Üniversiteye giriş sil baştan

15 Mayıs 1998

       ÖSYM Başkanı Dr. Fethi Toker, dün aniden izne ayrıldı. Gerekçe: Zamanını "çok önemli" bir proje için harcayacak...
       Milyorlarca gencin kaderini belirlemekten daha önemli ne olabilir ki diye sorduk soruşturduk. Hemen herkes "çok önemli" diyor. Başka bir şey demiyor. Sanki, üniversite sınavlarını kaldırıp, bütün öğrencileri üniversiteye alacaklar. O da değil. Peki başka ne olabilir diye araştırdıkça, projenin ana hatları ortaya çıktı.
       Evet, sıkı durun! Önümüzdeki öğretim yılında üniversite giriş sınavları sil baştan ele alınıyor. Henüz detaylara karar vermemişler ama alınacak kararlar, hemen hemen belli.
       ÖSS, yani birinci basamak sınavı çok büyük bir ihtimalle kaldırılıyor. Onun yerine lise 1 ve 2. sınıfta yapılacak merkezi bir sınav ya da lisedeki başarı ortalaması esas alınacak.
       Anlayacağınız, okul içi eğitimin önemi daha fazla artırılarak, öğrencilerin dershaneye olan bağımlılığı azaltılacak. Peki YÖK ve ÖSYM'nin "çok gizli" olarak yürüttüğü bu "çok önemli" proje, yükseköğretime geçişteki

Yazının Devamı

Sakarya Üniversitesi

14 Mayıs 1998

       GEÇTİĞİMİZ aylarda olduğu gibi yine arada bir İstanbul'a uğrar oldum. Konu eğitim olunca, hiç üşenmeden, yorulmadan ve hiçbir karşılık beklemeden il il, bölge bölge Tükiye'nin dört bir yanını dolaşıyorum.
      Diyarbakır'ın yorgunluğunu daha atmadan soluğu Sakarya'da Sakarya Üniversitesi'nde aldım. Kalabalık bir öğrenci ve öğretim üyesi grubuyla gençlik ve yükseköğretim konulu sıcak bir sohbet yaptık.
       Anadolu'daki üniversitelerin heyacanını gördükçe Ankara ve İstanbul'un yarattığı karamsarlık havasından kurtuluyorsunuz. Sizlere de önerim, bulunduğu kentten, yaptığı işten sıkılanlar varsa sık sık dışarıya açılsın. Türkiye'de çirkinliklerin yanında öylesine güzel işler de yapılıyor ki, gurur duymamak elde değil.
      Sakarya Üniversitesi, birkaç yıl öncesine kadar "akademik mollaların" önemli merkezlerinden biriydi. Hocalar, üniversiteyi geliştirmek yerine irticaya prim veren hareketlerin içinde yer aldı. Hatta öyle bir hale geldi ki tarikat mensubu olmayan öğretim üyeleri üniversitede barınamadı, bu taraklarda bezi olmayan öğrenciler de,

Yazının Devamı

Diyarbakır'da eğitim

12 Mayıs 1998

       GÜNEYDOĞU belki pek çok alanda ihmal edilmiş ama, eğitimde aynı ihmal söz konusu degil. Dicle Üniversitesi'nin görkemli kampüsü, son yıllarda peş peşe yapılan okullar ve ardı arkası kesilmeyen öğretmen tayinleri özellikle Diyarbakır'ı oldukça rahatlatmış.
      Diyarbakır'ı aslında tam anlamıyla anlamak çok zor. Örneğin nüfus konusunda ortada dört ayrı rakam var. Vali 507 bin, Belediye Başkanı bir milyon, Milli Eğitim Müdürü 600 bin, gazeteci arkadaşlar da 750 bin diyor. Aynı çelişkili rakamlar öğrenci sayısı ve diğer konularda da kendini fazlasıyla hissetiriyor.
       Vali ve Milli Eğitim Müdürü'ne göre, İstanbul'dan sonra en büyük eğitim yatırımı Diyarbakır'a yapılıyor. Gazetci arkadaşların tespitlerine göre ise eğitimde son yıllarda bir tek çivi çakılmış değil.
       Diyarbakır da İstanbul gibi yoğun göç alan illerden biri. Göç deyince ilk akla gelen de çocuklar. Diyarbakır'da öylesine çok çocuk var ki, şaşar kalırsınız. İşte Diyarbakır büromuzun dünkü gündeminden bir başlık:
      "4 eşli, 50 çocuklu, 30 torunlu

Yazının Devamı

Tatil gelmeden...

