Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Trabzon’day- dım. Ne zamandır gitmemiştim. Üniversite de kent de pozitif yönde, bambaşka bir havaya bürünmüş ama denizi doldurup ranta dönüştürmeleri hiç hoş olmamış!
Peki, niye oradaydık?
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) bir ilke imza atarak, tarihte iz bırakan hemşehrilerini yeni nesillere tanıtma kararı almış. Bu çerçevede, gündeme taşıdıkları ilk isim Hıfzırrahman Raşit Öymen oldu.
Rahatsızlığı nedeniyle son dakikada gelemeyen Altan Öymen hariç, ailenin neredeyse tüm fertleri oradaydı.
Ben de oradaydım çünkü benim eğitim ve gazetecilik maceram onunla başladı.
Türkiye’nin en uzun soluklu dergilerinden olan Eğitim Hareketleri’ni 70’li yıllarda birlikte çıkardık. O usta, ben çıraktım ve bir anda dönemin en önde gelen eğitimcilerinin yazdığı dergiyi kucağımda buldum.
Gençlere güveniyor ve sorumluluk vermeyi de seviyordu. Daha liseden yeni mezun olmuş, üniversiteye yeni girmiştim ama güveniyordu. Çünkü kendisi de aynı yaşlarda Yeni Mektep dergisini çıkarmış ve Mustafa Kemal’in takdir ve desteğini almıştı. Kendi çocukları Altan ve Örsan Öymen de gazeteciliğe o yaşlarda başlamıştı!..
Verdiği o ilham öylesine etkili olmuş ki o gün bugündür ne eğitimden kopabildim ne de gazetecilikten...

Hıfzırrahman Bey?
Hâkim bir babanın beş çocuğundan biri olarak 1899’da Trabzon’da doğdu.
Benim kendisini tanıdığım 70’li yıllarda Ankara Üniversitesi’nin en iddialı profesörlerinden biriydi.
Eğitimci kimliğine rağmen DTCF’nin yanı sıra ağırlıklı olarak İlahiyat Fakültesi’nde derslere giriyordu.
Niye İlahiyat sorusuna hep şu cevabı verdi.
Ülkemizin ilim irfan sahibi öğretmenler kadar aydın din âlimlerine de ihtiyacı var...
İstanbul Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu. Öğrenimine Almanya’da devam etti.
22 yaşındayken Yeni Mektep dergisini çıkararak Mustafa Kemal’in takdirine şayan oldu.
Cumhuriyet tarzımızın ilk önemli eğitim kitapları ondan geldi. Çok sayıda eser verdi.
Bir ara CHP’den milletvekili seçildi, parti müfettişi oldu.
Zorunlu Temel Eğitim’in 3 yıldan 5 yıla çıkmasının öncülerindendi.
Yaşamı boyunca bilimin aydınlığını, laikliğin önemini, teorik bilgilerin pratikle desteklenmesini, eğitimde öğrenci psikolojisinin ve beklentilerinin göz ardı edilmemesini, emir, ceza ve korkutma temelli eğitim yerine, sevgiye, samimiyete ve hoşgörüye dayalı eğitimi savundu.
Tarıma olan ilgisini hiç bilmiyordum. Bilsay Kuruç, TBMM tutanaklarından bulup çıkarmış. Toprak reformu konusunda Menderes’e karşı büyük mücadele vermiş. Çünkü köyler ve köylüler kalkınmadan ülkenin kalkınmayacağına inanıyordu. Köy Enstitüleri’ne ilgisi de zaten bu yüzdendi...
Toplantıda kimler yoktu ki... Kızı Gülden Hacaloğlu ve eşi Çetin Hacaloğlu, torunları Aslı Öymen ve Örsan Kunter Öymen, kardeş çocukları Onur Öymen ve Bilsay Kuruç oradaydı. Birbirinden ilginç anekdotlarla Cumhuriyet tarihine derin yolculuk yaptık...

