Domuz gribine yönelik aşı kampanyası görünen o ki sadece bizde “fiyasko” ile sonuçlanmadı. Dünyanın pek çok yerinden benzer sinyaller geliyor.
Stratejik hatalar hemen her yerde aynı. Yaratılan korku ve ille de olun baskısı, ticari kaygıları da beraberinde getirdi. Öğretmenler ve doktorlar aşının gerekliliğine inandırılamayınca da gerisi gelmedi.
İşte bu yönde Fransa’dan gelen bir mail:
“Fransa’da görevli bir öğretmenim. Çocuklarımın Grip A olması için dün aşı formu gönderdiler. Bize gelen formlarda da Türkiye’dekiler gibi aynı şeyler yazıyordu, kafamız karıştı, doktorumuza gittik, kesinlikle vurulmamamız gerektiğini belirtip aşının yan etkilerinden bahsetti. Ve daha önemlisi aşılamanın burada yüzde 4’lerde kaldığını, doktorların yüzde 90’ının aşıya karşı olduğunu belirtti. Anlayacağınız, kafa karışıklığı sadece Türkiye’de değil, burada da devam ediyor.”
Almanya ve daha pek çok Avrupa ülkesinde de durum farklı değilmiş.
Umarız, bu konuda da Yalancı Çoban hikâyesi yaşanmaz.
Bilindiği gibi çoban, birkaç kez köy kahvesine soluk soluğa gelip, sürüyü kurtlar bastı, hepsi tehlikede diye herkesi seferber edip, dağa götürdüğünde, telaşları fos çıkmış. Günün birinde gerçekten felaket yaşandığında ise tüm çağrıları cevapsız kalmış...
Şimdi gripte de aynı durum söz konusu. Kuş gribi nedeniyle neredeyse bütün kümes hayvanları ve o canım kuşlar, güvercinler bir bir yok edildi. Arkası gelmedi. Şimdi de milyonlarca kişi ölecek dendi, yine bir şey yok gibi. Artık çok önemli bir salgın uyarısı yapılsa da ciddiye alınacağını hiç sanmıyorum. Bu yüzden ileriye yönelik analizler yapılmasında sonsuz yarar var...
Katsayı kandırmacası
YÖK katsayılarla ilgili olarak kafa karıştırmaya devam ediyor. Yeni düzenleme yapacakmış! O da muhtemelen yine yargıdan dönecektir. Çünkü aynı gerekçeler söz konusu olacak.
Oysa bu konu YÖK’ün çözebileceği bir konu değil. MEB bünyesinde çözülmeli. İsteyen herkesin, istediği yere girebileceği bir sınav sistemi yani katsayıların sıfırlandığı bir sistem, umut tacirliğinden başka bir şey değildir. Ama eğer lisede, okul ve alan değişikliği serbest hale getirilirse, öğrenci dershaneye bağımlı hale getirilmekten kurtarılır ve daha eşit koşullarda yarışma olanağı ortaya çıkar. Tabii eğer adil bir çözüm isteniyorsa!
1998’de getirilen katsayı dayatmasının en çok eleştirdiğimiz yanı, yeni sistemin mevcut öğrencilere de uygulanmasıydı. Oysa bu tür sistem değişiklikleri yeni öğrencilere uygulanmalı. Şimdi yine aynı dayatma yapılmaya çalışılıyor ve bu da büyük tepkilere neden oluyor. İşte hemen her gün yüzlercesi gelen mail’lerden biri:
“Lise son sınıf öğrencisinin velisiyim. Kızım GSL 12. sınıfta. Bence bu yeni katsayı sistemi seneye (2010) liseye başlayanlar için geçerli olmalı. Şurada 120 gün kala bunların olması doğru değil. Kızım 4 yıl boyunca, okul başarı puanlarını yükseltebilmek için yaz sınavlarına girdi. Çok çaba harcadı. Şimdi bütün bunların yok sayılması, ne derecede doğru olur?
İmam hatip ve meslek liseliler katsayısını bilmeden mi o okullara girdiler?
Yeni sistem, Danıştay’dan döndü. YÖK gene hazırlanıyor. Bu durum, sınava canla başla hazırlanan çocuklar ve kızım için çok acıtıcı oluyor. Her gün eve zaten ÖSS stresiyle gelirken, bir de buna katsayı değişikliklerin eklenmesi hiç de hoş değil.”
Yukarıdaki yakınmadan da anlaşıldığı gibi, maçın son beş dakikasında kuralların değiştirilmesi, gerekçesi ne olursa olsun doğru değildir. Yüzde 100 haklı iken, haksız duruma düşülür. Eski mağdurlar kurtarılırken, yeni mağdurlar yaratılır.
Eğer amaç siyasi değil pedagojik ise öğrencilerin sadece bir bölümü değil tümü düşünülmelidir. Meslek lisesi öğrencileriyle bugüne kadar çok oynandı. Ne olur artık buna bir son verilsin ve mutsuzlar kervanına yenileri eklenmesin...
Özetin özeti: Türkiye bir uçtan öteki uca gitmekten ne zaman kurtulacak?..