Kabahatli kim?..

24 Nisan 1998

       DEVLETİ yönetenler, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle dün yine çocuklarımızı ne kadar çok sevdiklerini uzun uzun anlattılar. Onlar mı farklı ülkede yaşıyor, yoksa biz mi, anlayamadım. Meğerse çocuklarımız için neler yapılmış, neler yapılacakmış da haberimiz yokmuş!..
       Bugün Türkiye'de okuma çağında olup da okula gidemeyen 10 milyon çocuk var. Anayasa gereği zorunlu olmasına karşın yüz binlercesi ilköğretim olanaklarından bile yararlanamıyor. Bebek ve çocuk ölümlerinde her yıl rekorlar kırıyoruz...
       Bütün bunlar bir yana, bilerek ya da bilmeyerek, çocuklarımıza en büyük kötülüğü yapanlar kimler biliyor musunuz? Maalesef Anayasa gereği onları her türlü zararlardan koruması gereken devlet ve "onlar bizim canımız" diyen anne, babalar...
       İşte her gün çok sayıda örneğine şahit olduğumuz bir olay:
       Baba aydın bir öğretmen, anne de ev hanımı. Çocukları süper. Üniversite hazırlık kursları için dershane dershane dolaşıyorlar. İndirimlere rağmen, altından kalkamayacakları ücretler

Yazının Devamı

Onlar bizim geleceğimiz

23 Nisan 1998

       HEMEN hemen her gün, her adımda Atatürk'ün büyüklüğünü anımsatan bir şeyler çıkıyor karşımıza. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı da bunlardan biri. Dünya üzerinden bir başka ülke gösterin ki, çocuk bayramı olsun. Bulamazsınız. Çünkü onların Atatürk gibi bir liderleri yoktu...
       Çocuk ve gençlerin, bir ülkenin geleceği olduğunu onun gibi iyi gören çıkmadı. Ata'nın büyüklüğünü gösteren bir başka örnek 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı. Atatürk çocukları olduğu gibi gençleri de geleceğin mimarları olarak gördü ve ülkenin geleceğini onlara emanet etti.
       Çocuklarımızdan bazıları bugün yine beş - on dakikalığına da olsa Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Başbakan, bakanlar, valiler ve belediye başkanlarının koltuklarına oturacak. Bu arada hazırladıkları icraat planlarını açıklayıp isteklerde bulunacaklar. Görünürde çocukça bir etinlik gibi değerlendirilse de, temelde çok önemli mesajlar veren bu uygulama, Türk toplumunda çocuğa verilen önemin göstergesidir.
       Türk toplumunda, Cumhuriyet'in ilk yıllarına gelinceye kadar, çocuğun adı yoktu.

Yazının Devamı

Gençler ne düşünüyor?

22 Nisan 1998

       TELEVİZYONLAR artık günlük yaşantımızın bir parçası haline geldi. Onunla yatıp onunla kalkıyoruz. Her ne kadar politikacılar gibi sürekli olarak sempatilerini yitirseler de, onlardan vazgeçemiyoruz...
       Televizyon yayınları konusunda çok değişik anketler yapılıyor. Her birinden de farklı sonuçlar çıkıyor. İşte bunlardan biri de Beyoğlu Anadolu Kız Meslek Lisesi tarafından gerçekleştirilmiş. İz adını taşıyan sevimli dergilerinde de bu ankete yer vermişler. Bravo öğrencilere.
       Yazının başlığı: "TV'de şiddet ve reklam bombardımanı bezdiriyor."
       Önceki akşam Star'da Eşkıya'yı izlemek için televizyon başına oturanlar, öğrencilerin tespitlerinin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Sinemada izleyemeyenler için Eşkıya'nın televizyonda yayınlanması önemli bir fırsattı. Ama, Eşkıya'dan çok, reklamları izlediler. Sanki filmin adı, "Reklam Arası Eşkıya" idi...
       Öğrencilerin ısrarla dikkat çekmek istedikleri konulardan biri de, bizim aylardır üzerinde durduğumuz "TV'de şiddet". Bu konudaki

Yazının Devamı

Fizik de sevilebiliyormuş!

