Genç Bakış’ın bu haftaki konuğu Elif Şafak’tı. Özyeğin Üniversitesi’nde gerçekleşen programda, özellikle insana dair çok önemli mesajlar verdi.
Satış rekorları kıran kitapları, kırktan fazla ülkede elden ele dolaşan Şafak’ın, gençlerle diyalogu da alışılmışın çok dışındaydı.
Hemen her konuğu köşeye sıkıştırmak için can atan öğrenciler, bu kez, en aykırı soruları sorarlarken bile, bir kelebeğe dokunurcasına zariftiler.
İşte programdan satır başları:
İntihal söylemi vicdansızlıktır- Evet Saramago’nun kitabında fil var, filbaz da var. Bu çok doğal. Filler ve filbazlardan bahseden daha onlarca kitap sayabilirim. Ama daha kitap çıkmadan, kimse okumadan 480 sayfalık bir kitabı alıntı diye suçlamak bence vicdansızlıktır.
- Ustam ve Ben’de hayvanları da anlattım. Ve fili çok önemsedim. Çünkü çok hafızasız bir toplumuz, fil hafızanın sembolü.
- O kadar öfkeliyiz ki. Bu sadece siyasetle ilgili yorumlarımızı değil gündelik hayattaki ilişkilerimizi de etkiliyor. Trafikten tutun komşuluk ilişkilerine kadar parlamaya çok hazırız. Çok erkeksi, saldırgan bir dil hakim oldu politikaya, bundan galip çıkmaz. Eğer biz bu kadar bölüneceksek hiç fark etmez hep beraber kaybedeceğiz. Medya da çok bölündü, kurumlar da, aileler de. Bire bir dostluklar da etkilendi bu kutuplaşma sürecinden.
- Aykırı olmak, farklı düşünmek neden kötü olsun? Farklı düşünemezsek toplum, sanat, edebiyat nasıl ilerler? Ama farklı renklerden, farklı seslerden korkuyoruz. Korku sadece korku doğurur ve korkuyla yapılan politika da çok tehlikelidir.
Ezilenler ve muktedirler?- Bu çağın da ezilenleri ve muktedirleri var. Ötekinin de ötekileştirdiği, ezilenin de ezdiği noktalar var. O yüzden bu zincir kırılmıyor.
- Hem Osmanlı hem de cumhuriyet tarihi boyunca neden başka Mimar Sinanlar çıkartamadık, onları nasıl engelledik? Mesele kitapta da anlatılan bir rasathane var. Bir bilim yuvası. Ama daha sonra yıkılıyor. Yapan da Osmanlı, yıkan da. İki eğilime de sahibiz biz. Bugün de böyle. Bir tarafta daha çok okumaya, ilerlemeye inanan, zihnen, ruhen daha açık olan insanlarımız, bir taraftan da sürekli onların önlerine çıkartılan engeller. Niçin böyle?
- Mimar Sinan sadece binalar yükseltmekle kalmamış, İstanbul’un korunması için de çabalamış. Buranın depremler şehri olduğunu biliyor. Şehrin canını, ruhunu gözeterek inşa ediyor. Biz bunu kaybettik ve bundan hiç rahatsız olmuyoruz.
- Tek çocuk olarak büyüdüm. Dul bir anne tarafından yetiştirildim. Kendimi hep biraz kenarda hissettim, o yüzden kenardakilere, azınlıkta olana, acz içinde olana hep bir yakınlığım ve gönül bağım vardır.
- Anneannem Fahriye Hanım’ın hayatımda çok izi vardır.1970’lerde dışarıda şiddet, bölünmeler, çatışmalar yaşanırken, o ananelerin evlerinde çok daha büyülü bir ortam; nazar duaları, kahve falları vardı. O iki farklı dünyanın izleri var bende.
Sıcak gündem!- Öyle bir memlekette yaşıyoruz ki sürekli peş peşe sıcak olaylar yaşanıyor. Ama edebiyat güllük gülistanlık topraklardan değil, insanların acılar çektiği ve acılarını anlatamadığı topraklardan çıkıyor.
- Türkiye genç bir toplum ama gençlere çok söz hakkı veren bir toplum değil. Bunun için internet, sosyal medya çok önemli.
- Ankara’da çok büyük fırtınalar yaşanıyor, bunları da konuşalım ama edebiyatla, mizahla yan yana konuşalım. Mesela Gezi protestoları esnasında beni en çok etkileyen şeylerden bir tanesi çok güçlü bir mizah duygusunun çıkmasıydı. Bu mizaha olan açlıkla, ihtiyaçla çok ilgili bir şey. Buna ihtiyacımız var.
- Doğrudan baskıdan ziyade konuşulması en zor olan şey otosansür. Kendimizi yüzde yüz özgür hissettiğimizi söylememiz mümkün değil. İlle politik anlamda olmak zorunda değil ama politika da bunun bir parçası. Siyasetin sanat üzerinde kurallar getirmesi, sanatın çerçevesini çizmeye çalışmasını ben son derece tehlikeli buluyorum.
- Kadın romancı ne yazarsa yazsın otobiyografik olduğu zannediliyor. O yüzden cinsellikte kadın yazarlar olarak kendimize otosansürler uyguluyoruz. Cinsiyet ve cinsellik Türkiye’de konuşulması çok zor konular.
- Eşcinsellik konusunda korkularımız ve önyargılarımız çok fazla. Türkiye’de sadece ataerkillik değil homofobi de olduğunu düşünüyorum.
- Bir filmin tanıtımının yapılması kimseye tuhaf gelmiyor ama bir romanın tanıtımı yapıldığında yadırganıyor. Bunlar değişmeli.
Bu toprağın yazarıyım- Ben bu topraklardan çıkan bir yazarın apolitik olmak gibi bir lüksü olmadığını düşünüyorum. Ama bununla beraber şunu da biliyorum ki siyaset benim rehberim olamaz.
- Kendini cahil gören insan daha az zarar veriyor. O ben bilmiyorum diyor, bir tevazu var. Ama eğitimli, kendini aydın olarak gören kesimin cehaleti bence çok tehlikeli. Çünkü orada kibir var.
- Mevlana uzmanı değilim, böyle bir iddiam yok. Ama seviyorum, okumayı öğrenmeyi de seviyorum. Mevlana benim için kimseyi dışlamamaktır. İnsanları bir görebilmektir.
- Sosyal medyayı önemsiyorum, kesinlikle küçümsemiyorum. Ama sosyal medya ay gibi. Ayın karanlık yüzü ve aydınlık yüzü var. Aydınlık yüzü çok daha demokratik, karanlık yüzünde çok fazla bilgi kirliliği var.
- Türkiye’de sokakta bir kadını dövebilirsiniz, öldürebilirsiniz ama öpemezsiniz. Biz kadına şiddetin önlenmesinde çok az ilerlemiş bir toplumuz ama başkalarının hayatlarına karışmada çok istekli davranıyoruz. Bunu hem toplumsal düzeyde dedikoduyla yapıyoruz, hem de bazen siyaset düzeyinde. Ben gençlerin aynı evi paylaşmasının eleştiri konusu olmasından kaygı duyuyorum. Bunun insanların özel hayatları olduğunu ve karışılmaması gerektiğini düşünüyorum.
Özetin özeti: Elif Şafak’ı yakından tanıyınca neden çok okunduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Sadelik, dürüstlük, şeffaflık, hoşgörü ve en önemlisi huzuru, satır aralarında olduğu gibi sohbetinde de fazlasıyla bulabiliyorsunuz...