11 Mayıs 1998

       BİR ay sonra okulların kapanmasıyla birlikte 15 milyon öğrenci sokaklara dökülecek. Tatil, az buz değil. Tam üç ay...
       Üç ay boyunca çocukları evde tutmak mümkün değil. Sokağa çıksa oyun oynayacak, spor yapacak alan yok. Birkaç yüz bin öğrenciye hitap eden yaz okulları ise cep yakıyor.
       Uzun yaz tatili, çocukları okuldan soğuttuğu için çağdaş ülkelerin hemen hemen hiçbirinde itibar görmedi. Ortalama tatil süresi çoğunda 1 - 1.5 ay. Onun da bir bölümü eğitimin devamı olarak çeşitli etkinliklerle geçiyor. Öğrencilerin okulda oldukları saatler kadar, okul dışı zamanlarıyla da yakından ilgileniyorlar. Çünkü bu durumu da, eğitimin bir parçası olarak görüyorlar...
       Bu yaz okulların kapanmasıyla birlikte büyük bir gerginlik yaşanacak. İlk sinyaller şimdiden gelmeye başladı. Önceki gün yazdığım "TBMM'deki kutsal ittifak" da yangına körükle gidiyor.
       Uzun yaz tatilinde yapacak başka bir aktivite olmadığı için pek çok aile çocuğunu hem oyalansın, hem de bir şeyler öğrensin diye Kuran kursuna gönderiyordu.

Yazının Devamı

Kutsal İttifak

9 Mayıs 1998

       TBMM'deki muhafazakar kesim, 8 yıllık kesintisiz eğitim yasasını hala hazmedebilmiş değil. Her fırsatta yasayı delmek için güç birliği içindeler.
       Zorunlu eğitim yasasının 18 ağustos 1987'da yasallaşmasından hemen sonra, Hükümet, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran Kursları Yönetmeliği'nin 4. maddesinde değişik yapmaya yönelik bir yönetmelik hazırlayarak aynı hafta içerisinde yürürlüğe koydu. Bu yönetmelikten amaç, TBMM'nin reddetiği 4. maddeyi, yönetmelikle uygulamaya sokarak, 8 yıl yasasını daha uygulama geçilmeden delmekti.
       Ama, yürürlülükte kalma süresi uzun sürmedi. İlköğretim 5. sınıftan itibaren öğrencileri Kuran kurslarına yönlendiren bu takiyye yönetmelik Danıştay tarafından 1 şubat 98'de iptal edildi. Gerekçe çok açık: 1)Anayasa'ya aykırı, 2)Milli Eğitim Temel Kanununa aykırı, 3)Tevhid-i Tedrisat Kanununa aykırı.
       Ama bu iptal kararı, TMBMM içindeki kutsal ittifakçıları yıldırmadı. DYP, Fazilet, MHP ve ANAP, sanki Danıştay sözkonusu kararı iptal etmemiş gibi arka arkaya, adeta birbirleriyle yarışırcasına yeni kanun teklifleri