21 Nisan 1998

       TÜRKİYE'de güzel şeyler de oluyor. Bunlardan biri de dün Adana'daydı. İlk ve ortaöğretimde fen ve fizik eğitimi tartışıldı. Fizikçilerin böylesine duyarlı bir kitle olduğunu, bir vakıflarının, dergilerinin ve kendilerini sürekli yenileyen hizmet içi kurslarının bulunduğunu öğendim. Sevindim. Keşke diğer öğretmenler de bu kadar mesleklerine sahip çıkabilseler diye iç geçirdim.
      Türk Fizik Vakfı tarafından, Çukurova Üniversitesi'nin ev sahipliğinde gerçekleşen Fizik Kongresi'nde Fizik öğretiminin sorunlarının yanı sıra, genel eğitim porblemleri de uzun uzudayı ele alındı. Sempozyum bugün de çeşitli oturmlarla devam ediyor.
       Benim katıldığım panelde okullarda fen ve fizik öğretiminin sorunları tartışıldı. ODTÜ, Boğaziçi, Çukuroava Üniversitesi'nden öğretim üyeleri ile MEB'den yetkililer vardı. Gerek sabahki bilgilendirici oturumlarda, gerekse öğlenden sonraki tartışmalarda çarpıcı noktalar ele alındı. İşte onlardan bazılar:
       . Ders kitaplarında büyük sorun yaşanıyor. Çok yanlış var. Öğrencinin ilgisini çekmiyor. 8 yıla yönelik kitaplar

Yazının Devamı

Kendimizi kandırıyor muyuz?

20 Nisan 1998

       CUMHURBAŞKANI "Demirel", cumartesi günü 2. Bilim Şenliği'nin açılışında söylediklerinin inandırıcılığından şüphe etmiş olacak ki, "biz burada kendimizi mi kandırıyoruz"? deme gereğini hissetti.       Pek çok kişi gibi ben de oğlumla birlikte büyük bir heyecanla Bilim Şenliği'nin açılışına gittim. Uzun uzun anlatmaya gerek yok. Sonuç tam bir felaket. Ortada hazır olan bir şey yok. "Ancak üç - beş gün sonra tam anlamıyla hazır hale gelir" dediler. O halde niye açıldı? Cumhurbaşkanı, kurdele kesmekten öte detaylarla niye hiç ilgilenmedi?        Evet Sayın Demirel, hem kendinizi, hem de bizi kandırıp duruyorsunuz. Sizi televizyondan izleyenlerin detaylardan hiç haberi olmuyor. Eminim sizin de olmuyor. Sizin için önemli olan kameralar. Kurdeleyi kesip, bir de nutuk attınız mı, göreviniz tamamlandı sanıyorsunuz. Günde 8 - 10 etkinliğe katılacağınıza zamanınızı biraz da detaylara ayıracak şekilde planlasanız çok daha iyi olmaz mı?..       Cumhurbaşkanı'nın açılışlarda bir görünüp, hemen kaybolması moral açısından inanın yarardan çok zarar getiriyor. Dört

Yazının Devamı

Lise 1'ler dikkat!

