Her yeni yıl, beraberinde yeni beklentiler getirir. Hele bir önceki yıl çok da sevimsiz geçtiyse.
2009 pek çok alanda, pek çok kişiye göre sevimsiz bir yıldı. Buna karşın 2010 beklentileri, sanki daha en başından çok pozitif. Umarız öyle de gerçekleşir.
2009’daki en önemli değişim, eğitim tarihimizde bakanlık koltuğuna ilk kez bir kadının oturuyor olmasıydı. Ama sorunlar dağ gibi olmasına karşın, o, eğitimin çok uzağındaydı. Umutla konulara vakıf olması beklendi. Hâlâ da bekleniyor!..
MEB’de durum böyle de YÖK’te farklı mıydı? Alın birini vurun diğerine. Acemilik ve donanımsızlık orada da başroldeydi.
Başkan Özcan’ın ağzından çıkan her söz, daha önceki yıllarda olduğu gibi, yine tartışmaları da beraberinde getirdi.
TÜBİTAK’ta da fazla bir şey değişmedi. Laf çok, icraat ise yoktu. Rakamlar temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp bir daha sunuldu. Ama konulan hedeflerin yanına bile yaklaşılamadı.
Öğrenci, öğretmen, veli mutsuzluğu ise artarak devam etti. Bir dokun bin ah işit dönemi, yerini bir dokun yüz bin ah işit dönemine bıraktı.
ÖSYM’nin kafası ise bugüne kadar hiç olmadığı şekilde karışıktı. Her ne kadar YÖK’ten kaynaklanan nedenlerle de olsa, eskiden bir duruşu vardı. Şimdi o da bir uçtan diğerine savruluyor.
Siyasetin, siyasetçilerin eğitime bakışı hep şaşıydı. 2009’da da aynen devam etti. İktidar ak dese, muhalefet kara diyor. Alınan kararlar da, alışılageldiği gibi akademik ve pedagojik olmaktan çok, politikti.
Katsayı ve atamalarda olduğu gibi, önemli konularda son noktayı yine hep yargı koydu. Yeni bir karar alındığında, ilk yorumlar, getiri ve götürülerinden çok, yargıdan döner mi, dönmez mi şekline dönüştü.
Şimdi bu çerçeveden baktığımızda, 2010’daki beklentiler neler bir de onlara göz atalım. Ve gerçekleşmesi için tüm samimiyetimizle, taşın altına elini koyacaklara başarılar dileyelim.
En çok istenenler
2010’a ‘yirminin yarısı on” mantığıyla bakıp, ne isterseniz yarısından fazlasını beklemeyin diyenler var. Öyle bile olsa bir kazanç sayılır. İşte eğitim dünyasının beklentileri:
- Oldubittiye getirilerek kaldırılan şubat ayı öğretmen atama döneminin son kez de olsa yeniden getirilmesi.
- Eğitimde vekâlet dönemi sonlandırılarak, kadroların gerçek sahiplerine verilmesi.
- Sınav sistemlerine son noktanın konulması.
- Ücretli, sözleşmeli, vekil öğretmenlik uygulamalarına son verilmesi. Sözleşmeli öğretmenlerin, söz verildiği şekilde, bir an önce kadroya geçirilmesi.
- Öğrencilerin dershanelere daha fazla bağımlı olmaktan çıkarılması.
- Ar-Ge’ye kaynak ayırılması ve AB’ye söz verildiği gibi GSMH’nin binde 7’lerinden yüzde 2’ye çıkarılması.
- Üniversitelerin idari, mali ve akademik açıdan olduğu kadar, özgür düşünce açısından da özerk hale gelmeleri.
- Öğrenci burs, barınma ve yemeklerinin, onların ihtiyaçlarını karşılayacak düzeye getirilmesi.
- Çocuklarımızın geleceğini ilgilendiren konularda, iktidarıyla, muhalefetiyle, siyasilerin ortak karar alması.
- Önemli koltuklara donanımsız “yandaş”ların değil, hak edenlerin oturması, liyakatin öne çıkması.
- Üniversite enflasyonuna son verilmesi.
Peki ne kadarı gerçekleşir?
Eğitime ve bilime yöne veren isimler, bir önceki yıl olabildiğince yıprandılar. Aslında kamuoyu nezdinde güven tazelemeleri bakımından yeni yıl onlar için çok önemli bir fırsat. Haftaya iyi girerlerse, yıla da iyi girerler ve yıl boyunca da bu böyle devam eder...
Sorunlar çözülemeyecek sorunlar değil. Biraz iyi niyet, biraz çalışma, biraz da empatiyle hem onların hem de adeta birer dert küpü haline gelen paydaşların yüzü gülebilir. Ama önce, büyük bir içtenlikle bunun istenmesi gerekiyor...
Gençlerimizin, dolayısıyla da ülkemizin geleceği için atılacak her olumlu adımı desteklemeye de, alkışlamaya da hazırız. Yeter ki pozitif farkındalık yaratılsın...
Özetin özeti: 2010 yeni sorunların değil, çözümlerin yılı olsun...