Michelle Obama haberi de ‘siyasetin magazini’, Angela Merkel hakkında yapılanlar da. Ama dünya kadar fark var arada. Demek ki neymiş? Sorun haberde değil, habere bakışta!
Gelişmiş ülkelerde siyasi magazinin nasıl yapıldığına dair iki çarpıcı örnek; Almanya Başbakanı Angela Merkel ve ABD Başkanı Barack Obama’nın eşi Michelle Obama hakkında çıkan haberler.
Merkel, Hıristiyan aleminin önemli bayramlarından olan Paskalya’yı fırsat bilip tatile çıktı.
Eşi Joachim Sauer’le İtalya’nın bir adasındaki termal otelin havuzunda stres atan Merkel’i AFP fotoğrafçısı mayolu çekti.
Genelde bu tür fotoğraflara bayılan Alman medyasının çoğu mayolu Merkel’i görmezden geldi.
Onlar görmedi ama yaşadıkları ekonomik krizin sorumlusu olarak Merkel’i gören ülkelerin basını bu fotoğrafı manşetten verdi.
Sezen Aksu’nun ‘Barış Süreci’nden kendini uzak tutma çabası şimdiye kadar çok ‘dayak’ yemesinden. ‘Akil Adamlar’ arasında adı geçen ancak “Böyle bir talep gelmedi. Gelse de kabul etmem” diyen Aksu, her şeye rağmen pes etmemeli
Kürt sorununa çözüm sürecinde oluşturulacak ‘Akil Adamlar’ arasında adı geçen Sezen Aksu, “Henüz bana böyle bir talep gelmedi. Gelse de kabul etmem” dedi.
Bu açıklamanın üzerinden günler geçti, ama bir Allah’ın kulu da çıkıp, “Böyle bir görev verilmesi halinde senin gibi yıllarca bu uğurda savaş veren biri kaçmamalı böylesine bir sorumluluktan” demedi Aksu’ya.
Yıllarca bu ülkede yaşayan tüm halkların kardeşliğini savunan, bu uğurda şarkılar yapan, konserler veren Sezen Aksu’nun ‘barışa ramak kala’ kendisine verilebilecek böylesine önemli görevi kabul etmeyeceğini açıklaması garip değil mi?
Aksu’nun gerekçesi ne?
“O komisyonda işinin uzmanı insanların olması lazım.”
Böyle bir gerekçe gösteren Aksu’nun, düşünülen isimler arasında Kadir İnanır’ın da olduğunun hatırlatılması üzerine söylediği şu söze dikkatinizi çekerim:
AKSAV Genel Kurulu’nda şöyle bir öneri getirdim: 50’nci Altın Portakal’da, festivalin başladığından bu yana oyunculuk yapanlar ‘Türk Sineması Şeref Ödülü’, ‘Altın Portakal Şeref Ödülü’ ya da ‘Altın Portakal Şeref Madalyası’ gibi çok özel bir ödülle taçlandırılmalı
Hafta sonu Antalya’daydım. Çünkü kurucularından olduğum Antalya Kültür Sanat Vakfı’nın (AKSAV) Genel Kurulu vardı.
İki dönemdir AKSAV’da Denetim Kurulu Üyesi olarak görev yapıyordum. Sağ olsun Kurucular Kurulu, oybirliğiyle yeniden aynı göreve layık gördüler beni. Mevcut Yönetim Kurulu da aynı şekilde Genel Kurul’da güven tazeledi.
SODER adına Genel Kurul’a katılmak için Antalya’ya gelen Yusuf Sezgin ve AKSAV’ın üyelerinden Sümer Tilmaç’la akşam yemeğinde bu yıl 50’ncisi gerçekleştirilecek ‘Altın Portakal’a dair fikir jimnastiği yaptık.
Türkiye gibi sinemanın sektör olamadığı, kamu yararına iş yapanları işlerinden soğutmayı maharet sayanların cirit attığı bir ülkede bir film festivalini yarım asır yaşatabilmek maharet. O yüzden ilk günden bu yana ‘Altın Portakal’da emeği olanlara gönülden teşekkür etmek gerek.
