TÜRKİYE'de bu haftanın en çok konuşulan konusu, kuşkusuz üniversite seçme sınavı ÖSS olacak. Bir milyon 318 bin ailenin gözü, kulağı dün sınav sonuçlarındaydı. Yüz binlercesi sevindi. En azından ikinci basamak sınavı için vize almışlardı. 700 binden fazlası ise, maalesef bu yarıştan koptu. Hayallerinin gerçekleşmesi bir başka bahara kaldı.
Onlardan biri olmak gerçekten çok zor. Dün pek çoğuyla telefonda görüştük. Teselli etmeye çalıştık ama nafile. Ateş düştüğü yeri yakıyor...
Her şeyden önce ÖSS ve ÖYS'nin bir sıralama sınavı olduğunu hatırlattıktan sonra, bazı ilginç analizler yapmak istiyorum:
Söz konusu sınavlar öğrencilerin başarılı ya da başarısız olduğundan çok, sıralama yapıyor. Örneğin, adayların tamamı 100 üzerinden 100 puan alsa bile, ÖYS sonunda bir milyondan fazlası yine elenecek. Çünkü kontenjan yok. Yani kazanan çalışkan, kaybeden başarısız demek çok zor. Örneğin şampiyon öğrencilerden Burak Bal ile Onur Kaya'nın puanları aynı. Her ikisi de 179.696 puan aldı. Aynı şekilde aşağılara indikçe aynı puanı alan öğrenci
ATETÜRK ve arkadaşları, Cumhuriyet'in ilanından hemer sonra, modern Türkiye için atılıma başlarlar. Öncelikli konularının başında eğitim gelir. Tevhid - i Tedrisat Kanunu ile, önce tüm okulları tek çatı altında toplayarak medreselerin karanlığından kurtulurlar, ardından da harf inkılabı ile çağdaş eğitim standardını hedef alırlar.
Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin olanakları sınırlıdır. Anadolu'yu bir ağ gibi saran yabancı misyoner okulları da rahatsızlık vermeye başlar. Okulları kapatmak ya da gidişi önlemektense onların karşısına daha iyi eğitim veren özel eğitim kurumları açma fikri doğar. Türk Eğitim Derneği (TED) 70 yıl önce işte böyle bir arzuyla, eğitime gönül verenlerin desteğiyle, Ankara'da kurulur. İlk başkanı İsmet İnönü'dür. Önce Ankara'daki TED Koleji açılır. Ardından da bu yıl 40. kuruluş yıldönümünü kutlayan Zonguldak TED Koleji ve diğerleri gelir.
40. yıl etkinlikleri çerçevesinde verilen "Son Beş Yılda Eğitime En fazla Katkıda bulunanlar" ödülünü almak için hafta sonu Zonguldak'taydım. Her yönüyle farklı bu şirin kentimizi ve TED Koleji'ni yakından tanıma
ÜNİVERSİTELERDE türban konusu eylül ayında oldukça baş ağrıtacağa benziyor. Eğer şimdiden yeterince tartışılmaz ve kamuoyu yetirince bilgilendirilmezse, suni gerginliklere bir yenisi daha eklenir.
Oysa artık yeni öğretim yılında öğrencilerin de, öğretim üyelerinin de, velilerin de beklentisi huzurlu eğitim.
Aslında çok daha önce yapılması gereken şimdi yapılıyor. ÖYS kılavuzlarında, öğrencilere kılık kıyafet yönetmeliği hatırlatılarak, üniversitelere türbanla girilemeyeceği uyarısı yapılacak. Kayıtlar sırasında da türbanlı fotoğraflar kullanılamayacak.
ÖYS'de ise türban konusunda bir sınırlama yok. YÖK Başkanı Gürüz bu konuda "Henüz öğrenci statüsü kazanmadıkları için üniversite giriş sınavlarında bir sınırlama getirmemiz mümkün değil" diyor.
Yeni duruma göre öğrenciler bir tercihle baş başa bırakılıyor. Eğer üniversitede okumak istiyorsan, derslerde kılık kıyafet yönetmeliğine uymak zorundasın. Bunu kabul ettiğini de kayıt aşamasından itibaren göstermelisin deniliyor.
&n
EĞİTİM adına gerçekten sevindirici gelişmeler oluyor. Hemen her gün önemli bir etkinliğin duyumunu alıyoruz. Geçen ay gibi, bu ayın da oldukça yoğun bir gündemi var.
4/8 Mayıs'ta Ankara'da Türkiye İkinci Uluslararası Uzaktan Eğitim Sempozyumu var. Milli Eğitim Bakanlığı'nın ev sahipliği yaptığı sempozyuma dünyanın dört bir yanından uzmanlar geliyor. İşte birkaç konu başlığı:
* Uzaktan eğitimde, (örneğin açıköğretimde) sanal etkileşim.
* Uzaktan eğitimin sosyolojik kavramlarla etkileşimi.
* Uzaktan eğitim teknikleri nasıl uygulanır?
* İnternet bağlantılı ilköğretim okulları için kabul edilebilir kurallar.
* Bilgisayar eğitiminde yeni eğilimler.
