ŞU günlerde telefonumuz en çok "Hangi okul daha iyi?" sorusu için çalıyor. Ana okulu arayanlaradan, üniversite seçimine kadar hemen herkesin kafası karışık. Hangi gelir grubunda ve hani eğitim düzeyinde olursa olsun anne, babaların en büyük özlemi çocuklarını daha iyi okullarda okutabilmek. Ama istemekle de olmuyor...
Bu konuda objektif kriter bulunmadığı için, karar vermek gerçekten çok zor. Hangi okula giderseniz gidin, en iyi okul kendileri. Ama gelin görün ki, söylenenlerle gerçekler birbirinden çok farklı...
Bana göre, özellikle ilköğretim çağında, en iyi okul, en yakındaki okuldur... Okulları, eğitim düzeyleri ve sosyal olanakları açısından A, B, C gruplarına ayırdığınızda, hangi bölgeye giderseniz gidin değişen bir şey yok. Bir başka bölgedeki en iyi okul, en yakındaki en iyi okuldan daha iyi değil. Örneğin üniversiteleri ele alalım. Ankara'da olanlar için ODTÜ iyi bir tercih. Ama İstanbul'da olanlar için de İTÜ aynı derecede iyi bir tercih.
Robert, GS, İstanbul Erkek gibi yüzlerce yıllık geleneğe sahip okullar elbette
TÜRKİYE'de kriz yaratılmadan sorun çözülmüyor. Kuran kurslarını son bir ay içerisinde iki kez yazdım. Ama bir kez daha konuya dikkat çekmekte yarar görüyorum.
8 yıllık kesintisiz Temel Eğitim Yasası TBMM'de görüşülürken üzerinde en çok tartışılan konulardan biri de Kuran kurslarına kaçıncı sınıftan sonra başlanacağı idi. Uzun tartışmalardan sonra, 5. sınıftan sonra öğrencilerin Kuran kurslarına gitmelerini öngören maddeler reddeldi ve öğrencilerin ancak tamel eğitim bittikten sonra, yani 8. sınıftan sonra Kuran kurslarına gidebilecekleri karara bağlandı...
Ancak TBMM'nin aldığı bu karar hükümetin çok hoşuna gitmemiş olacak ki, 8 yıl yasasının çıkmasından hemen sonra bir genelgeyle, öğrencilere 5. sınıftan sonra Kuran kurslarına gidebilme olanağı sağlandı. Ancak yürürlükte kalma süresi uzun sürmedi. Danıştay söz konusu genelgeyi Anayasa'ya ve Temel Eğitim Kanunu'na aykırı bularak iptal etti...
Ama TBMM içindeki muhafazakarların bu konudaki ısrarı bitmedi. Başta ANAP olmak üzere CHP dışındaki partilerin peş peşe hazırladığı yasa
SİİRT, Diyarbakır, Mardin, Bitlis dörtgeninin içinde kalan Batman, çiçeği burnunda illerimizden biri. 1990'da Özal il yapmış...
Batman da, Şırnak gibi daha önce Siir'te bağlıydı. Şimdi ikisi de parlak bir gelecek arayan iki güzide kentimiz.
Batman, 1954 yılında Türkiye'de ilk kez petrol bulununcaya kadar kendi halinde bir köymüş. Ne zaman ki yerden petrol fışkırmaya başlamış, eski adıyla İluh, yeni adıyla Batman'ın kaderi değişmiş.
Her ne kadar üretilen petrol Araplarınki kadar kaliteli olmasa da, Türkiye'nin asfalt ihtiyacının yüzde 30'unu, bölgenin de benzin ve tüpgaz ihtiyacını önemli ölçüde karşılar durumda...
Batman'a petrolle birlikte medeniyet, terörle bilikte de sefalet gelmiş. Şehrin yarısını TÜPRAŞ, BOTAŞ ve Türkiye Petrolleri'ne ait tesisler oluşturuyor. Modern bir kent havasında. Yeşilden spora, kültürel mekanlardan sosyal aktivitelere kadar her şey düşünülmüş. Ama, kapısından dışarı çıktığınızda bir başka dünya ile yüz yüze geliyorsunuz. Terörün neden olduğu göç dolayısıyla
HAYDİ Güneydoğu'ya kampanyamız devam ediyor. Dünkü durağımız Türkiye'nin en uç illerinden Siirt'ti. Urfa, Diyarbakır, Van ve Elazığ'a göre insanı en fazla etkileyen diz boyu sefalet. Terörün yok ettiği köylerden göçenler kent merkezine yığılmış. Bırakın eğitimi, ne işleri var ne de aşları...
İl merkezinin nüfusu 104 bin. Köy ve kasabalarla birlikte toplam nüfus: 254 bin. İlköğretimde okullaşma oranı erkeklerde yüzde 79, kızlarda ise yüzde 39. Anlayacağınız kadınlarımızın en fazla ihmal edildiği kentlerden biri Siirt.
Feodal yapının, örf ve adetlerin ve diğer çevresel etkenlerin kıskacında geçmişten günümüze hep ihmal edilen Siirtli kızların, kadınların, artık onları düşünen bir valileri var.
7 ay önce göreve başlayan Osman Acar, kent için pek çok hizmet başlatmış. Ama bunlar içerisinde bir tanesi var ki, tüm Türkiye'ye örnek olabilir...