Mutlu bir ölüm!
Milliyet’in eski okurları Örsan Öymen’i çok iyi tanır.
Ankara’nın ve politikanın nabzını en iyi tutan gazetecilerden biriydi.
Çok erken yaşta aramızdan ayrıldı.
Örsan Abi’nin 9 Mayıs 1979’da, babasının ölümünün ardından Milliyet’te Politika Kazanı ismini taşıyan köşesindeki yazısının başlığı “Mutlu Bir Ölüm”dü.
Niye mi? İşte cevabı:
Eğitimi, “İnsancıl olmak ve kendinden başkasını sevebilmek ve sevdirebilmek sanatı” olarak vurgulamışsan...
“Animaliteden hümantiye geçiş yolu” diye bellediğin bu kutsal öğreti dalında, yola dizili tüm engelleri yıkmaya adamışsan kendini...
Ve seksen yaşının son basamaklarında “Eğitim Hizmet Ödülü”nü alırken sormuşlarsa sana:
“Bu eylemcilik direncinin sırrı nedir?” diye.
Cebinden çıkardığın sararmış bir yaprak üzerindeki dört satırı göstermişsen yanıt olarak:
“Ümid-i ati olan vatan yavrularının terbiyesine matuf mesainizin temadisi temennisi ile beyan-ı tebrik ve teşekkür ederim.”
Bu satırları güncel dile uygulayarak okumuşsan karşındaki genç eğitimcilere:
“Geleceğin umudu olan yurt çocuklarının eğitimine yönelik çabalarınızın sürmesi dileği ile sizi kutlarım” ve bu dört satırın yazılı olduğu kâğıt parçası, Kurtuluş Savaşı yıllarının güneşiyle sararmışsa... Altındaki imza “Başkomutan Gazi Mustafa Kemal diye noktalanmışsa... 1922’de “Yeni Mektep”le başlayan savaşını, eğitim ordusu saflarında 1979’a kadar sürdürebilmişsen ciltler boyu...
Böyle bir yaşamın sonunda çıkılan yolculuk neden “mutsuz” olsun?
Ve neden “acı bir ölüm” diye kara puntolu başlıklar atalım o yolculuk haberine?..”
Her ölüm erkendir ama Örsan Abi’ninki çok erkendi. O da babası gibi arkasında ciltler dolusu yazılar ve cesur bir gazetecilik mirası bıraktı.
12 Mart döneminde, abisi Altan Öymen sert yazıları nedeniyle hapse atılmıştı. O da aynı yoldan gidiyordu. Çünkü babadan öyle öğrenmişlerdi. Politikacı dostlarından babaya uyarı geldi:
Eleştirinin dozunu azaltsın yoksa Altan’dan sonra Örsan da içeri girecek.
Cevabı çok netti:
Onlar doğru olanı yapıyor. Örsan’ı da susturursanız, ben yazmaya devam ederim. Beni de hapse atarsanız, arkadan torunlar gelir...

Futbol deyip geçmeyin
Fatih’in fethettiği, Yavuz’un valilik yaptığı, Kanuni’nin doğduğu ve çocukluğunu yaşadığı, Atatürk’ün üç kez ziyaret ederek Milli Mücadele’de Trabzon ve Trabzonluların kahramanlıklarını tarihe geçirdiği bu güzide kentimizde, futbol, bugün olduğu gibi Cumhuriyet’in ilk yıllarında da çok önemliymiş!
Daha sonra birleşerek Trabzonspor adını alan kulüplerden birinin başkanı Mustafa Kemal, diğer ikisinin başkanı da İnönü ve Kazım Karabekir’miş..
Ve o kulüplerden birinin kurucusu kim biliyor musunuz?
Hıfzırrahman Raşit Öymen!..
Çünkü eğitim kadar sporun da çocuk ve gençlerin gelişimindeki önemine inanıyordu...
Özetin özeti: Hemen her ilimizde tarihe damga vuran daha nice değerli isimler var. Keşke aynı şekilde gün yüzüne çıkarılsalar. Bugünlerde buna öylesine ihtiyacımız var ki. Her ne kadar rektörü teşrif etmese de teşekkürler KTÜ...