İŞADAMLARI okul yaptırmaya başladığından beri törenler, bir şölene dönüştü. ENKA okullarının dünkü açılış ve temel atma töreni de, görkemliydi. Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, iş dünyasının ünlü ismileri ve mini mini öğrenciler, hepsi oradaydı. Hava güzel, söylenenler güzel, yapılanlar daha güzeldi. Eğitim adına sevindik, gururlandık...
İşadamlarının eğitimle tanışması, yatırımlara yönelmesi, iş dünyasındaki kıyasıya yarışı da beraberinde getirdi. Şarık Tara, dün temel atma töreninde, oğlu Sinan'a okul yaptırma vizesini, "Sadece Türkiye'nin değil, dünyanın en iyi okulu" olma koşuluyla verdiğini söyledi. İkinci olmak bize yakışmaz dedi...
Tören öncesinde Suna Kıraç'la sohbet ettik. Koç Lisesi ve Koç Üniversitesi için söyledikleri de farklı değildi. O da "en iyisi"ni istiyordu, onun için gayret ediyordu. Daha önce konuştuğumuz Sakıp Sabancı, Asım Kocabıyık, Feyyaz Berker, Aydın Doğan, Ömer Dinçkök, Kadir Hasve daha pek çok işadamımızın ideali de, kendi isimlerini sonsuza dek yaşatacak okulların "en iyisi" olması.
İşadamlığının
ÜNİVERSİTELER bir ay içerisinde ikinci kez Milli Güvenlik Kurulu'na geliyor. Ağırlıklı konu yine irtica.
İrticai faaliyetlerin eğitim kurumlarını, özellikle de üniversiteleri etkisi altına alması, radikal önlemleri de beraberinde getireceğe benziyor. Örneğin YÖK yasasında ciddi değişiklikler olursa hiç şaşırmamak gerekir.
Mehmet Sağlam'ın YÖK Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı döneminde hem üniversitelerde, hem de diğer eğitim kurumlarında tarikatlar ciddi anlamda kadrolaştılar. Ayrıca yurdışına gönderilen doktora öğrencilerinin çoğu da aynı kesimden seçildi. Aslında kadrolaşma daha eskilere dayanıyor. Bugün Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Demirel, "Dinini iyi bilen hakim, kaymakam, mühendis, öğretmen olsa fena mı olur" mantığı ile ihtiyaç var mı, yok mu demeden açtığı okullarla imam hatip şampiyonu olmamış mıydı?..
Tartışılan konu, insanların dinin gereklerini rahatlıkla yerine getirip, getiremedikleri değil, ülkede rejim değişikliği isteyenlerin, devlet kadrolarını nasıl ele geçirdikleridir.
&nbs
EĞİTİM ve gençlik, yaklaşık 40 milyon kişiyi yakından ilgilendiriyor. Ama maalesef bu durum, ne ülkeyi yönetenlerin ne de medyanın umurunda.
PİAR tarafından gerçekleştirilen Türkiye'nin ilk 'basın okunurluk araştırması'nda da, eğitim ve gençlik yok. Anlayacağınız, araştırmacı ve bazı gazete yöneticileri de, tıpkı politikacılar gibi eğitimi ve gençliği görmezlikten gelmiş.
Oysa sorsanız eğitim de, gençlik de onlar için çok önemlidir. Ama iş onları onore etmeye geldi mi, ara ki birilerini bulasın...
Türkiye'de eğitime ve çocuklarımıza en fazla önem verenlerin başında Milliyet geliyor. Gazeteler içerisinde eğitim ve gençliğe sayfa ayıran bir tek Milliyet var.
Ama nedense Milliyet'in alkışlanacak bu davranışı, diğer gazetelerde böyle bir sayfa olmadığı için görmezlikten geliniyor.
Artı Haber'in bu haftaki sayısında, gazetelerin en çok okunan bölümleri incelendiğinde, Milliyet'in kapak/ilk sayfa/ekonomi/makale/yorum/köşe yazıları, araştırma/bilim/röportaj,
MİLLİYET'in "trafik canavarı"na karşı başlattığı kampanya başarıyla sürüyor. Bu kampanya çerçevesinde ısrarla vurgulanan konulardan birisi, farların gündüzleri de yakılması. Başlangıçta çok komik gibi karşılansa da, gündüz trafiğinde, özellikle otoyollarda gündüz farlarını yakanların sayısı giderek artıyor.
Gündüz farı uygulması pek çok ülkede yıllar öncesinden başladı. Örneğin İsveç'te farlar, direkt olarak kontağa bağlı. Aracınızı çalıştırdığınız anda far da yanıyor. ABD, Kanada ve İsrail bu girişimi ısrarla uygulayan ülkelerin başında geliyor.
Farların gündüz de yakılması, araştırmalarında ortaya kolduğu gibi kazalarda önemli azalmalara neden olmuş. Olmaya da devam ediyor. Kornadan çok daha etkili. Evet, uzağa gitmeye hiç girek yok. Uygulayıcılardan biri de siz olabilirsiniz. Hiç zaman geçirmeden, bugünden itibaren farlarını yakanlar kervanına siz de katılın!
Her ne kadar gülenler, tiye alanlar çıksa da vazgeçmeyin. İsveç'te bizim Türklerden biri anlattı. Otomobiliyle geçen yaz Türkiye'ye gelmiş. Farları yandığı için trafik