Yazının Devamı

Yükseköğretim Kurultayı

8 Mayıs 1998

       YÜKSEKÖĞRETİMİN, daha doğrusu gençliğin sorunlarını günlerdir yazıyoruz. Üniversiteye giren, giremeyen, mezun olan hepsi bin pişman. Sorunlar çözülmez mi, elbette çözülür. Ama el birliğiyle...
       Hemen her konuda şuralar, sempozyumlar, üst düzey toplantılar yapılıyor. Ama gençliğin sorunları bir türlü ele alınmıyor. Gençler perişan, aileler mutsuz, trilyonlar havaya gidiyor, üniversiteler dökülüyor, diplomalı işsizlerin sayısı her geçen gün artıyor ama, sorunla ilgilenen maalesef yok.
       Gelecek hafta, Gençlik Haftası. 19 Mayıs da, gençlerin bayramı. Örneğin gelecek hafta içerisinde Cumhurbaşkanı Demirel, gençlerle ilgili tüm yetkilileri bir araya toplayarak, "Gençlerimizin moralini bozan sorunlara acil çözüm getirin" talimatı veremez mi?..
       Bu toplantıya kimler katılabilir? Örneğin: Başbakan, parti liderlerinin tümü, Genelkurmay Başkanı, Milli Eğitim Bakanı, gençlikten sorumlu Devlet Bakanı, Çalışma Bakanı, Maliye Bakanı, DPT Müsteşarı, YÖK Başkanı, işçi, işveren, meslek odaları temsilcileri, Üniversitelerarası Kurul Başkanı, YURTKUR

Yazının Devamı

Gençler çözüm istiyor

7 Mayıs 1998

       2000'li yıllarda en değerli hazine bilgi olacak. Daha çok, daha iyi eğitim alan kişi ve toplumlar, diğerlerinden bir adım daha önde olacak. Bu yüzden, çocuklarımıza bırakacağımız en iyi mirasın eğitim olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.
       Aslında son yıllarda Türkiye eğitimin önemini keşfetti. Eğitim sektörüne akıtılan katrilyonlar bunun bir göstergesi. Ama bu kaynaklar ne kadar verimli kullanılıyor? İşte tartışılması gereken konu bu.
       En büyük eksiklik, sağlıklı bir eğitim politikamızın olmaması. Ortalama 1.5 yılda bir Milli Eğitim Bakanı değişiyor. Üstüne üstlük, bırakın farklı partileri, aynı partiden peş peşe gelen bakanlar bile birbirinin yaptığını bozuyor. Bu yüzden de en önemli unsurlardan biri olan istikrar bir türlü yakalanamıyor.
       Yapılan araştırmalara göre, iyi diye daha uzaktaki okullara gitmek için harcanan paralar, en yakındaki okullar için harcansa, kısa sürede çok daha iyi sonuç alınabilir ama, olmuyor. Yine aynı şekilde dershane ve yurtdışına harcanan paralar, akıllı projelerle yükseköğretim kurumlarına

Yazının Devamı

Sorunu kim çözecek?

6 Mayıs 1998

       CUMHURBAŞKANI Demirel, Başbakan Yılmaz ve diğer liderler, katıldıkları her toplantıda Türkiye'nin öncelikli meselesinin "eğitim" olduğunu söylüyorlar. İşte kendilerine fırsat: Eğitimin, bu dönemde, artık kangren haline dönüşen giriş sınavlarından daha büyük sorunu yok. Çözsünler bu sorunu, tarihe geçsinler.
       Giriş sınavları yüzünden eğitim sistemimiz felç oldu. Öğrenciler okul yerine dershanelere yöneldi. Kaynaklar daha iyi eğitim için değil "manyakça" bir yarış için tüketildi, tüketilmeye de devam ediyor.
       Üniversiteye giriş sorunu 20 yıl önce de vardı, şimdi de var. Üniversite önündeki yığılma azalacağına giderek artıyor. Batılı ülkeler, gençleri yükseköğrenim görsün diye teşvik ederken, biz önlerine engel çıkartmaktan öte hiçbir girişimde bulunmuyoruz.
       Yükseköğrenimde okullaşma oranı açıköğretim hariç yüzde 17'lerde. Oysa Avrupa ortalaması yüzde 45'lerde, ABD, Kanada, Japonya gibi bilgi toplumlarında ise yüzde 70'in üzerinde. Üstelik eğitimin kalitesi de bizdekinden çok daha iyi.
       Son 20

Yazının Devamı