Ali Eyüboğlu

Fahriye Evcen’le Burak ilk
kez birlikte aşk filmi çekti.
“Aşk Sana Benzer” filminin aşıkları için kimi, “Sinemanın yeni Türkan Şoray’la Kadir İnanır’ı” dedi, kimi de ikiliyi Hollywood’un gözde çifti Angelina Jolie - Brad Pitt ikilisine benzetti.
Gerçek hayatta da sevgili olan Özçivit’le Evcen’in aşk filmi çekerken hedefleri Türkan Şoray - Kadir İnanır ikilisi miydi,
yoksa Angelina Jolie - Brad Pitt çifti mi bilmiyorum.
Onlar için, “Türk sinemasının yeni Türkan Şoray ve Kadir İnanır’ı” diye yazanlar, Evcen’le Özçivit’i Jolie ve Pitt’e benzetenler çok.
Bi durun...

Salı öğle saatlerinde cep telefonum çaldı. Baktım Tahir Sarıkaya yazıyor ekranda.
Beyaz TV’de hafta içi her sabah, “Uyan Türkiyem”i hazırlayıp sunan Tahir Sarıkaya, her zaman aramaz beni.
Aradığında mutlaka haberlik bir şey vardır onda.
O yüzden hemen açtım telefonu.
Zaten tahmin de ediyordum vereceği bilgiyi...
Ama doğrusunu söylemek gerekirse bu kadarını da beklemiyordum.
“Abi şimdi cezaevinden çıktım. Deniz Seki’yle görüştüm, hem de kütüphanede yüz yüze” deyince, kendisini gazeteye davet ettim.

TV8’e transfer olan ‘Bu Tarz Benim’in kopyasını yapan Show TV’nin ‘Bu Tarz Benim’le arasındaki rekabet, sadece tarafların değil, belli bir kesimin de merakla takip ettiği bir konu.
Taraf olmayanın bertaraf olduğu bir ülkede yaşıyoruz, o yüzden hangi tarafı tuttuğumu merak ediyor olabilirsiniz.
Açıklayayım o zaman:
Bertaraf olmaya razıyım.
Çünkü tarzım değil bu tür programlar...
Yeri gelmişken şunu da vurgulamak isterim:
Taklitin aslını yaşattığını düşünenlerdenim.

Orkid’in reklam yüzü Nil Karaibrahimgil, markanın ‘Kız Gibi’ kampanyası için bir şarkı yazıp besteledi. Karaibrahimgil’in o şarkıyı ilk kez gitar eşliğinde çalıp söyleyeceği davette Leyla Alaton’la sohbet ediyorduk. Genç biri geldi yanımıza ve tanıttı kendini:
“P&G Kadın Bakım Grubu Marka Müdürü Murat Ünverdi.”
Koç Üniversitesi Makine Mühendisliği mezunu, 32 yaşındaki bir erkeğin müşterisi sadece kadın olan ürün grubunu yönetiyor olmasının beni şaşırttığını söyler söylemez Alaton atıldı:
“Daha da ilgincini söyleyeyim sana, Gillette’in başında da bir kadın var.”
Gerçekten de öyleymiş.
Gillette markasının başındaki isim, P&G Türkiye Kafkaslar Tıraş Kategorisi Marka Müdürü Özge Tanju.
Gillette’in PR ajansından Tanju’yla ilgili bilgi istedim. Boğaziçi Üniversitesİ Endüstri Mühendisliği mezunu Tanju, 2007’de girmiş Procter & Gamble’a. 2009 – 2001 arasında Gillette’in pazarlama iletişimini yönettikten sonra 2011’de Türkiye, Orta Doğu ve Afrika bölgesinden sorumlu Tıraş Bakım Ürünleri Müdür Yardımcısı olarak atanmış Cenevre’ye… 2012’den bu yana da Türkiye ve Kafkas- lar Tıraş Bakım Ürünleri Sorumlusu Tanju.

