İmam hatip liselerinin sürekli olarak Türkiye’nin gündeminde olması, bu okullarımıza zarar vermenin ötesinde hiç bir işe yaramıyor.
Pek çok lise, o bölgede ona ihtiyaç var mı, yok mu denilmeden imam hatip lisesine dönüştürüldü. Pek çok öğrenci, ister mi, istemez mi diye hiç sorgulanmadan bu okullara yönlendirildi. Bu yüzden hemen her gün öyle ya da böyle haklarında haber çıkıyor.
Tıpkı Anadolu liselerinde olduğu gibi onlarda da kalite dibe vurmak üzere, çünkü sayıları bir anda arttı. Yeterli kadro var mı, yok mu diye hiç sorgulanmadı. Hiç bir ön hazırlık yapılmadı. Okullar açıldığında bu çok daha net görülebilecek...
İktidarın hoşuna gider diye kontenjanlar şişirildikçe şişirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve pek çok bakanın mezun olduğu İstanbul İmam Hatip Lisesi ile yeni açılanlar arasında dağlar kadar fark var. Kimilerine imam hatip demeye bin şahit ister. Bu yüzden memnuniyetsizlik had safhada. Kontenjanı dolmayan, üniversite sınavlarında yeterince başarılı olmayan, Kuran-ı Kerim ve Arapçaya yeterince vakıf olmayan imam hatip mezunları ortalıkta dolaşmaya başladı. Bu da bu okullarımızın itibarına itibar katmıyor, tam aksine, yıpranmalarına neden oluyor ki buna da kimsenin hakkı olmamalı...
8 yıllık kesintisiz eğitime geçilirken, imam hatipler ve kolejler de dahil pek çok okulun orta bölümünün kapatılması, bu kurumlara nasıl zarar verdiyse, şimdi, ille de imam hatip algısının yaratılması da, bu okullarımızı, tartışmalı hale getiriyor, dolayısıyla da kimyalarının bozulmasına neden oluyor.
Daha önce çok yazdım ama bir kez daha hatırlatmakta yarar var! Nasıl ki çocuklara en büyük zararı, iyilik olsun diye, en yakınları veriyorsa, öğretim kurumlarına da, yine en büyük zararı, onları koruyup kollamak isteyenler veriyor.
Bu okullarımızın amaçları ve hedefleri ortadayken, onlara farklı misyonlar yüklemek, onlara iyilik yapmak değil, hedef haline getirmektir. İşte bu yüzden ne olur onları kendi hallerine bırakalım. Dün, yollarına nasıl devam ettilerse, yine öyle devam etsinler.
Dünün gerçek imam hatipleri, bakın kimleri çıkarttı, bugünün çakma imam hatipleri, bakalım kimleri çıkartacak?..
Ya ortada kalırsam!
TEOG nakil dönemi sıkıntılarla geçiyor ve okulların açılmasına sayılı günler kalmasına rağmen hâlâ yüz binlerce veli önünü göremiyor. Daha da vahimi, çocuğu hangi liseye gidecek bilemiyor.
MEB, her öğrenciyi bir liseye yerleştirdik, sorun yok dese de durum hiç de onların söylediği gibi değil.
İşte yüz binlerce velinin ruh hali:
“Çocuğum için nakil başvurusunda bulundum. Şu an e-okulda, nakil başvurumuz devam ediyor. Okulu aradık, beklememizi söylediler. Pazartesi okullar açılacak ve biz hangi okula gideceğiz hâlâ belli değil. Lütfen bize en kısa zamanda yol gösterin. Çocuğumuz, haftaya okula başlamazsa, ne olacak? Çünkü, MEB’in yerleştirdiği okula göndermeyi düşünmüyoruz...”
Yukarıdaki satırlarda hiçbir abartı yok ve yüz binlerce öğrenci bu durumda. Yani MEB’in yerleştirdiği en yakın okula gitmek istemiyorlar ve ellerinde başka seçenek de yok.
Ya zorunlu eğitim kapsamında olmalarına rağmen eğitim hayatına veda edecekler, ya çok uzaktaki istedikleri bir okula razı olacaklar ya da eğer paraları varsa çocuklarını özel okula gönderecekler.
Peki, bunlardan hiç birine gönülleri razı olmuyorsa, ne olacak? İşte o zaman da açık lise seçeneği devreye giriyor ki bu da, pedagojik açıdan hiç doğru bir yöntem değil.
Bu bir anlamda 14, 15, 16 yaşındaki çocukları sokağa bırakmak anlamına gelir ki buna da başta devlet olarak, hiç kimsenin olur dememesi gerekir.
MEB, okulların açılmasına sayılı günler kalmasına rağmen hâlâ önünü göremiyor. Nasıl bir tabloyla karşılaşacağını bilemiyor ve ona göre tedbir alamıyor. Çünkü ortada, daha önce hiç denenmemiş ucube bir sistem var ve nasıl sonuç vereceği tahmin bile edilemiyor...
Özetin özeti: Eğitim ciddi bir iştir ve sıradanlaştırmaya gelmez. En büyük hatalar, bazen, en doğrusu bu derken yapılır ve geri dönüşü zor olur. Çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için ne olur artık, her türlü öngörülerden arınarak, eğitime hak ettiği değeri verelim...