Sınav zamanı

25 Mayıs 1998

       ANADOLU liseleri, kolejler, üniversite ikinci basamak... Önümüzdeki günlerde peşpeşe sınavlar var. Öğrenciler de, aileler de yorgun, tedirgin, heyecanlı... "Olsa, bitse de kurtulsak" noktasına geldiler.
       Birkaç saatlik sınavlarla insanların yaşamına yön verilmesi ne kadar saçma. Ama başka çaresi de yok. İlk ve orta öğretimde ortak bir standart oluşturulmadığı sürece, bu saçma sapan sınav yarışı devam edecek...
       Geçen gün bir toplantıda rektörler anlattı. En iyi üniversitelerin, en iyi öğrencileri bile bulundukları bölümlerden pek memnun değilmiş. "O halde onca yarış niye?" sorusuna aldığım yanıt ise, çok daha liginçti:
       Öğrenciler, ilgi alanlarına yönelik, severek yapacakları mesleklerden daha çok; popüler, iyi kazanç getiren mesleklere yöneliyorlar. Sonuçta da çok iyi üniversitelerin çok iyi fakültelerini kazansalar bile mutsuz oluyorlar. Pek çoğu bir - iki yıl sonra "zararın neresinden dönsem kardır" deyip bölüm değiştiriyor.
       ODTÜ'de her fakültede rehberlik ve psikolojik danışma merkezleri

Yazının Devamı

Eğitim yöneticiliği

23 Mayıs 1998

       SON yıllarda eğitim sektörü öylesine büyüdü ki, artık katrilyonlar konuşulmaya başlandı. Rektörler trilyonlara, kolej müdürleri yüz milyarlara, devlet okullarının müdürleri de on milyarlarca liraya hükmediyor.
       Anlayacağınız personeliyle birlikte 20 milyonu bulan eğitim ordusunu yönetmek, artık büyük bir işletmeciliği de gerektiriyor.
       Peki bu konuda neler yapılıyor? Eğitim sektörüne yönetici yetiştiriliyor mu?..
       Evet demek zor. Çünkü okul yöneticileri de, rektörler de el yordamıyla seçiliyor. Pek çoğunun ne trilyonları idare edebilecek ekonomik yeteneği, ne de binlerce öğrenciyi, yüzlerce personeli yönetecek idari tecrübesi var. Bu yüzden de zaten kıt olan kaynaklar, adeta heba ediliyor.
       Batılı eğitim kurumlarında yönetici seçilirken ya da atanırken, eğitim konularındaki birikimi kadar, idari ve ekonomik yeteneğine de bakılıyor. Hata birçok ülkede idari ve akadamik işler birbirinden ayrılmış, ayrı ayrı yöneticiler görevlendirilmiş...
       Bütün bunları niye

Yazının Devamı

Münazarayı özlemişiz...

22 Mayıs 1998

       MÜNAZARA sözünü yıllardır unutmuştuk. İlkokul ve ortaokuldayken iki gruba ayrılıp, çetrefilli konulları kıyasıya tartışırdık. Bu sayede hem değişik konuları çok iyi araştırır, hem de mikrofon korkumuzu yenmeye çalışırdık.
       Sonraki yıllarda o münazaraların çok yararını gördüm. En azından, düşündüklerimi hangi ortamda olursa olsun korkmadan, sıkılmadan, ezilmeden rahatlıkla açıklamayı öğrendim...
       Biz ve bizden önceki kuşaklar münazarlarla büyüdü. Eğitim sistemimiz o zamanlar, şimdi olduğu gibi ezbere dayalı değildi. Düşünen, araştıran, konuşan, sorgulayan insanlar yetiştiriyordu...
       Sonra ne olduysa oldu. Manyakça bir sınav yarışı başladı. Sınavda soru sorulmayan dersler, konular bir kenara itildi. Düşünen, sorgulayan, anlatan öğrencilerin yerini, seçeneklere göre düşünen robotlar aldı...
       İşte böyle bir ortamda Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü'nün başlattığı Üniversitelerarası Münazara Yarışması içimize su serpti. Elemeler 6/11 Mart tarihleri arasında İstanbul'da yapılmıştı. 19

