Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Vural Savaş’ın yeni kitabının adı: Hukuk ile Aldatmak. Yaşar Nuri Öztürk’ün son kitabının adı da Allah ile Aldatmak’tı. Benzeri kitapların ve icraatların sayısı o kadar çok ki!
Aslında şu anda Türkiye’nin en büyük sorunu güvensizlik. Ve hemen ardından da iletişimsizlik geliyor. Kimsenin kimseye güveni kalmadı. En doğrular bile yanlış algılanıyor. Biri bir şey dediğinde, istediğinde ya da yaptığında hemen öküzün altında buzağı aranıyor. Niye yaptı? Mutlaka bir çıkarı vardır. Niye istedi? Mutlaka karşılığında bir şey isteyecektir. Niye verdi? Kim bilir neyi götürdü de bunları da sus payı olarak veriyor...
Ama hem Savaş’ın hem de Öztürk’ün kitabında çok çarpıcı tespitler var. Okuyanı şoke ediyor.
Allah ve hukuk, bırakın aldatma amacıyla kullanmayı, tartışması dahi abes konular. Ama üzerine kitap bile yazılacak kadar malzeme çok.
İşte bu yüzden Cumhurbaşkanı’ndan sokaktaki vatandaşa kadar hemen herkesin bu konuyu yeniden düşünmesinde sonsuz yarar var. Bir önceki Genç Bakış’ta bir öğrenci “Demokrasi ile bizi kandırıyorlar“ diye bangır bangır bağırıp farklı arayışlar içerisine girilmesi gerektiğini savunuyordu. Demokrasi dışındaki arayışlara bizim programımızda yer yok deyip sözünü kestiğimizde tepkiler oldu.
Gelinen nokta işte bu. Elbette sosyologlara büyük görevler düşüyor. Ama topluma yön verenlerin de irdelemesi gereken çok şey var!..

Eğitim ile aldatmak
Hemen her konuda yaşanan hayal kırıklıklarının en büyüğü, eğitim konusunda yaşanıyor. Çocuklara, öğrencilere, gençlere bugüne kadar hep ne dedik: Okuyun, çalışın, başarılı olun, meslek edinin, çıtayı hep daha yükseklere çıkarın.
Yetmedi. Çocuklara bırakılacak en iyi mirasın eğitim olduğunu söyledik. Eğitimin insan yaşamını değiştiren en önemli argüman olduğunu kafalarına kazıdık. Peki ne oldu?
Şu anda işsizlik oranının en yüksek olduğu kesim, okumuşlar. Yani üniversite mezunları.
OKS’yi, ÖSS’yi, KPSS’yi ve daha onlarca sınavı aşmak için öylesine büyük mücadeleler vererek dirsek çürüttüler ki, onlara ne sunsak azdı. Ama onları işsizliğe mahkûm ettik. Yüz binlerce öğretmen işsiz, on binlerce mühendis iktisatçı, hukukçu ve daha niceleri işsiz.
Şimdi haklı olarak soruyorlar:
Hani okursak, başarılı olursak her şey çok daha iyi olacaktı?..
Kutsal kavramları ve bazı kurumları tartışmalı hale getirmek, hele hele kandırmanın aracı olarak kullanmak, ihanetlerin en büyüğüdür.
Güvenirlik anketlerinde tüm değerler altüst olmuş durumda. Kimse artık neye inanacağını, kime güveneceğini bilmiyor. Bilse de canı gönülden savunamıyor. Çünkü onların da kafası karışık.
Bu konuda yaşanan kaosunun en kötü yanı ise bu konudan şikâyetçi olanların, güven duygularını daha da örselemeleri. Siyasetçiler arasındaki diyaloğa bakın. Birbirlerini yıpratmaya çalışırken, aslında bindikleri dalı kesiyorlar. Ama farkında bile değiller. Medya için de aynı şey geçerli. Ve maalesef üniversitelerdeki hava da giderek bu yöne kayıyor.
Sonuç: Siyasete, medyaya, üniversiteye ve daha pek çok kuruma duyulan saygı erozyona uğruyor.
Can alıcı soru ise şu: Bu durumun kime ne yararı var?..
Belki de ille de birileri bu noktaya gelmemizi istiyor. Ya da aymazlığımız. Adını artık siz koyun...
Öğrenci öğretmenine, seçmen politikacısına, okur gazetesine, sanık yargıcına, seyirci takımına, yolcu kaptanına güvenmek zorunda. Aksini düşünmek tüm değerleri altüst eder. Ediyor da.
Evet, ortada çok derin sorunlar var. Ama tüm bunlar aşılamayacak sorunlar değil. Atatürk de sorgulanıyor. Sorgulanmasın mı? Elbette sorgulansın. Onlara duyulan saygı ve güveni yitirtmeden.
Özetin özeti: Reytingci televizyoncular gibi hemen herkes yapılması gerekenden çok vitrin ve skor için rol çaldı. Ama geriye dönüp baktıklarında hiç kimse bu durumdan memnun değil. Ve eminim artık herkes güven ve saygı arıyor...