12 Eylül öncesi ve sonrasında gazete, kitap, dergi okumak en büyük suçlar arasındaydı. Falanca dergiyi, gazeteyi, kitabı okudu diye dayak yiyen, coplanan, hapislerde çürüyen çok insan oldu. En acısı da yakılan kitaplardı.
Bugünün anne babaları işte o günün gençleri. Başbakanı da, bakanları da. Bu yüzden olsa gerek pek çoğu hâlâ gazeteye, kitaba, dergiye korkuyla bakıyor. Kendi okumuyor, çocuklarına da okutmuyor. O yetmiyor, ülke geneline yayıyor.
Kitabı, gazeteyi, dergiyi hâlâ tehlike olarak görenlerin olması ne acı!
Oysa okumaktan korkmayan, düşüncelerini özgürce sergileyen, karşı fikirlere katılmasa da saygı duyan gençler hepimizin hayali değil miydi?
Okumadan neyin doğru, neyin yanlış olduğu nasıl anlaşılacak? İyi kime göre iyi, kötü kime göre kötü? Taraf kime göre taraf?..
Gençleri belirli bir konuda yönlendirmekten daha tehlikeli ne olabilir? İlle de şunu okuyun ya da okumayın, bunu izleyin ya da izlemeyin, şuraya gidin ya da gitmeyin diye yasalar dışında özel sınırlar koymak kime ne kazandırır?
Gazete, dergi ve kitap tirajları 30 yıl öncesinin gerisinde. Nüfus ikiye katlandı ama okuyan azalıyor! Övünülecek bir durum mu bu! Niyesi için de uzağa gitmeye hiç gerek yok.
Gazete, dergi, kitap okumamayı bir marifet sanan kanaat önderleri ve onu okumayın, bunu okuyun zihniyetindeki politikacılar olduğu sürece, belki bugünleri de arayacağız.
Gazeteciler olarak çuvaldızını kendimize batırmamız gereken zamanlar olmuyor mu? Elbette oluyor. Ama artık haber ve gazete yelpazesi o kadar geniş ki, yayın dünyasında haber çeşitliliğinden çok bir şey yok. Birini beğenmeyen diğerini okusun ama mutlaka okusun.
Hoşuna gideni de, gitmeyeni de okusun ki, kim hangi konuda ne düşünüyor, kim hangi konuda ne yazıyor haberi olsun. Ama buna bile tahammül edilmiyor. Asıl acı olan bu.
Geçen hafta, bir okurla ciddi bir polemik yaşadık. Neden Deniz Feneri‘yle ilgili olarak her gün haber yapıyorsunuz diye çıkıştı. Hilton arazisinden girdi, rafineriden çıktı. İzin verilmedi de o yüzden diye başlayıp ne kadar taraf olduğumuza kadar bir yığın laf söyledi.
Her ne kadar davanın sonuç aşamasına geldiğini, haber yoğunluğunun bu yüzden yaşandığını anlatmaya çalışsam da pek inandırıcı bulmadı. Niye hep siz yazıyorsunuz, öyle bir şey olsa diğer gazeteler de yazardı deyip noktaladı.
Bilmiyorum şimdi ne düşünüyor? Acaba hâlâ, bu haberlerin durduk yerde mi yapıldığını sanıyor? Eğer öyle ise gerçekten üzücü!..
Atatürk, “Basın özgürlüğünün güvencesi yine basının kendisidir” diyor. Ne kadar doğru. Artık tek ya da birkaç kutuplu medya yok. Yazılı, görsel ve sanal ortamda öylesine çeşitlilik var ki, yalan, yanlış ya da eksik yazanın foyası anında ortaya çıkıyor.
Bu konuda en garibime giden ise ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranamamak. Gittiğimiz hemen her yerde iktidar yandaşı diye zılgıt yiyoruz, neden yeterince eleştiri yapmıyorsunuz diye fırçalanıyoruz. İktidarın bize bakış açısı ise ortada...
Bugünün iktidarı, yarın muhalefete düştüğünde çalacağı ilk kapı yine medya olacak. Çok büyük bir ihtimalle de bugün en çok eleştirdikleri isimlerin kapısına gidecekler. Bugüne kadar buna o kadar çok şahit olduk ki, gelecekte yine hep birlikte göreceğiz...
Şimdi bazı işgüzarlar, okullara alınan gazetelere de birilerine yaranmak için kısıtlama getirmeye başlamışlar. İktidar ağzıyla konuşmaya başlamışlar. Bu çok yanlış.
“Okumak özgürlüktür” sloganı binlerce yıldır var. Var olmaya da devam edecek. Dün bu kısıtlamaları getirenler, bugün nasıl yaptıklarından utanıyorlarsa, bugünküler de yarın yaptıklarından gurur duymayacaklardır.
Özetin özeti: Gençleri, toplumu kamplara ayırmanın bin tane yolu var. En tehlikelisi ise şunu okuyun, bunu okumayındır. Nasıl ki kimin kime oy vereceğine karışılmaması gerekiyorsa, kimin neyi okuyacağına da müdahale edilmemelidir. Yoksa bunun adı demokrasi olmaz!..
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025