Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bir lokantaya gittiğinizde, garsonun yüzünden düşen bin parçadır. Devlet dairesine gittiğinizde de durum farklı değildir. Ama sakın ola, bir gazete ya da televizyona bağlanmaya çalışıp, birisine bir şeyler sormaya kalkmayın, dayak yemekten kötü olursunuz. Polisle, zabıtayla, jandarmayla karşılaştığınızda da onlardan güler yüz beklemeyin. Bankaya, esnafa, oto tamirciye, kuaföre, otoparka, okula, fabrikaya, çarşıya, pazara nereye giderseniz gidin, işini, canı gönülden severek yapanı zor bulursunuz. Hele ki hizmet sektöründe!..
Peki bu kişiler, sevmedikleri işi neden yaparlar? Hem kendilerine hem de başkalarına neden eziyet çektirirler?..

Yanlış eğitim, yanlış iş!
Konuyu, isterseniz gelin ta en başından ele alalım. Yani işe, ailelerin ve eğitim sistemimizin, gençleri nasıl yanlış yönlendirdiklerinden başlayalım...
Doğan her çocuğu, daha dünyaya merhaba dedikleri ilk günden itibaren benim aslanım, doktor, mühendis, paşa, öğretmen olacak ninnileriyle uyutuyoruz. Tamirci, itfaiyeci, garson ya da çöpçü olacak diyenini hiç duymadık.
Çıtayı böylesine yüksek tutup, sonra da hayalini kurdukları meslekleri yapamayanlar ya da yeterince eğitim olanağı bulamayanlar, hangi işi yaparsa yapsınlar, mutsuz oluyorlar.
Hani o restorana gittiğinizde, yemek yerine, dayak yer durumuna düştüğünüz senaryoların aktörleri, işte hep o istediği eğitimi alamayan ve aradığı işi bulamayan kişilerden oluşuyor.

İş gücü planlaması!
Bırakın eksik eğitim alanları, üniversite mezunlarının bile yüzde 60’tan fazlası, eğitim aldıkları alandan çok farklı işlerde çalışıyorlar. Çünkü, mezun oldukları alanda iş bulamıyorlar!..
Tanımlanmış ve eğitimi yapılan meslek çeşitliliği bizde yüzlerle ifade ediliyor. Gelişmiş ülkelerde ise on binin üzerinde. Yani onlar, kendi ilgi, yetenek ve eğitimlerine göre çok geniş bir yelpazeden meslek seçerken, biz zaten fazlasıyla istihdam fazlası olan alanlara yönelmek zorunda kalıyoruz.
Sonuçta da ortaya şöyle çarpık bir tablo çıkıyor:
Bir yanda milyonlarca işsiz öte yanda milyonlarca kalifiye eleman ihtiyacı...
Mutsuz çalışanlar, sadece kendi hayatlarını zehir etmekle kalmıyor, hizmet sundukları insanları ve ailelerini de fazlasıyla rahatsız ediyorlar. İşe dört elle sarılmadıkları için verdikleri hizmetin kalitesi de genelde çok iyi olmuyor. Yani yapmış olmak için yapılan işler yüzünden tüm parametreler iyiye gitse bile, ülkemizin yaşam kalitesi her geçen gün azalıyor...
Peki bu tablo tersine dönemez mi?
Elbette döner ama Ankara’da bu işi ciddiye alan birilerinin çıkması gerekiyor!..

Her iş kutsaldır
İnsan gücü ve kariyer planlaması ile birlikte yapılması gereken en önemli icraatlardan birisi de, çocuklarımızı, her mesleğin önemli ve yapılan her işin kutsal olduğuna inandırmamız gerekiyor.
Kişi olarak başkalarından beklediğimiz saygıyı, biz de onlara göstermeliyiz ki, herkes yaptığı işle gurur duyup, onu en iyi şekilde hayata geçirmeye çalışsın. Yoksa herkesin, herkesten şikayetçi olduğu bir toplum olmanın ötesine geçemeyiz.
Mühendisler kadar teknisyen ve işçiler, doktorlar kadar hemşire ve hastabakıcılar, program sunucuları kadar kameraman ve ışıkçılar, okul müdürleri kadar hademeler, yazarlar kadar muhabirler de önemli...
Özetin özeti: Yaptığı işi seven, gurur duyan, geçimini onunla sağlayan ve saygı duyulan bir iş yapıyor olmak o kadar zor mu?..