Divan edebiyatını sevdiren adam olarak bilinen yazar İskender Pala önceki gece Genç Bakış’ta gençlerin sorularını cevapladı. Son kitabı Bülbül’ün Kırk Şarkısı ile Hazreti Muhammed’in hayatını anlatan Pala, İslamofobiden muhafazakâr sanata, tarihi dizilerden Atatürk ile ilgili kitap yazıp yazmayacağına kadar her soruya açıklıkla cevap verdi. İşte programdan satır başları:
Bülbül’ün Kırk Şarkısı
- Bu kitaba roman diyemem çünkü Hz. Peygamber’in hayatı bir roman olmayacak kadar berrak, net; her şeyi biliniyor. Çünkü romanda kurgu yaparsın. Ama Hz. Peygamber’in hayatını okunur kılmak için küçük kurgulara da ihtiyaç var. Ayrıca bıçak sırtındasınız, yanlış bir şey yazamazsınız, bilimsel olmak zorundasınız.
- Diğer taraftan bu yazdığınız hiç edebi türe uymuyor. Kitabın adını koyarken biz buna ne diyelim dedik. Bunun ne olduğuna okuyucu karar verecek. Cahiliye dönemine ait küçük mizansenler ile kurgu yaptım. Fakat Hz. Peygamber’in hayatında kurgu yapmaya kalkarsam bir hadis dikiliyor. Peygamber efendimiz buyuruyor ki: “Her kim bana ait olmayan bir sözü benimmiş gibi söylerse, cehennemdeki yerini hazırlasın”. Böyle bir hadis sizin karşınızda kılıç gibi dururken siz Hz. Peygamber hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Kitap 99999 kelime!
- Kâinatta bir Kesret var, bir de Vahdet var. Vahdet sadece 1 olana ait olan bir sayı. Ve o 1 rakamı tüm medeniyetlerde doğruluk, dürüstlük, belki tek oluşu ifade ediyor. Bu bakımdan 1’in karşısında 9 ve katmanları hep kesreti yani çokluğu anlatıyor. Masiva dediğimiz şey, Allah’ın varlığı karşısında bir denizin damlalara bölünüşü halini düşünün. 99999 kelime biraz bu çokluğu ifade etmek için.
- Dünyanın her yerinde keşke böyle kitaplar yazılabilse. Mesela Fransa’da yaşanan Charlie Hebdo faciasını bertaraf edebilmek için keşke Fransızca böyle bir kitap yayımlanmış olsa. Dünyanın her yerinde Hz. Peygamber’in o zarif hayatını öğrensek. İslamiyet’in şiddet ve terörle örtüşemeyeceğini anlamış oluruz.
- Bu kitaptan iyi bir dizi çıkar. Dünya için yapılması lazım. O kadar örnek bir hayat ki. Peygamber efendimizin hayatında toplam 4 ay savaş vardı. Onun dışında yaşadığı çok güzel şeyler vardı.
Atatürk’ü niye yazmam?
Benim yazdığım kitaplar genelde ilgi alanımda olan kişiler üzerine kurulu. Atatürk, Said Nursi, Fatih, bunların hakkında bir roman yazmak benim 30 yıllık bir birikimim olmadığı için öyle çalakalem derleyeyim, toparlayayım demekle olmaz. Benim önce yakın tarih dönemine dair beş yıllık bir araştırma yapıp okumam lazım. O beş yıl sonunda her şeyi öğreneyim. Daha doğrusu bunlara yakın durmuyorum. Kendi ilgi alanımda olanları yazmak ve onları gençlere tanıtmak bana daha zevkli geliyor.
Aşk nedir?
- Bana göre aşk uyumadan önceki son şey, uyandığın zamanki ilk şeydir. Birinci kısmı beşeri aşk, ikinci kısmı ilahi aşktır. Aşk ile uyku birbiriyle örtüşmeyen şeydir. Aşka düşen uyuyamaz.
- Bence tarihin en büyük aşkları “Gül ile Bülbül’ün arasındaki aşktır. “Mum ile Pervane” arasındaki aşktır. “Leyla ile Mecnun” arasındaki aşk “Romeo ile Juliet” arasındaki aşk ile çağdaştır. Aşk kendinden vazgeçmenin adıdır. Kendinden vazgeçerek var olabilirsin.
Manço da muhafazakârdı
- Kendimi bir muhafazakâr sanatçı olarak nitelendiriyorum. Bana göre muhafazakâr sanatın değil, sanatçının manifestosunu yazdım. Çok tartışma çıktı. Haksız saldırılara uğradım. Şimdi biz o 20 maddeyi 10 yıl sonra okursak her bir maddenin hâlâ geçerli olduğunu ve sanat dünyamız için doğru olduğunu iddia ediyorum. O dönem hükümet ile sanatçılar arasında bir çatışma vardı. O manifesto üzerinden bu çatışma yürütüldü ve kampanya başlatıldı.
- Bana göre muhafazakâr sanat şu demek: Geçmişe ait olan birikimlerin hepsini bilmek, modern çağın ihtiyacı olan bilgiye sahip olmak kendi geçmişinizdeki güzel olanı modern dünyanın zenginlikleri arasına katmaktır. Muhafazakâr sanatçı kendi çağının hangi sanat dalında çalışıyorsa bütün gereklerini yerine getirmelidir. Buna muhafazakâr bir sanatçı olarak Barış Manço’yu görürüm. Kendi yaşadığı dönemde kendi müzik anlayışının en modern şekilde aletlerini kullanıyordu. Ama müziğin içinden ruh üflerken kendi geçmişinden bir şeyleri o ruhu olarak üflüyordu.
- Bizde muhafazakârlık dindarlık olarak anlaşıyor. Bu yanlış. Milli ve manevi değerleri yaşayarak muhafaza eden kişi demektir. Bu modern hayatın dışında demek değil.
İslam ve bilim
- İslam dini bilimle çelişmiyor. Ama pozitif bilimlere bakış açısı bizde uzun yıllar boyunca medrese eğitimindeki ders programı sebebiyle ihmal edilmiş. İslam toplumunda bilimle bağlarımızın Endülüs’ten sonra kopartılmış olmasıdır. Bu kasıtlı yapılmıştır. Endülüs her türlü pozitif bilime İslam geleneğinin içinde yer verecek kadar özgür bir dünya kurmuştu. Endülüs’ü yerle bir edenler, geriye kalan eserleri kendi adlarına tercüme edip kendi isimleriyle dünya bilimine miras bıraktılar. İslam dini, bilimsel gelişmenin önünü açar, imkân tanır ve gayret içinde olmamızı önerir. İslam dini yüzünden gelişmedik, kuru bir safsatadan ibarettir.
- Divan edebiyatına klasik edebiyat demek en doğrusudur. Divan şiiri katman katmandır. Şair göz kırpıyor, diyor ki; bir şiir okunduğunda anlaşılan değildir. Şiir her okunduğunda farklı olan şeydir.
Özetin özeti: İslamiyet adına bilmediğimiz o kadar çok şey var ki. Ama daha da garibi, biliyoruz diyenlerin de bilmemesi ve dayatılanlar...