Yazının Devamı

Özürlülerden özür

21 Mayıs 1998

       İNGİLTERE Milli Eğitim Bakanı görme özürlü. Ekonomiden sanata, bürokrasiden medyaya her alanda pek çok benzer örnek görmek mümkün. Ayrıca, çağdaş ülkelerin hemen hemen hepsinde, kütüphanede, markette, spor alanlarında, okullarda, trafikte, kısacası yaşamın her alanında özürlülerin de toplumun önemli bir parçası olduğu göz önünde bulundurularak özel önlemler alınıyor. Amaç, birey olarak, en az sağlıklılar kadar onları da mutlu kılmak...
       Önceki gün Ankara'da özürlülerden sorumlu Devlet Bakanı Hasan Gemici'yi dinlerken, onları ne kadar ihmal ettiğimizi bir kez daha hatırlayarak kahroldum...
       Rakamlar, toplum olarak özürlülere karşı ne kadar duyarsız olduğumuzu apaçık ortaya koyuyor.
       Tahminen 7.5 milyon özürlü var. Bunlardan özürü az olan 2.5 milyonu eğitim sisteminin içerisinde. Geriye kalan 5 milyondan ise sadece ve sadece 32 bini eğitim olanağından yararlanabiliyor. Kısacası, onları kaderleriyle baş başa bırakmışız. Ne korkunç!..
       Mevcut yasalara göre, her kuruluş personelinin yüzde 2'si kadar

Yazının Devamı

Demirel'e saygı...

20 Mayıs 1998

      HARRAN, birkaç yıl önce GAP'la suya kavuştu. Yüzyıllardır susuzluktan, sıcaktan kavrulan topraklar, şimdi yeşil bir denizi andırıyor.
       Farklı bir kent. On binlerce yıllık tarihi var. Yüzlerce yıl, Mezopotamya başta olmak üzere birçok medeniyete başkentlik yapmış. Dünyanın en önemli kutsal kentlerinden biri. İlk insan Hazreti Adem'in yaşamının önemli bir bölümünü burada sürdürdüğü herkesin dilinde. Diktiği gül ve nar fideleri öylesine coşmuş ki; Harran Ovası kızıla dönüşmüş. Binlerce yıl dünyanın en verimli toprakları olmuş. Ticaretin, bilimin, kültürel zenginliğin, peygamberlerin, kendini tanrı gibi gören kralların merkezi olmuş.
       Tek tanrılı dine geçiş, ilk kez bu topraklarda Hazreti İbrahim ile başlamış. Putlara tapan Nemrut'a isyan eden Hazreti İbrahim'in hikayesi çok ilginç:
       Kral yanlısı babasına rağmen, putların boynuna ip takıp sokaklarda sürükleyince, ölüme mahkum edilmiş. O da Hazreti İsa gibi çarmıha gerilip yakılmak istenmiş.
       İşte ne olduysa o an olmuş. Alevler suya, odunlar da balığa

