Doğramacı, yarın devlet töreniyle toprağa verilecek. Üstelik kurduğu üniversitenin yanı başında, babası adına yaptırdığı camide. Hem de Bakanlar Kurulu kararıyla. Peki hak etmedi mi? Fazlasıyla hak etti.
Geride kalanlarına özellikle de sevgili eşi Ayser Hanım’a Allah sabır versin. Hoca Bey’siz bir hayat, en çok da ona zor gelecek...
Hoca Bey yaptıklarıyla gurur duymayı, onları paylaşmayı çok severdi. En ağır eleştirilere karşı bile fazlasıyla hoş görülüydü. Yaptığımız haberler ve yorumlar nedeniyle hiç küsmedi. Dünyanın neresinde olursa olsun, her yazımızı ister ve öyle değil böyle der ya da teşekkür ederdi.
Keşke ondaki hoşgörünün binde biri politikacılarda da olsa. Keşke onu bunu yazmayın ya da yazdırmayın yerine, onun gibi “Eğer ortada bir yanlışlık varsa, o sizden değil, bizim sizi yeterince bilgilendiremediğimizden kaynaklanıyor” noktasına gelebilseler.
Doğramacı ile bir kitabı dolduracak kadar anı var. İşte bazıları:
- Ona göre o hiç hata yapmazdı. Yaptığı her şey mükemmeldi. Yine böylesi bir konuda inatlaşırken, “Bana tek bir menfi icraatımı göster, haklısın deyip susacağım” dedi. Onlarca madde sıralanabilirdi ve hepsine hazırlıklıydı. Ama onların hiçbirini değil, kendisinden sonra, YÖK Başkanlığı’nı Mehmet Sağlam’a devretmesini söyledim. Nadiren sinirlenirdi. Yine öyle oldu. “Al sana sağlam bir sopa vereyim, beni iyi bir döv. Bunu hak ettim” dedi.
- 15 yıl kadar önceydi. Yemek yedik, çekim yaptık ve bir sonraki görüşme için randevulaşmak üzere cep ajandasını açtı. Farklı bir ajandaydı. 20 yıllık süreci kapsıyordu. Gelecek yıl mı, öbür yıl mı derken 2005, 2010’dan söz etmeye başladı, katılacağı dünya kongrelerini gösterdi. Hocam bu ne hız dediğimde ise “Tanrı ne kadar meşgul olduğumu görsün de beni yanına çağırmasın” dedi. Hep yıllar sonrasını düşünürdü.
- Hacettepe’nin kuruluşunu kitaplardan okudum, yaşayanlardan ve kendisinden dinledim. Tahsisat çıkarmak için bakanların kapısında sabaha kadar yatarmış. Hatta derme çatma kulübeleri yerle bir edip modern Hacettepe’yi yaratırken çıkan yangında bile parmağı olduğunu iddia edenler oldu. Sorduğumda, “Zaten onlar çok der çatmaydı” diye lafı geçiştirirdi. “Söylentilere değil yapılanlara bakın” derdi.
- Bilkent’in arazilerini Hacettepe Vakıfları adına metresi bir liradan istimlak etti. Sonra da bu vakıfların mal varlıklarını Bilkent vakıfları üzerine geçirdi. İlk binalarını ise Özal’ı ikna edip, asistanları dil öğrenek için yurtdışına göndereceğimize burada öğretelim diye devlete yaptırdı. Bittiğinde ise burada dil öğrenilmez diye Bilkent’e kiraladı.
- En kızdığı haber Nokta’nın kapağı oldu. Pantolonunu indirmiş bir vaziyette İstanbul Üniversitesi’nin üzerine oturmuştu. Nokta’yı mahkemeye verdi. Bize de, haber yapıp duymayanlara da duyurdunuz diye çok kızdı. Kapağı gösterip ne düşündüğünü sorduğumda işi gırgıra vurup, “Benim popom o kadar güzel değil” demişti.
- En çok eleştiri aldığı bir dönemdi. “Hocam, gelin öğrencilerle sohbet edelim” diye üniversite bahçesine çağırdım. “Gelmem” dedi. Çevresindekiler de önüne set çekti. “Peki, o zaman ben de Doğramacı öğrencilerle sohbete gelmedi diye yazarım” deyince “Hadi gidelim” dedi. Çok tedirgindi. Ama 10 dakika sonra öğrencilerin bir omuzlarına almadığı kaldı.
- Yine kendisiyle ilgili çok haber yaptığım bir dönemde. Ankara’ya yemeğe davet etti. “Ne kadar maaş alıyorsun” diye sordu. Şu kadar deyince de “On katını veriyorum, gel yarın işe başla” dedi. Amacı yaptıklarının daha iyi anlatılmasını sağlamak mıydı yoksa benim haberlerimin önüne kesmek miydi? Onu hiç sorgulamadık. “Ben gazeteciyim, yazmadan duramam” diye kaçamak cevap verince çıta daha da yükseldi ve gazete çıkarmaya kadar vardı. Teşekkür edip döndüm.
- Bilkent’teki camiyi yazdığımda, “Babamın vasiyetiydi” dedi. Bunun için neden 90 yıl beklediniz sorusunu geçiştirdi. Ama zamanlaması müthişti!..
- 20 ülkeyi kapsayan bir üniversite turumuz olmuştu. Başkanlığı çoktan bırakmıştı. Ama nereye gitsek onu soruyorlardı. Popülaritesi müthişti. Bunu yazıp, kendisiyle paylaştığımda, “Bak siz benim kıymetimi bilmiyorsunuz” diye sitem ederdi.
Özetin özeti: Her şey için teşekkürler Hoca Bey, keşke herkes senin kadar bu ülkeye hizmet edebilseydi...