Okuma çağında olup da okula gitmeyen yüz binlerce öğrenci var. Fazla uzağa gitmeyin, sokaklara, atölyelere, tarlalara bakın yeter...
Proje üzerine proje üreten MEB, bir proje de bu konuda üretmiş. Okula gitmeyen çocukların sorumlusu olarak, gerekirse okul müdürlerini görevden alacakmış. İyi de okul sistemine girmeyen öğrenciler ne olacak?..
Muhtardan cumhurbaşkanına kadar bu işten herkes sorumlu.
Anayasa çok net. Eskiden 8 yıldı, şimdi 12 yıllık zorunlu eğitim var. Yani her Türk vatandaşının okula gitmesi gerekiyor. Peki o zaman, bu okuma-yazma bilmeyen 6.5 milyon kişi neyin nesi?..
Tamam, okula gelmeyenlerin takibini okul müdürleri yapsın da, gelmeyenlerin sorumlusu kim olacak?. Asıl bu soruna çözüm üretilmesi gerekmez mi?..
Devamsızlığın nedenleri?
Milli Eğitim Bakanlığı, devamsızlığın nedenlerini 4 ana başlık altında topluyor:
Ekonomik, sosyal ve kültürel boyut: Ailevi nedenler, göçerler, erken evlilik ve nişanlılık, geleneksel nedenler, sağlık nedenleri.
Engellilik hali: Zihinsel, ortopedik, görme ve işitme engeli.
Çalıştırılma: Gezici ve geçici mevsimlik tarım işçiliği, sanayi ve hizmet sektöründe, sokakta ve ev hizmetlerinde çalıştırılan çocuklar.
Kayıt sorunları: Nüfus kaydı ve adres taşınması.
Hemen hepsi de bilinen nedenler. Fazlası var, eksiği yok. Peki o halde, hepsi de bilindiği halde gerekli önlemler niye alınmıyor? Daha da önemlisi, neden çözüm üretilmiyor? Bu konuda, ne olur hiç kimse, okuma-yazma kurslarını çözüm yolu olarak göstermesin. Çünkü, bugünün dünyasında, Türkiye için tam bir yüz karası.
Dünya Bilişim Çağı’nı yaşarken, bizim hâlâ okuma-yazma sorununu çözemediğimizi, dünya aleme ifşa ediyor ki, bir ülke için bundan daha utanç verici bir durum olamaz...
4+4+4’ten sonra, bu soruyu bir kez daha kendimize soralım ve çocuğunu okula göndermeyen veliler için ne gibi yaptırımlar uygulanacak, ona karar verelim. Yoksa, okuma-yazma kursları daha bin yıl devam eder...
Batılı ülkelerde zorunlu eğitim çağındaki çocuklarını okula göndermeyen velilere ağır müeyyidelerin uygulandığını ve inatlaşma halinde çocukların velayetlerinin ellerinden alındığını da özellikle hatırlatmak isteriz!..
Dershane kaçamağı
Devamsızlığın önemli nedenlerinden birisi de sınavlara hazırlık için özellikle son sınıf öğrencilerinin dershane ve özel derslere yönelmesi. Bunu meşru hale getiren de MEB’in ta kendisi. Ben bu işi iyi yapamıyorum, dershaneye gidin diye devamsızlığı görmezden gelen, hatta zaman zaman son birkaç ay öğrencileri idari izinli sayan bakanlar oldu.
Yine aynı şekilde, sahte raporları görmezden gelerek, öğrencileri daha ufak yaşlarda, sahteciliğe özendiren de yine MEB’den başkası değil.
Peki onlar için nasıl bir müeyyide uygulanacak?..
Okullar cazibe merkezi değil
Akademik derslerin sayısı o kadar fazla ki, öğrencilerin neredeyse tamamı ayaklarını sürterek okula gidiyor. Sanat, spor, teknik ve seçmeli derslerin sayısı yok denecek kadar az.
Eğitimin tam güne yayılması ve öğlenden sonraki sürenin önemli bir bölümünün eğitsel faaliyetlere ve etkinliklere ayrılması, olmazsa olmazların başında geliyor.
Okulların çoğunda ne bir spor salonu, ne sanat atölyeleri ne de hobi alanları var. Bir enstrüman çalana, aktif spor yapana ya da eli fırça tutana rastlamak, çölde vaha bulmak kadar zor.
Ders, ders, ders, elbette öğrenciye sıkıcı geliyor. Arada biraz renk olsa, okula koşa koşa gideceklerin sayısı çok fazla. Belediyelerin açtığı kurslara, hafta sonu olmasına rağmen akın akın öğrenci gitmesi bu yüzden...
Entelektüel insan yetiştirmenin yolu sadece Fizik, Kimya, Matematik’ten geçmiyor. Müzik, beden eğitimi, resim, sanat tarihi, felsefe de gerekiyor Ama nedense bunlar hiç konuşulmuyor. Sınavlarda da sorulmadığı için hiç kimsenin umurunda olmuyor...
MEB son 50 yılda, neredeyse asli görevlerinin tümünü unuttu. Arada bir hatırlar gibi oluyor. Ama işleri daha da karıştırmanın ötesine geçemiyor...
Özetin özeti: Dünyanın en keyif veren uğraşlarından birisi olan öğrenme arzusunu bile eziyete dönüştürdük ya helal olsun bize!..