18 Nisan 1998

       MİLLİ Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay'ın inadı yüzünden 25 bin lise 1 öğrencisinin, aktif öğrencilik hayatı sona erdi. Tek hataları, sınıfta kalmaktı...
       Eğer her hata yapan kapı önüne konulsaydı, şu anda Türkiye'yi yönetenlerin hiçbirinin o makamlarda oturmamaları gerekirdi. Ama söz konusu öğrenciler olunca, tepelerine biniliyor, sokağa atılıyor...
       Milli Eğitim Bakanlığı, özellikle Bakan'ın inadı yüzünden, mahkeme kararlarına rağmen öğrencileri okullarına devam ettirmedi. On binlerce aile bu yüzden üzgün, kırgın...
       Öğretim yılının sonu yaklaşıyor. Aynı mağduriyetlerin bu yıl da yaşanmasını istemiyoruz. Geçen yıl, öğretmen, öğrenci, veli ve okul idareleri, öğrencilerinin bu duruma düşmesinden büyük üzüntü duydu. Onlar her zamanki gibi kararın yumuşatılacağını, yapılan sınavların geçerli sayılacağını bekliyordu. Olmadı...
       Şimdi yine aynı sahneler yaşanmasın! Öğrencinin sınıfta kalıp, kalmayacağına politik irade değil, öğretmenler karar versin. Ama sonuçlarını da düşünerek... Öğrenciler de, en kötü

Yazının Devamı

Hangi kolej ?

17 Nisan 1998

       ÖZEL Türk ve yabancı okul başvuruları bu akşam sona eriyor. Ama hala pek çok kimsenin başvuruların başladığından haberi bile yok. Kaçıncı sınıf öğrencileri sınava katılacak, o bile tam anlaşılmış değil. Bugüne kadar 5. sınıf öğrencileri giriyordu. Oysa şimdi 8. sınıflar yarışacak ama, iyi duyurulmadığından olsa gerek onlar da farkında değiller. Gerçi olsa ne olacak? Başvurular beşe mi katlanacak hayır. Sadece biraz daha artar o kadar...
       Anadolu liseleri ve kolejlerde yeni dönem, sorunları da beraberinde getirecek. Örneğin yabancı dil konusu, ilköğretimden liseye geçiş, dershaneye kaçış nasıl halledilecek? Hala açıklığa kavuşmuş değil.
       Hele hele ücretler, giderek caydırıcı boyutlara ulaşıyor. Devletin de, özel okul sahiplerinin de, eğitimi bir kazanç kapısı olarak görmesi, ücretlerin her yıl ikiye katlanmasına neden oluyor. Enflasyonun böylesine tırmandığı bir ortamda, ücretlerin aşağı çekilmesi için özel okul sahipleri, Ankara, İzmir ve Mersin'deki kolejleri yakın incelemeye alabilir, devlet de vergi oranlarında indirim yapabilir. Yoksa bu okullara giden öğrenci sayısı

Yazının Devamı

Eğitim 2000?..

16 Nisan 1998

       EĞİTİM ve öğretim dar kalıplara, ideolojilere, teknolojik saplantılara ve çıkar hesaplarına sığmayacak kadar ciddi bir olay. Birey açısından olduğu kadar, toplumsal açıdan da eğitilmiş insan gücü, bir ülke açısından en büyük değer.
       Bilim ve bilim adamları nadide bir çiçek gibidir. Sadece paraya değil, özgür ve saygın ortama, her şeyden de önemlisi zamana ihtiyaçları vardır. Şipşakçı anlayış onlara göre değildir. Koruyucu, kollayıcı, teşvik edici bir yaklaşım ararlar...
       Türkiye bilim ve teknolojiyle çok geç tanıştı. Üretmekten çok, transfer etti ya da kopyaladı. AR - GE laboratuvarları son yıllarda kurulmaya başladı. Ama, kısa sürede pek çok alanda önemli mesafeler kaydettik. Avrupa kalite ödüllerini alan firmalarımız, dünya devleriyle yarışan markalarımız oldu.
       Eğitimde geldiğimiz nokta ise, kişi başına düşen 3.6 yıllık bir eğitim süresi, yüzde 17'lik yükseköğretimde okullaşma oranı ve sayıları giderek artan çağdaş eğitim kurumları.
       Son günlerde "eğitim 2000" diye bir sürü proje ortalıkta

Yazının Devamı