Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Okullarda o kadar çok abuk sabuk şey öğretiyoruz ki öğrencilere hayata dair neredeyse hiçbir şey vermiyoruz. Oysa, eğitimin birinci amacı, kişileri karşılaştıkları sorunları çözebilecek donanıma sahip hale getirmektir.
Ne iyi bir yurttaş yetiştirebiliyoruz ne de kendisine yeten insanlar. Çocuklarımızı test manyağı, ülkemizi de sınav cumhuriyeti haline getirdik.
Cumhurbaşkanından sokaktaki vatandaşa kadar eğitim sisteminden memnun olan tek kişi bulmanız mümkün değil. Dershanelerin kapatılması, yeni arayışlar içerisine girilmesi, sınav sistemleri ve Milli Eğitim bakanlarının sürekli değişmesi hep bu yüzden...

Yeni hükümet!
Yeni Başbakanımız önceki gün Yeni Türkiye Manifestosu’nu açıkladı ve 9 maddelik bu manifestoda maalesef eğitim yok!..
Hepimiz de çok iyi biliyoruz ki evet, o 9 maddenin hepsi de çok önemli ama çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği, dolayısıyla eğitim hepsinden çok daha önemli.
Ve bunu herkesten çok daha iyi hem bir hoca hem de bir baba olarak yeni Başbakanımız bilir...
Bakalım onun döneminde, eğitime yönelik sıkıntılar daha mı artacak, yoksa yeni bir vizyon mu getirilecek, hep birlikte göreceğiz!..

Boğulan boğulana
Ajans Press, son günlerde giderek artan boğulmalarla ilgili ilginç bir derleme yapmış.
Çarpıcı, hem de çok çarpıcı. İsterseniz gelin önce ona göz atalım ve daha sonra eğitim sistemimizi ve hedeflerini tekrar masaya yatıralım:
“Son 6 yılda 4 bin 700 kişinin boğularak hayatını kaybettiği raporlanan Türkiye’de 2014 yaz sezonu da farklı geçmedi. Yine çocuklarımız, gençlerimiz boğuldu.
3 tarafı denizlerle çevrili bir ülkede yaşayanların suyun tehlikelerine karşı donanımlı ve bilgi sahibi olması beklenirken, yaz aylarını boğulma haberleriyle geçiriyoruz.
‘RİP’ akıntısı yazan tabelaların ne anlama geldiğini bilmiyoruz ya da bilsek bile umursamıyoruz.
Mayıs ayı başından itibaren Türkiye genelinde 4 ayda 2597 adet boğulma haberi yayımlandı.
Özellikle Adana, Bursa ve Karadeniz yerel medyası maalesef boğulma haberlerine sıkça yer vermiş.
Serinlemek için denize, göletlere, kanallara giren çocuklar, gençler hatta yaşlılar hayata veda etmiş.
Boğulmaların yüzde 95’i tedbirsizlik ve bilinçsizlikten kaynaklanıyor.
Ölümlerin en büyük sebebi tehlikeli bölgelerde suya girmek.
Tabelalar ile ‘Burada yüzmek tehlikelidir’ yazmak yeterli olmuyor.
Boğulanı bilinçsizce kurtarmaya koşanlar da sulara kapılıp hayatını kaybediyor.
Çok iyi yüzücülerin bile başa çıkamayacağı tehlikeleri bilmek, önlemler almak gerekiyor.
Bu yaz, sorunun farkında olan yerel yönetimlerin, kayda değer girişimleri olmamış değil...
Karadeniz sahillerinin belediyeler tarafından cankurtaranlarla doldurulması, Bartın Emniyeti’nin halka ve turistlere “akıntıya karşı yapılacaklar” broşürleri dağıtması, AFAD (Afet ve Acil Durum) il müdürlerinin yerel medyadan uyarıları, hatta Adana’da valiliğin ‘yasağa rağmen’ kanala girenleri helikopterlerle tespit edip para cezası uygulaması dikkat çekici bölgesel girişimler arasında.
Ancak çözüm çok daha ulusal bir bilinçlendirme kampanyası ve eğitimle sağlanacak gibi.
Kamu spotları başlangıç olabilir.
Hatta ilköğretimde yer alacak bir eğitimle bilinçlendirme, ölümlerin azalmasına, kronikleşen boğulma sorunumuza daha etkili çözüm sağlayacak gibi gözüküyor...”

Eğitim şart!
Dünyanın bir başka ülkesinde bu kadar boğulma olayı yaşanıyor mu? Hiç sanmam. Yaşanıyorsa da demek ki onlar bizden daha da vahim durumdalar!
Eğer ille de medeni bir ülke olma kriterleri aranıyorsa, böylesine sudan ölümler de işte o kriterlerden biridir.
Eğer bir ülkede 6 yılda 5 bine yakın boğulma vakası yaşanıyorsa, ben o ülkeye medeni bir ülke demem...
Üç tarafı denizlerle çevrili ve içerisinde de irili ufaklı binlerce göl ve göletin olduğu bir ülkede, yüzmeyi bilmiyor ve hâlâ balık yemiyorsak, yetiştirilme sistemimizde bir sorun var demektir...
Çocukların kafasını üç gün sonra unutacakları anlamsız bilgilerle doldurmak yerine önce hakkı, hukuku, demokrasiyi, ağacı, kuşu, yüzmeyi, tamir etmeyi, ağlayıp sızlama yerine çözüm üretmeyi öğretsek sanki çok daha doğru bir iş yapmış oluruz...
Özetin özeti: Eğitimi, bilimi, her şeyden önce de insanı ne zaman ciddiye alacağız?..