Anayasamıza göre temel eğitim zorunlu. Yani bu ülkede doğan, yaşayan, TC kimliği taşıyan herkes, 8 yıllık ilköğretimi bitirmek zorunda.
Türkiye bir hukuk devleti mi, siyasetçiler insan haklarına saygılı mı, en önemlisi de eğitim, Türkiye’nin öncelikli sorunlarından biri mi?..
Her üç soruya da evet demek o kadar zor ki! Oysa son günlerde iktidarından muhalefete, yazar çizerlerden sivil toplum örgütlerine kadar hemen herkesin dilinde bu kavramlar var.
Eğer Türkiye bir hukuk devleti olsaydı, Anayasa’nın emredici hükmüne rağmen hâlâ 6 milyondan fazla okuma-yazma bilmeyenimiz olur muydu?
Eğer Türkiye’yi yönetenler, dünden bugüne, yaşam hakkından sonra en temel insan hakkı olan eğitim hakkına inanıyor olsalardı, milyonlarca çocuğumuzu bu eğitim hakkından yoksun bırakırlar mıydı? Daha da vahimi, özellikle kız çocuklarını, kadınları, anneleri böylesine kolu kanadı kırık hale düşürürler miydi?
6 milyon okuma-yazma bilmeyenin 5 milyona yakını kadın. Ankara Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre, bir milyon mevsimlik işçinin içindeki kadınların yüzde 83’ü okuma-yazma bilmiyor
Peki, bu sorun nasıl çözülür?
Yasa ise yasa var. Hem de Anayasa’da. Duyarlılık ise eğitim ve insan haklarını kimse dilinden düşürmüyor.
O halde niye çözülmüyor?
En temel sorun, samimiyetsizlik ve vurdumduymazlık.
Şimdi pek çok kişi diyebilir ki, okuma-yazma bilmeyenlerin çoğu yetişkin. Evet şu an için yetişkinler ama dün onlar da çocuktu. Ve onlar doğduğunda da temel eğitim zorunluydu!..
Doğan her çocuğumuzu nüfusa kaydettirip, okuma çağı geldiğinde de okula gönderirsek, sadece hukuk devletine ve insan haklarına olan inancımızı ortaya koymakla kalmaz, samimiyetimizi de göstermiş oluruz.
Son haftalarda katsayılar nedeniyle yapılan tartışmalarda, eğitim hakkı ve özgürlüğü konusunda neler yazıldı ve neler neler söylendi. Çok önemli bölümü samimiyetten o kadar uzaktı ki, sadece acı acı güldüm.
Keşke aynı kişiler, bırakın ileriki eğitim aşamalarını, çocuklarımız en temel eğitim hakkından bile mahrum bırakıldıklarında, bugüne kadar ne yaptılar, ne söylediler?
Kızlar da askere gitsin
Geçenlerde bu konu bir toplantıda tartışılırken konuklardan biri, genç kızlara da askerliğin zorunlu hale getirilmesini istedi. Şaşırdık. Hemen gerekçesini söyledi:
Başka türlü okuma-yazma sorununu çözemeyiz!..
Haklı bulunlar da oldu. Karşı çıkanlar da.
Demokrasiyi koruma kollama da dahil, niye her şeyi orduya havale ediyoruz. Yasalar uygulansa bu sorun kendiliğinden çözülür diyenlere, fazla itiraz eden olmadı.
Ama dünden bugüne bu sorunu çözemediğimiz de bir gerçek.
Bilişim Çağı’nın bile geride kaldığı bir dönemde, hâlâ okuma-yazma kursları düzenliyor olmaktan daha utanç verici ne olabilir ki?
Ama biz bu utanç verici bu kusurumuzu, önleyeceğimize, şaşalı kampanyalara dönüştürüyoruz. Üstelik en yüce makamları da kullanarak...
Türkiye, öyle ya da böyle artık bu utançtan kurtulmalıdır. Bunun yolu da okuma-yazma kampanyaları değil, yasaları uygulamaktır.
Ne olur artık bir Milli Eğitim Bakanı çıksın ve bu konunun sıkı takipçisi olsun. Ya da yeni doğan bebekler İçişleri Bakanı’nı ilgilendiriyorsa o sahip çıksın. Veya bir başbakan ya da cumhurbaşkanı bu konuyu kendine iş edinip Türkiye’yi bu utançtan kurtarsın.
Çok mu fazla bir şey istiyoruz? Kesinlikle hayır. Sadece ve sadece temel eğitim hakkı istiyoruz. Ondan sonra artık biraz da kişinin kendisine ve ailesine kalmış bir konu. Ama okuma-yazma, temel eğitim öyle mi?..
Temel eğitim almadan nasıl iyi bir yurttaş olunabilir ki? Hak, hukuk, adalet, saygı, insan hakları, demokrasi, bir ülkeye nasıl yerleşebilir ki!?..
İşte bu yüzden, her bir ayrı bir deprem yaratan koca koca konuların yanında, böylesi ufak tefek (!) sorunlar da artık gündeme gelmelidir.
Özetin özeti: Demokrasi, insan hakları, hukuk, sevgi, hoşgörü, kalkınma, refah ve aklınıza daha ne geliyorsa hepsi için önce eğitim. Okuma-yazma sorununu dahi çözemeden bütün bunlara nasıl ulaşacağız!..