Fethullah'ın oyunu

15 Nisan 1998

       YILLARIN röportajcısı Özcan Ercan, bayram öncesinde, MGK raporlarıyla gündeme gelen Fethullah Hoca ile Milliyet için bir röportaj yaptı. Gazetede okuduk...
       Sanıyorum arife günüydü. Televizyon kanalları arasında dolaşırken, bir de ne göreyim bizim Özcan'la Fethullah Hoca'nın röportajı yayınlanıyor. Hoca atıyor, tutuyor, herkese meydan okuyor. Bu arada uzun uzadıya fakirlik edebiyatı yapıp, papyonlu garsonların hizmet ettiği çok katlı bir saray yavrusunda yaşamını sürdürüyordu. Kamera bir yaklaşıyor, bir uzaklaşıyor. Arada bir de Özcan'ı enseden gösteriyordu.
      Özcan'ın deplasmanda olduğu her halinden belliydi. Hoca, ara sıra yanındakilere dönüp söylediklerinin teyidini alıyor ve bozuk plak gibi aynı hikayeleri anlatıp duruyordu.
       İzlerken, B>Milliyet için yapılmış bir röportaj, nasıl olur da Samanyolu'nda yayınlanır diye kafamdan bin tane soru geçti. Öyle bir hava verilmişti ki, Özcan, sanki o röportajı Milliyet için değil, Samanyolu için yapmıştı...
       Araya bayram tatili girdi ve bu arada Özcan yurt

Yazının Devamı

Enflasyon nasıl düşer?

14 Nisan 1998

       Enflasyon, terör, cehalet, trafik ve ardı arkası kesilmeyen kısır siyasi çekişmeler. Türkiye'nin gündemini bunlar oluşturuyor. Liderler, ne kadar iddialı laflar etseler de, ne enflasyon düşüyor, ne de trafik kazaları azalıyor...
       Geçtiğimiz hafta Karne'de, "Kronik hale gelen enflasyon nasıl düşer?" diye ortaya bir soru atmış ve "Siz neler öneriyorsunuz?" demiştik. Çok ilginç öneriler geldi. Emekli Oya Yalçın'ın ki, biraz farklı. O, kafayı milletvekillerine takmış. Sanıyorum, pek çoğunuzun duygularına da tercüman olacak. İşte önerileri:
       1. Milletvekili sayısı 300'e indirilsin.
       2. Maaşları da yarıya indirilsin. Onlar da vatandaş gibi kıt kanaat geçinmeyi öğrensin. Belki o zaman halimizden anlarlar.
       3. Görevlerinden zaman ayırarak düğün, nikah ve açılış törenlerine devletin parasıyla uçmasınlar.
       4. Meclise üç gün, en fazla bir hafta devam etmeyen, çalışmaları akasatan milletvekilleri, 657 sayılı devlet memurları gibi müstafi sayılsın. En azından gelmedikleri

Yazının Devamı

Gençleri kim koruyacak?..

11 Nisan 1998

      ATATÜRK, ülkenin geleceğini, en zinde güç olarak gördüğü gençlere emanet etti. Oysa gençliğin durumu ortada, bırakın ülkeyi kurtarmayı, kendi dertlerine düşmüşler...
       İnsanın aklına şu soru geliyor: Türkiye'yi yıkmak, Atatürk'e ihanet etmek isteyenler, acaba, onun en çok güvendiği kesimi, yani gençleri harcayarak mı, amaçlarına ulaşmak istiyor?..
       Anayasa'ya göre, gençlerin geleceğinden ve her türlü zararlı faaliyetlere karşı korunmasından aileleri kadar, devlet de sorumlu.
       Devleti yönetenlerin uyuşturucuya karşı gösterdikleri duyarlılığı ve genç tıp öğrencisi Kanat'ın göz göre göre ölümünü dün ele almıştık. Bugün ise cehalet" boyutuna değineceğiz. Meşhur 58. maddenin, devletin gençleri zararlı alışkanlıklardan koruyacağına ilişkin ilk bölümünden sonraki ikinci bölümü aynen şöyle: "Devlet, gençleri cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır."       Cehaleti önlemenin en geçerli yolu, gençlerimizi çağdaş eğitim normlarına göre yetiştirmek. Peki bunu yapabiliyor

Yazının Devamı

Uyuşturucuya hayır !

