisayar kampanyası başlattı. Türkiye'nin böyle bir alt yapıya hazır olup olmadığını hiç ama hiç düşünmedi. Hesap adamıydı ama, hesap ettiği
Haydi Güneydoğu'ya kampanyası meyvelerini vermeye başladı. Buna en çok sevinenlerin başında da ben geliyorum. Çünkü bu meyveler okul...
Diyarbakır Milliyet Güzel Sanatlar Lisesi'nin temelini dün attık.Cumhurbaşkanı, Başbakan, TBMM Başkanı, bakanlar, milletvekilleri, valiler, halk, öğrenciler ve biz Milliyet'çiler, hepimiz tören alınındaydık.
4 ay önce bölesi bir okul yapımı için Vali Nafiz Kayalı ile okul arazisinde mutabakata vardığımızda , belki bazıları için hayalden de öte "umut tacirliği" idi. Ama dün hayal ötesi gerçeğe dönüştü.
Cuhurbaşkanı Demirel, temel atma töreninin önemini şu sözleriyle öylesine güzel özetlediki, aslında fazla söze gerek yok:
"Devletin 180 milyarlirası yok değil. Bir değil on okul yapar. Önemli olan böyle bir girişimin halk desteğiyle gerçekleşmesi..."
Evet, Milliyet böyle bir okulun yapımını üstlenirken, tıpkı Cumhurbaşkanı Demirel'in altını çizdiği gibi bu onuru ve heyacanı tüm okurlarıymla paylaşmayı bir görev bildi.
&n
Milliyet'in "Haydi Güneydoğu"ya kampanyası yarın ilk meyvesini veriyor. Cumhurbaşkanı Demirel'in de katılımıyla gerçekleşecek temel atma törenin ardından Güzel Sanatlar Lisesi'nin inşaatı çok kısa sürede tamamlanarak öğretime başlayacak.
Diyarbakır'daki Güzel Sanatlar Lisesi'nin hemen ardından diğer illerdeki eğitim tesislerinin temeli atılacak. Tüm bunlar hayırseverlerin katkılarıyla gerçekleşek.
Güneydoğu'da eğitim ateşi bir kere yanmaya başladı. Onun aydınlığında gelecek bugüne kadar olandan çok daha güzel olacak...
ALAN DEĞİŞTİRME
Liselerde alan değiştirme tam bir arapsaçına döndü. Veli, öğrenci ve okul yöneticileri, aylarca alan değiştirmeyi serbest bıraktıracak bir yönerge bekledi. Nihayet geçtiğimiz hafta böyle bir yönerge çıktı. Ama okullara ulaşması günlerce sürdü. Ama sonuç yine tam bir hayal kırıklığı. Alan değiştirme serbest ancak, alan değiştirmek isteyenin önünne bin tane engel çıkartılıyor!
Özetin özeti: bu konuda YÖK, ÖSYM ve Milli Eğitim
İslami kesimin medarı iftarı imam hatip liseleri kartondan kuleler gibi bir anda yıkılıverdi. İhtiyacın çok üzerinde abartılı olarak çoğaldılar ve yine abartılı bir şekilde inişe geçtiler.
Bırakın yeni başvuruları, ortaokullarından mezun olanların yüzde 80'i bile imam hatip liselerine kayıt yaptırmadı. Bazı okullara hiç kayıt olmaması ise çok enteresan...
İmam hatiplere kayıt konusunda ne bir baskı yapıldı, ne de zorunlu bağış gibi caydırıcı unsurlar vardı. Aksine din istismarcılarının yoğun reklam kampanyası hiç eksik olmadı.
Sadece taşlar yerli yerine oturdu. Gerçekten imam ve hatip olmak isteyenler başvurdu, diğerleri ise kendilerine daha farklı bir ufuk açacaklarına inandıkları okullara yöneldiler.
Diğer tüm meslek liselerine olduğu gibi İmam Hatip liselerine de Türkiye'nin ihtiyacı var. Ama gerektiği kadarına. Yoksa Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmak işten bile değil. Son örnekte olduğu gibi.
