Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Usta tiyatrocu Hadi Çaman’ı geçtiğimiz hafta kaybettik. Vefatından sonra Hadi Çaman Tiyatrosu’nda görkemli bir cenaze töreni yapıldı. Salon tıklım tıklımdı. Onlarca gazeteci, onlarca kameraman ve yüzlerce tiyatrosever vardı. Tören bazı kanallarda canlı yayımlandı. Bazılarında ise ana haber bültenlerinde uzun uzun yer aldı.
Tiyatro salonunun içi gibi önü de kalabalıktı. Hem de hiçbir zaman olmadığı bir şekilde. İşte bu sırada televizyonlar canlı yayına geçtiler. Hadi Çaman’ın yakın dostları, çalışma arkadaşları ve tiyatroseverlerle röportaja başladılar. Hadi Çaman’ın kişiliğine, verdiği mücadeleye ve sanatına yönelik görüşlerini aldılar. O anki duygularını paylaştılar.
Hemen herkes çok şeyler anlattı. Ama biri vardı ki törene damgasını vurdu.
“Hadi Ağbi işte hep böyle bir tablo hayal ederdi. Tıklım tıklım salon ve oyunu kamuoyuna duyurmak için yarışan gazeteciler. Ama bu hayali ancak şimdi cenazesinde gerçekleşti ve o göremedi. Keşke görebilseydi...”
Evet, Hadi Çaman’ın en büyük hayali, bir ömür verdiği tiyatrosunu tıpkı cenazesindeki gibi tıklım tıklım görmekti. Ama göremedi. Madem ki cenazesine akın akın gidecek kadar onu çok seviyorduk, neden bunu sağlığında kendisinden esirgedik? Neden oyunlarına gitmedik, neden ona moral vermedik?..
Peki ya medyaya ne demeli! Hadi Çaman’ın büyüklüğünü ve tiyatro için verdiği mücadeleyi, yeni mi anladınız? Her yeni oyununda kapınızı az mı çaldı? İki satır da olsa, benim için değil tiyatro adına bir şeyler yazın diye az mı ricada bulundu? Peki o zaman nerelerdeydiniz?..
Zaten hep böyle olmuyor mu? Ancak cenazelerde görüşür hale gelmedik mi? Hadi Çaman’dan esirgediğimiz dostluğu ve desteği, en yakınlarımızdan en çok değer verdiklerimize kadar herkesten esirgemedik mi?
Bugün bayram. Hepinizin bayramı kutlu olsun. Kaç kişiyi aradınız? Kaç kişiyi ziyaret ettiniz ya da edeceksiniz? Eminim bir elin parmakları kadar değildir.
Oysa Allah gecinden versin, bir cenaze ya da kaza haberi aldığımızda koşa koşa ziyaretine gideceğimiz yüzlerce kişi var.
Neden şimdi değil de, o zaman?
Bayram günü hem de birinci günü moralinizi altüst etmeye elbette hiçbirimizin hakkı yok. Ama böylesi günler de olmasa, birbirimizi hiç hatırlamayacağız. Şapkamızı önümüze koyup hiç düşünmeyeceğiz.
Çok görüşmek isteyip de bir türlü zaman ayırıp görüşemediğiniz yakınlarınızın, dostlarınızın, arkadaşlarınızın ya da önem verdiklerinizin cenazesine ya da hasta ziyaretine gittiğiniz hiç olmadı mı, bir düşünün. Kesin olmuştur. Hem de pek çok...
Tıpkı Hadi Çaman gibi, o dostlarınız da sizi çok görmek istiyordu. Ama gitmediniz. Sonra da arkasından derin üzüntüler yaşadınız ve ah keşke diye başlayan sayısız cümleler kurdunuz. Ve, her seferinde değişik kararlar aldınız. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Umarız hiç olmazsa bundan sonra gereğini yerine getirirsiniz.
Dostları ona Hadi Ağbi derdi. Çalışanları da. Tıpkı Gazanfer Özcan’a dedikleri gibi. O da aynı mücadeleyi verdi. Vermeye de devam ediyor. Bu yaşta hâlâ çalışıyor ve kazandıklarıyla vergi borcu ödüyor. Ve biz onu bu mücadelesinde tıpkı Hadi Ağbi’yi olduğu gibi yine yalnız bırakıyoruz. Ama Allah gecinden versin, bir şey olsa, hiç ders almamışçasına, onun da arkasından ağıtlar yakacağız.
Niye şimdi alkış değil de yarın ağıt?..
Bu sanki bizim kültürümüzün bir parçası. Şarkılarımız, türkülerimiz, oyunlarımız, romanlarımız bile hep ağıt üzerine. Oysa biz, sevdiklerimize, saydıklarımıza, gurur duyduklarımıza herkesten çok daha fazla önem veriyoruz. Ama bunu nedense ya hiç gösteremiyoruz ya da zamanlamasını bir türlü ayarlayamıyoruz.
Gelin hep birlikte bir karar alalım ve Hadi Çaman’dan esirgediğimiz alkışları ve medya desteğini, sonralara bırakmayalım. En çok ihtiyaçları olduğu zamanlarda yanlarında olalım. Yarın değil, şimdi gösterelim.
Özetin özeti: Hiçbir şeyi ertelemeyin. En çok da, moral desteğinize ihtiyacı olanlara yapacağınız ufak bir ziyareti, alkışı ya da iki satır yazıyı!..