Televizyonda yayınlanan yarışmalar arasında "Benzemez Kimse Sana"yı hep ayrı bir yere koyarım.
Çünkü her haftanın birincisinin kazandığı parayı (10 bin TL) sezon birincisinin büyük ödülü (100 bin TL) sosyal sorumluluk çercevesinde bir derneğe, vakfa bağışladığı tek yarışmadır "Benzemez Kimse Sana"...
Hep ekranda olmasını istemem, her sezon "Benzemez Kimse Sana"ya elimden geldiğince destek vermem bu yüzden...
Bu cumartesi ekrana gelecek ikinci bölümün provalarını ve çekimlerini takip etmek için stüdyoya gittiğimde saat 18.00’di. 20.00 gibi çekimler başladı, stüdyodan ayrıldığımda ise saatler 00.45'i gösteriyordu. 4 saat 45 dakikalık çekim boyunca stüdyonun tek yıldızı “Benzemez Kimse Sana”nın jüri başkanı Seyfi Dursunoğlu’ydu.
Dursunoğlu, yaptığı hareketler ve söyledikleriyle geceye damgasını vurdu.
“Benzemez Kimse Sana” adeta “Huysuz Virjin Show” gibiydi.

2015’in ilk ayı sinema dünyasında büyük bir rekabete tanık oldu. Bir tarafta Russell Crowe, Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan’lı “Son Umut”, diğer tarafta Mahsun Kırmızıgül’ün “Mucize”si.
“Mucize” filmi tam bir yıl öncesinden vizyon tarihi olarak 1 Ocak 2015 tarihini almış ve ilk teaserini sinemalarda ve sosyal medyada yayınlamıştı.
“Son Umut” filmi ise dünyada nisan ayında vizyona girecekken filmin yönetmeni Russell Crowe’un zamanının olmayışı nedeniyle Türkiye’de vizyon tarihini 26 Aralık 2014’e çekerek “Mucize”yle rekabetin fitilini ateşledi. Böylece sinema dünyasında herkes “Son Umut”la “Mucize”nin rekabetini büyük bir merakla takip etti. Yanıtı merak edilen soru şuydu:
“Russell Crowe’un 70 milyon dolara mal olduğu söylenen ‘Son Umut’u mu yoksa Mahsun Kırmızıgül’ün yazıp, yönettiği ve oynadığı 4 milyon dolarlık ‘Mucize’si mi bu savaştan galip çıkacak?”
Bir dünya starı olan Russell Crowe’un Türkiye’de filmleri iyi gişe yapmış Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz’lı “Son Umut”la, Talat Bulut ve Mahsun Kırmızıgül’lü “Mucize”si arasındaki yarış tam manasıyla sonuçlanmış değil, ama perşembenin gelişi çarşambadan değil artık pazartesiden belli:
4 milyon dolarlık ve tek starlı

Yıllardır yanıtını merak ettiğim sorulardan biriydi şov dünyasındaki bazı ünlülerin estetik operasyonlarını adeta takıntı haline getirip sürekli bıçak altına yatmaları... Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Barış Önen Ünsalver’in bu konudaki açıklamalarını okuyunca anladım bazı insanların bu konudaki takıntılarını.
Kendilerine güvenleri yetersiz,
dışarıdan onay beklentisi yüksek, mükemmeliyetçi ve narsist kişilerin, bedenlerini sürekli incelediğini, küçük bir kusuru büyüttüğünü ya da olmayan bir kusur bulduğunu söyleyen Ünsalver, bu kişilerin büyük zamanlarını hayali kusurlarını ortadan kaldırmak için harcadığını açıkladı.
Bu davranışların altında psikolojik sorunların yattığına dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Ünsalver, “Hayali kusurlarını yok etmek için büyük bir çabaya girişen kişiler, önce basit çözümlerle yola çıkıyor. Kozmetik ürünler ya da küçük cerrahi girişimler kullanıyor. Ancak
bir süre sonra bunlar onu tatmin etmiyor” dedi.
Takıntılı kişilerin, bedenlerinin dış görünüşüyle
ilgili sürekli bir uyumsuzluk algıladığını ve beden imajlarını bozuk bulduklarını kaydeden Ünsalver

Adıma gelen zarfı açtım, içinden bir mektup, bir DVD, bir de kitap çıktı.
Mektup Fazıl Say’dandı...
Say mektubunun ekinde, piyano konçertoları ve oda müziği eserlerinin kaydını içeren İstanbul Konseri DVD’sini gönderirken bir şey daha yaptı.
Hocalarından Kamuran Güntekin’in biyografi kitabını da gönderdi.
Önce Say’ın gönderdiği imzalı DVD’sini yani İstanbul Konseri’ni izledim.
İzlerken dünya çapındaki bir değerin ‘iç siyaset’ uğruna niye bu denli hırpalandığına yanıt aradım.
Düşündükçe geçmişte ‘solcu’ Nazım Hikmet’e ya da ‘sağcı’ Necip Fazıl Kısakürek’e yapılanlar geldi aklıma...