O kadar çok üniversite açıldı ki, akademisyen sıkıntısı had safhada. YÖK, yeni kurulan üniversitelere öğretim üyesi yetiştirme zorunluluğu getirmediği için devlet üniversitelerinin içi adeta boşaltıldı. Sadece birkaç profesörlü üniversiteler var. Peki, bu vahim durum nereye kadar gidecek? Akılcı bir yol haritası ortaya koyan da maalesef yok.
Bu konuda uzun süredir dile getirilen farklı bir öneri var. Belki kişisel, belki de ihtiyaca yönelik. Paralı askerlik kapsamında değil, asker öğretmenlik gibi değerlendirilebilir. İşte öneri:
Kürsüde askerlik
- Erkek akademisyenlerin yaşamında askerlik büyük dert; önemli bir kısmı doktoralarını bitirdiklerinde 30’lu yaşlarının ortalarına geliyor. Bu yaştan sonra 20 yaşındakilerle birlikte aynı koşullarda askerlik yapmak fiziksel olarak da zorlaşıyor
- Askerlik, akademik çalışmaları önemli ölçüde kesintiye uğratıyor. Zira kışlada çalışmak mümkün değil; dönüşte de intibak problemleri dahil birçok sorun yaşanıyor.
- Akademisyenler, çeşitli nedenlerden dolayı tezlerini bitirmeden askere gitmek zorunda kaldıklarında da, mesleği sürdürmeyi zorlaştıran bir sürecin içine giriyorlar.
- Akademisyenlerin bir kısmı ise yardımcı doçentliğini alma şansını yakalar yakalamaz askere gidiyor. Halbuki bu bilim insanları yeni dersler açarak birikimlerini öğrencilerine aktarabilecek potansiyele sahipler.
- Askerlik “vatana hizmet” olarak düşünüldüğünde, kanımca akademisyenlerin ülkelerine en büyük hizmetleri -tıpkı askerliğini doktor olarak yapan uzmanlar gibi- görevlerini ihtiyaç duyulan birimlerde yapmalarıdır. Böylece kadro problemi yaşayan üniversiteler önemli ölçüde rahatlayacaktır.
Kafaları karıştırdı
Hemen her konuda kamplara ayrılmaya hazırız. Atılan her adımı destekleyenler kadar, karşı çıkanlar da var. Tıpkı MEB’in yayımladığı yeni atama ve yer değiştirme yönetmeliğinde olduğu gibi. Öğretmenler bir yandan yılan hikâyesine dönen sözleşmeli öğretmenleri kadroya geçirecek yasanın hâlâ TBMM’ye gelmemesini eleştirirken, öte yandan da yeni yönetmeliğe teşekkür ve tepki yağdırıyorlar. İşte bazı satır başları:
- 2010 affına onay veren ve bu konuda üstün çaba sarf eden, emeği geçen tüm bakanlık yetkililerimize ve sendikalarımızın değerli yöneticilerine şükran ve teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Ama öğretmenlerin hepsi böyle düşünmüyor. İşte karşı çıkanlar:
Adaletsizlik getirdi
* Bu yönetmelik eski yönetmeliğe göre birtakım değişiklikler ve yeniliklere imza attıysa da bir takım hassas noktalarda çok büyük ve derin adaletsizlikleri de beraberinde getirdi.
Zorunlu çalışma yükümlülüğünün her ne kadar yönetmeliğin yürürlük tarihi olan 06.05.2010’dan önce atananlar bakımından muafiyet getirmiş olsa da, ilk defa ya da zorunlu yükümlülüğünü yerine getirmek üzere zorunlu hizmet bölgelerine atananların zorunlu çalışma yükümlülükleri kaldırılmış olmasına rağmen, bulundukları ilde çalışmaları gereken 3 yıllık süreyi doldurmayanların serbest bölgelere yer değiştirme isteğinde bulunabilmelerine imkân tanınmamıştır.
- 2006 şubat atamasıyım. Geçen 29 Mayıs 2009’da 2 kere çekilen şaibeli bir kurayla zorunlu kapsamında memleketimden 21 saat öteye atıldım. Üstüne üstlük hemen ardından bizimle bir göreve başlayıp bizden daha yüksek puanlılardan bile yerinde kalanlar, ataması 2010’a bırakılanlar olduğunu öğrendim. Hemen ardından da muafiyet haberleri gündeme geldi. 1 yıldır yeni yönetmeliği sabırla bekledim. Çıkan yeni yönetmelikte ilinde 3 yılı doldurma şartı konularak buraya mahkûm edildiğimi öğrendim, hem de ataması bu yıla bırakılanlar yerlerinden muaf edilmişken!
‘Değişiklik istiyoruz’
Yönetmelikte sıkıntı oluşturacak olan ve acil olarak çözülmesi gereken konu konular:
1. Şu an zorunlu hizmette olup aftan faydalanacaklara tayin hakkının açıkça verildiğini belirtecek geçici bir madde.
2. Özür durumu yer değiştirmelerde il emri uygulamasının olmaması.
3. İl içi tayinlerde sıraların çalıştırılacağına dair bir hüküm bulunmaması.
Özetin özeti: Başta çocuklarından ayrı öğretmen anneler olmak üzere tüm annelerin, Anneler Günü’nü canı gönülden kutluyoruz.