Her kent için sihirli kelimeler var. Siirt'inki de TOPKAV. Diğer adıyla Toplumsal Kalkınma Projesi. Projenin hedef kitlesi 7'den 70'e tüm bayanlar. Şehrin dört
ÖZEL okulların genel eğitim içindeki oranı yüzde 1.5. Oysa en az yüzde 10 olabilmeli. Çünkü Türkiye o potansiyele sahip. Fazla uzağa gitmenize gerek yok, konut ve her yıl on binlerce satılan Avrupa otomobillerin fiyatını sorun yeter...
Eğer süper lüks konutlara, otomobillere, birkaç aydan fazla kullanılmayan yazlıklara, lüks tüketim mallarının ithalatına ve dershanelere trilyonlar harcıyorsak, eğitime de para harcamalıyız...
En güçlü ülkeler bile temel eğitimden sonraki ekonomik yükü azaltmak için özel öğretim kurumlarını teşvik ederken, bizde tam tersine çökertiliyor...
Özel okulculuğun Türkiye'de gelişmemesinin birinci nedeni devletin yanlış eğitim politikası, ikinci önemli neden de özel okul sahiplerinin beceriksizliğidir...
Bir başka yanlış da, paralı eğitim ve özel okulculuğun eğitimde fırsat eşitliğini bozacağı gibi yanlış bir anlayışın kafalarda saplantı haline gelmesidir...
Parası olananın parasıyla okuyacağı bir düzende, devletin parası olmayanlara
KIBRIS dönüşü bir günlüğüne Adana'ya uğradım. Öylesine heyacan verici bir projeye imza atıyorlar ki, yerinde göreyim istedim. Onca yorgunluğa rağmen, gittiğime de değdi doğrusu.
Çukurova, Adana deyince Türkiye'nin en gözde illerinden biri akla gelir. Zengin, altyapı sorunlarını çözmüş, eğitim düzeyi yüksek, sorunu az illerden biri olarak bilinir.
Ama Adanalıları dinleyince, madalyonun öteki yüzünün hiç de öyle olmadığı gerçeği ile yüz yüze geliyorsunuz...
Rakamlar ilginç:
Kentteki toplam nüfusun yüzde 23.2'si hiç okuma yazma bilmiyor. İlkokulu bitirenlerin toplam nüfusa oranı yüzde 43. Halkın yüzde 66.2'si cehalet sınırının altında. Toplam nüfusun yüzde 64'ü çalışmıyor. En son büyük ölçekli sanayi yatırımı 25 yıl önce yapılmış. Terörden kaçanlardan yüz binlercesi Adana'yı adeta abluka altına almış. Sefaletin diz boyu olduğu eski Adana'da hane başına 8 nüfus düşüyor. Sınıf mevcutları 80, 90 kişi. Sadece bu bölgede, okul çağında olup da okula gidemeyen 10 binden fazla öğrenci var...
&n
KKTC'de en karlı yatırım üniversite açmak. Halen 6 üniversite var. 7'nci açılmak üzere. 3, 4 tane de yolda. Türkiye'nin yanı sıra KKTC yöneticileri de, ülkenin geleceğini üniversitelerde görüyor. Cumhurbaşkanı Denktaş ve Başbakan Derviş Eroğlu, her toplantıda bu konunun altını ısrarla çizdiler. Teşvik edilen sektörlerin başında geliyormuş.
YÖK'ün Ankara dışında yaptığı ilk toplantı, dün Girne'de gerçekleşti. YÖK Başkanı Gürüz'ün "tarihi" olarak nitelendirdiği bu toplantıda alınan kararlardan ilki KKTC üniversitelerini, ikincisi meslek lisesi mezunlarını ilgilendiriyor.
YÖK ile KKTC Milli Eğitim Bakanlığı arasında imzalanan protokol çerçevesinde, KKTC üniversiteleri Türkiye tarafından resmen tanındı. YÖK artık sadece Türkiye'nin YÖK'ü değil, KKTC'nin de YÖK'ü olacak. KKTC'nin yükseköğrenimdeki mevzuat boşluğu da böylece doldurulmuş olacak.
KKTC'de ilginç üniversiteler var. Örneğin dün gezdiğimiz Uluslararası Amerikan Üniversitesi, bir tatil köyünde kurulmuş. Öğrenciler de mekandan olsa gerek kendilerini o havaya kaptırmışlar. Ortam
MİLLİYET'in başlattığı "Haydi Güneydoğu'ya" kampanyası devam ederken, YÖK de "Haydi Kıbrıs'a" dedi ve kendimizi bir anda Gazimagosa'da bulduk.
Türkiye'nin uluslararası boyutlardaki en önemli sorunu: Kıbrıs. Yavru vatanla ilişkiler giderek ivme kazanıyor. YÖK'ün genel kurul toplantısını Lefkoşa'da yapması da KKTC için önemli bir anlam taşıyor...
Ada "kumarhaneler merkezi" mi olacak, yoksa "ilim, bilim yuvası" mı?.. Türkiye'nin resmi politikası KKTC'nin İngiltere gibi bir eğitim adası olması. Bu yüzden eğitime yönelik girişimleri hep destekledi. YÖK'ün son ziyareti de, bu destek zincirinin son halkasını oluşturuyor...
KKTC'de 6 üniversite var. 7'ncisi de yakında açılacak. KKTC'deki her on kişiden biri üniversite öğrencisi. Adaya en büyük ekonomik canlılığı çoğu Türkiye'den gelen bu öğrenciler sağlıyor.
En eski ve en büyük üniversitesi Doğu Akdeniz 10 bin öğrencisi var. Onu Yakın Doğu, Girne Amerikan, Lefke Avrupa, Uluslararası Amerikan ve Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi izliyor...
&nb