Sanki şampiyonluk maçı değil, üçüncü dünya savaşıydı. Hırs, kin, öfke şiddet ne ararsanız vardı. Üstelik rakip takımın seyircisi de yokken. O halde bu kadar gerginlik niye yaşandı?
Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nun dışarıdan görünümü aynen bu şekildeydi. Ama maça gidenlerin yani orada bulunanların anlatımı çok farklı. Öyle ki içlerinde, bir daha maça gitmeye tövbe eden fanatikler bile var.
Peki Fenerbahçe seyircisini bu noktaya getiren ne oldu?
Maçın skoru mu? Polis mi? Kaçan kupa mı? Zaten uzun süredir yaşadığı gerginlik mi?
Aynı durumda, başka bir takım olsaydı, yaşananlar farklı mı olurdu?
Daha da önemlisi, ortada ille de bir suçlu aranıyorsa bunun tek suçlusu o, bu ya da şu mu?
Sosyal olaylar üzerine yorum yapmak, hiç de kolay değil. Hele hele yaşananları, tek bir gerekçeye dayandırmak, yanlışların en büyüğü olur!..
Öyle ya da böyle, bu maç geride kaldı. Ama asıl önemli olan, bu maç öncesi ve sonrasında yaşananlardan, ders aldık mı?
Alınacak dersler
Fenerbahçe- Galatasaray arasındaki şampiyonluk maçı, Türk Futbolu’nun geleceği açısından çok önemli mihenk taşlarından birisi. Artılarıyla eksileriyle, hepimize çok önemli dersler verdi. Peki ama bu dersler, hocanın sınıfta anlattığı dersler gibi, bir süre sonra unutulup gidecek mi? Yoksa yönetmeliğe, saygı kurallarına ya da profesyonelliğe bürünerek kalıcı mı olacak? Bunu zaman gösterecek.
Futbola uzaktan, yakından hiç merakım olmadığı için çok daha rahat yazabiliyorum. Maçı da, taraf olarak değil, keyif almak için izledim. Hak eden kazansın dedim.
En fazla dikkatimi çeken konu, şampiyonluk maçına çıkan futbolcuların bile yeterince profesyonel olmadıklarıydı. Böylesi bir maçta, sinirlerine hâkim olmayarak, keyfi denilecek bir tarzda, sarı ve kırmızı kartlar görerek, takımlarını 10 kişi bırakmaları oldu. Belki 8, 9 kişiye de inebilirlerdi.
Kabahat hakemin miydi? Kesinlikle hayır. Kurallar belli. Daha hoşgörülü olsa ne olurdu? Maç belki de iyice zıvanadan çıkabilirdi.
Diğer ülkelerde durum nasıl bilmiyorum ama şampiyonluk maçına çıkan futbolcular, ne kadar gergin ve heyecanlı olursa olsunlar, kart konusunda sanki çok daha titiz olmaları gerekirdi...
Polisin tutumu
Eleştiri oklarının hedefinde polis vardı. Özellikle de biber gazı konusunda. Her şey bittikten sonra eleştiri getirmek, en kolayı. O anları bir de onların ağzından dinlemek gerekir. Eminim ki onlar için de kolay bir maç olmadı. Ama yine de, Allah beterinden korudu diye dua etmeliyiz. Çünkü yaşanan gerginlik çok daha farklı noktalara kayabilirdi.
Vursa gol olacaktı diye futbolcuları yerden yere vurmaya bayılırız, şimdi aynı şekilde polis öyle değil de, böyle davransaydı, hiç bunlar yaşanmazdı diyenler var. Ama unutmayalım ki, bileşik kaplar gibi, hepimiz birbirimizin aynısıyız. Futbolcumuz neyse, polisimiz de, medyamız da, seyircimiz de o. Bu yüzden onların o anki ruh hali de, sahadaki futbolcudan, tribündeki ve ekran başındaki seyirciden farklı değildi.
Elbette çok daha soğukkanlı olmaları gerekirdi. Tıpkı futbolcular gibi. Ama görünen o ki, sabır ve hoşgörü konusunda hepimizin, daha yüz fırın ekmek yememiz gerekiyor.
Tarafsız saha
Şampiyonluk maçı keşke tarafsız bir sahada oynansaydı diyenler çok. Her zaman böyle olur mu, yani şampiyonluk düğümünün çözülmesi, son maça ve son dakikaya kalır mı, bunu şimdiden kestirmek mümkün değil. Ama işte yaşandı. Yine yaşanabilir. Peki o zaman, aynı filmi, sil baştan bir kez daha mı izleyeceğiz, yoksa çok radikal önlemler alınacak mı?
Kim ne derse desin, o gece ucuz atlatıldı. Umarız bir daha aynı tabloyla karşılaşmayız.
O geceki gerginlik, sadece futbola yönelik miydi yoksa güncel gerginliklerin spora yansıması mıydı diye sorgulayanlar da var.
Kimse öküzün altında buzağı aramasın ama hiç kimse de hafife almasın.
Başbakan Erdoğan‘ın devreye girmesi gerekiyor muydu? Farz edelim ki yurtdışındaydı ve kendisine ulaşılamadı. Yine aynı inat sürecek miydi? Daha da önemlisi, o gece orada yaşananlar, gelecek için referans olur mu?
Özetin özeti: Maçla ilgili yazılacak daha pek çok anekdot var. Yazması gerekenler eminim ki onları dile getirecek, önlem alması gerekenler de eminim ki gereğini yerine getirecektir. ‘Yoksa’sını ise düşünmek bile istemiyoruz...