Yazının Devamı

GAP'ın başkenti Şanlıurfa

19 Mayıs 1998

       MİLLİYET'in "Haydi Güneydoğu'ya" kampanyası çerçevesinde Diyarbakır'dan sonra Şanlıurfa'dayız.
      Şanlıurfa, Demirel'in gözdesi GAP'ın başkenti. Özel ilgisini bu bölgeden hiç eksik etmemiş. Bu yüzden Demirel'e farklı bir gözle bakıyorlar. Ama oylarını da son yollarda hep RP'ye vermişler...
       Sabah toplantısında, bölgesel kalkınma projelerini incelemek üzere ABD'de bulunan Devlet Bakanı Salih Yıldırım'la da telefon bağlantısı kurduk. Söylediğine göre GAP, yani Güneydoğu Anadolu Projesi, dünyanın en büyük on projesinden biriymiş...
       Güneydoğu deyince akla fakirlik, mahrumiyet, geri kalmışlık, işsizlik gelir. Oysa son yıllarda Diyarbakır gibi Şanlıurfa'nın da kaderi değişmiş. Daha düne kadar en büyük sorunu işsizlik olan Şanlıurfa, şu anda en fazla iç göç alan illerden biri haline gelmiş. Çünkü, sulu tarım başlamış, GAP'ın getirisinin şu ana kadar eşit olarak dağıtıldığını kimse söyleyemez. Zengini daha zengin yaparken, fakire aynı oranda katkı sağlamamış...
       Bir yandan son model arabalar, fiyatı elle

Yazının Devamı

Uluğbay çok değişmiş

18 Mayıs 1998

       MİLLİ Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay, hafta sonu Milliyet'te konuğumuzdu. Hemen her konuda ne sorduysak uzun uzun yanıtladı. İlk ayların ürkekliğini üzerinden fazlasıyla atmış. Kendine güveni gelmiş. Konulara çok vakıf olmasa da, tıkandığı yerde sürekli el altında bulundurduğu çantası ve hemen yanıbaşındaki müsteşarı Bener Cordan imdadına yetişiyor. Değişmeyen tek şey eskiden olduğu gibi "garantici" olması. Son aşamasına geldiği projeleri bile tamamen bitmeden, yasallaşmadan açıklamak istemiyor...
       Mesleki eğitime, önceki bakanlarda görmediğimiz oranda gönül vermiş. Zamanını, bakanlığın imkanlarını, hükümet ve uluslararası para kuruluşlarının sağladığı desteği hep bu yöne kanalize etmiş. Yakında sadece mesleki eğitimin ele alınacağı bir de Milli Eğitim Şurası düzenleyecek. Umarız bugüne kadar hep lafta kalan mesleki eğitim, bu dönemde gerçek anlamda hayata geçer.
       Bakan Uluğbay, bu arada, askerler, üniversiteler ve tarikatçılar gibi okullarını da görücüye çıkarttı. Medyaya "Gelin bizim okulları da görün" dedi. Öncelik yine mesleki okullardaydı. Onlarla gurur duyuyor. Hele

Yazının Devamı

Herkesi etkiliyor

16 Mayıs 1998

       ÜNİVERSİTEYE giriş sisteminde yapılan değişiklikler, görünürde sadece lise ikinci sınıf öğrencilerini etkiliyor gibi gözükse de, uygulamada Lise 1, 2, 3 öğrencileriyle birlikte, yeniden sınava girmeyi düşünen tüm lise ve üniversite mezunlarını da kapsamına alıyor.
       Gerçekleştirilmeye çalışılan yeni sistem, eğer sulandırılmazsa, üniversiteye girişi kader olmaktan çıkartıp bilinçli bir yarışa dönüştürebilir. ÖSYM de yıllardır yaptığı gibi hakem rolünün ötesine geçip sistemi disipline etmiş olur ki, bu da hem üniversitelere, hem de gençlere büyük avantajlar sağlar.
       Mevcut sistemden tartışmasız hiç kimse memnun değil. İlk fırsatta değiştirilmesi gerektiği konusunda da kimsenin itirazı yok. Bu konudaki düzenlemeyi ÖSYM'den başka bir kurumun yapması da mümkün değil. Çünkü bu alanda, sadece Türkiye'de değil bütün dünyada en deneyimli kurumlardan biri o.
       Yeni sistem üniversiteye girişi sil baştan değiştiriyor. Sınavın teke indirilmesi, hele hele öğrencileri bilgi hamallığına yönlendiren ÖYS'nin kaldırılması memnuniyet verici. Önceki yıllara

Yazının Devamı