İmam hatiplerin gözden düşmesi siyasi
Uzay çağında bizim devlet bürokrasisi hala kağnı hızında ilerliyor. Dünyanın en ücra köşesindeki yazı ve görüntülere, teknolojinin sağladığı nimetler sayesinde artık bir kaç dakikada ulaşmak mümkün olurken, Milli Eğitim Bakanlığı hala Ankara'da yayınlanan bir yönergeyi, İstanbul'a ya da İzmir'deki bir okula 10 günde ulaştıramıyor.
Veli ve öğrencilere aylarca eziyet çektirildikten sonra, liselerde alan değiştirmeye yönelik bir yönerge geçtiğimiz hafta yayınlandı. Ama ne hikmetse, okullar açılıp, dersler başlamasına rağmen yönerge hala okullara ulaşamadı.
Böylesi gecikmeler ne ilk, ne de son. Ankara'da alınan bir kararın ya da bakanın televizyonda açıkladığı bir olayın uygulamaya geçebilmesi için, okul müdürlerinin eline yazılı bir belge geçmesi gerekiyor. Yazılı bir belge olmadan Başbakan da, Cumhurbaşkanı da açıklama yapsa, anlı şanlı bürokratlarımızı harekete geçirmek mümkün değil.
Ama bugünkü hiyeraşik yapıda, bir evrağın katlar arasında dolaştıktan sonra bakana ulaşması bile günlerce sürüyor. Bakan onayından sonra ise esas
Bir ülkeyi yönetenler için vatandaşlarının o ülkede yaşamktan gurur duymalarından daha güzel birşey olabilir mi?..
Eğer amaçları hizmetse, kesinlikle olmamalı. Ama koltuk hırsıysa, umurlarında bile olmazsa hiç şaşırmamak gerekir.
Eğitim sistemindeki yozlaşma, daha çoçuk yaşlarından itibaren vatandaşın devlete olan saygısını köreltiyor. İşin garibi de bunun dozunun giderek artmasına rağmen, devleti yönetenlerin bu konuda hiçbir önlem almadığı gibi, rahatsızlık da hissetmemesi.
Öyle bir nesil yetişiyor ki, hiçbir şeyi sevmiyor, hiçbir şeyden tatmin olmuyor. Gülmüyor üzülüyor. Çalışmıyor, daha fazlasını istiyor. Vasata razı oluyor, kaliteyi aramıyor.
Haksız da sayılmaz. Daha okula başladığı andan itibaren hasızlığın her türlüsüyle karşılaşıyor. Göz göre göre hakları gasbediliyor. Hakkını aradığında ise hep kaybeden kendisi oluyor.
Yapılan haksızlıklar, adaletsizlikler ise hukuk devletine olan güvenini daha da sarsıyor. Torpil, rüşvet, keyfi uygulama en çok
Yeni öğretim yılı dün coşkuyla başladı. Öğretmen, öğrenci ve velilere hayırlı uğurlu olmasını diliyoruz. Umarız, önceki yılların sorunları hep geride kalır...
"Perşembenin gelişi, çarşambadan bellidir" diye bir atasözü var. Yeni öğretim yılının sorunlardan arınmış bir çözüm yılı olduğunun anlaşılabilmesi için de, daha ilk günden sorun yaratıcı değil, sorun çözücü adımların atılması gerekiyor.
Bakan Uluğbay öncelikle şu sorunları çözerek yeni öğretim yılına iyi bir başlangıç yapabilir.
* Tek dersten kalanlara yeni bir sınav hakkı ya da sorumlu olarak bir üst sınıfa geçme olanağı, daha fazla zaman kaybetmeden bir an önce sağlanmalıdır.
* Alan değiştirme konusunda karmaşa devam ediyor. Örneğin Hukuk için Sosyal'i seçen ve 2.5'un üzerinde not ortalaması tuttaran öğrenciler şimdi TM'ye geçmek istediklerinde yine 2.5'un üzerinde ortalama isteniyor ki bu haksızlık. Geçen hafta yayınlanmasına rağmen halen okullara ulaşmayan "alan değiştirme genelgesi"ne bakanlığın yeniden bir açıklama getirmesi