10 Nisan 1998

       Yılbaşı ve bayramlarda artık eskisi gibi abartılı hediyeler gönderilmiyor. Onların yerini anlamlı, anlamlı olduğu kadar da işlevsel armağanlar aldı. Örneğin bazı kuruluşlar bizim adımıza öğrencilere burs vermiş. Benotton gibi. Bazıları da toplumsal konulardaki duyarlılıklarını kitaba, CD'ye dönüştürmüş. Örneğin Raks. Bu örnekleri fazlasıyla artırmak mümkün. Hepsine gönülden teşekkür ediyoruz.
       Raks Eğitim, Kültür ve Sanat Vakfı ile Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu'nun birlikte düzenlediği "Uyuşturucuya Hayır" kampanyası, büyük bir ciddiyetle devam ediyor. Tıpkı "Medyada Şiddete Hayır" kampanyası'nda olduğu gibi.
       Gençlerin düşmanı çok: Terör, uyuşturucu, şiddet, irtica, terör örgütleri, işsizlik, vs... Koruyucu ve savunanları ise, maalesef düşmanları kadar güçlü değil. En büyük savunucu devlet. Anayasa'nın 58. maddesi bakın ne diyor?
      "Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır."
      

Yazının Devamı

Yemek ve anketler

9 Nisan 1998

       Tatil ve gezilerde, gittiğim kent ve ülkelerin mutfağı, televizyonları ve vitrinleriyle yakından ilgilenirim. İlgimin nedeni, yemeği, film seyretmeyi çok sevdiğimden ya da alışveriş çılgını olduğumdan değil, kültürel vitrin özelliği taşımalarıdır.
       Mutfaktaki çeşitlilik, kültürel zenginliğin de bir göstergesi. Bunu yurtiçi ve yurtdışı gezilerinde fazlasıyla hissediyorsunuz. Yemek yemeyi bir karın doyurma olayı olmaktan çıkarıp, damak tadının sonsuz çeşidiyle bir sanata dönüştürenler ile "ayak üstü" cüleri nasıl bir tutabiliriz ki!..
       Mutfak gibi televizyon ekranları da bir ülke için önemli ipuçları veriyor. Haberleri, yarışma programlarını, filmleri, reklamları ve şov programlarını izlediğinizde ortalama bir yargıya varabiliyorsunuz. Bizde olduğu gibi her kanalı, her programı ayrı bir telden çalanlar da, yine önemli bir gösterge. Neyin mi? Şaşkınlığın!..
       Gözleme dayalı üçüncü ilgi alanım ise vitrinler. Birkaç büyük cadde gezdiğinizde, vitrinler size o ülkenin ekonomisinden moda anlayışına kadar pek çok önemli ipuçları verebiliyor.

Yazının Devamı

Medyada şiddet

6 Nisan 1998

       KÜÇÜK Doğan ve arkadaşlarının başlattığı "Medyada şiddete hayır" kampanyası giderek yayılıyor. Önceki gün Kartal'da yine bu konuyu tartıştık. İnsani Haklar ve Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen panelde çok çarpıcı görüşler ortaya kondu. RTÜK üyesi Mehmet Doğan "ekran karartmanın" şiddete karşı, şiddetle cevap vermek olduğunu, dolayısıyla "karartma"ya karşı olduğunu söyledi. İlginçti. Peki, o zaman ekranlar niye kararıyordu? Varılan ortak nokta: TV yöneticilerinin sorumsuzluğu, izleyicilerin duyarsızlığı ve yeniden gözden geçirilmesi gereken yasalar.
      "Kuran'da Çocuk" kitabının yazarı Prof. Dr. İbrahim Canan'ın da ilginç tespitleri vardı. Batı toplumunun çocuğa yaklaşımı, terbiyesi ve eğitimi ile Kuran'ı Kerim'deki çocuk kavramının birbirine çok benzediğini vurguladı. Giderek artan şiddetin sorumlusu olarak yalnızca medyayı suçlamanın yanlış olduğunu; şiddeti besleyen unsurlar arasında aile ile fiziki ve sosyal ortamında etkili olduğunu anlattı.
       Canan, bağıran çocuğa daha çok bağırarak susturmaya çalıştığımızı, çocuğun temiz hava ve gıda kadar sevgiye de

Yazının Devamı