50 yıl zirvede kalabilmek
TNS’nin reyting ölçüm raporları aslında her gün şunu açık ve net bir biçimde koyuyor ortaya...
TNS’nin reytingini ölçtüğü 10 kanal, kendi aralarında üç gruba ayrılıyor.
1. Grup: Zirveye oynayanlar...
2. Grup: İdare edenler...
3. Grup: Diptekiler...
Bu gruplar arasındaki farkı en iyi anlatmanın yolu, televizyon kanallarını futbol takımlarına benzetip oynadıkları ligi saptamak.
O açıdan baktığınızda “1. Grup”taki üç kanal; Star TV, Kanal D ve atv’nin bulunduğu yer “Süper Toto Süper Lig” gibi...
Senaryo sürükleyici, ekrana yansıyan görüntüler etkileyici. Ancak ‘Karagül’ bana biraz ‘Asmalı Konak Halfeti’ gibi geldi. Dizide ‘Asmalı Konak’taki gibi bolca avlulu taş evler, yaşadıkları yöreye birkaç gömlek fazla gelen ha bire yemek yapan güzel kadınlar var
Yeni bir dizi başlayacak bu akşam Fox’ta. Başrollerini Özcan Deniz, Ece Uslu, Yavuz Bingöl, Şerif Sezer, Mesut Akusta ve Özlem Conker gibi ünlülerin paylaştığı ‘Karagül’ü Kanyon’daki ön gösteriminde izledim.
Fox yöneticileri ilk bölümün tamamını değil, 30 dakikalık özetini gösterdiler bize.
‘Karagül’deki, bir eşi ve çocuğu İstanbul’da, diğer eşi ve çocuğu Halfeti’de olan ağa çocuğu ‘Murat Şanverdi’yle (Özcan Deniz) Halfeti’de yaşayan ağabeyi ‘Kendal Şanverdi’ (Mesut Akusta) arasındaki para ve ailenin soyunu sürdürme savaşı, birçok açıdan izleyiciyi ekrana bağlayacak türden.
Halfeti’nin yıldızı parlar
Birincisi Halfeti’de çekilen görüntüler müthiş.
Yakında bütün müzik kullanıcılarını paralı müzik servislerine yönlendirecek yeni bir sistem başlayacak. İnsanlar ya ayda 5-10 TL gibi paralar karşılığında her tür müziği dinleyecek ya da sevdikleri şarkıyı iTunes’tan parayla indirecek
Müzik yapımcılarının meslek örgütü MÜYAP’ın son Genel Kurulu olaylı geçti. Yumrukların konuştuğu Genel Kurul’da MÜYAP’ın dijital pazardan çekilmesi kararlaştırıldı.
Bunun anlamı şu?
MÜYAP, 2005’ten itibaren her yıl dijital satışlardan aldığı parayı üyelerine dağıtıyordu.
Bu para dağıtılırken albüm satışları da (mekanik satış) dikkate alınıyordu.
Dijital pazarda etkin ve güçlü olan yapımcılar, “Mekanik haklarla dijital haklar ayrılsın” dedi, bazı ‘mekanikçiler’ buna tepki gösterdi.
‘Mekanikçiler’den biri, bir ‘dijitalci’yi tokatladı.
‘Akil İnsanlar Komisyonu’na kimler seçilirse seçilsin, ne İsa’ya yaranabilecek bu insanlar, ne Musa’ya. Anlaşılan o ki, ‘Akil adamlar’a ‘ağzı olan’lar laf çakacak, eli kalem tutanlar kan damlayan yazılar yazacak. Gelen vuracak, giden vuracak.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şimdiye kadar ‘Akil adamlar’ konusunda, “Havuz oluşturduk” dedi ama isim telaffuz etmedi. Buna rağmen birçok isim telaffuz edildi medyada.
Aslında, aklına esen bir isim atıyor ‘Akil adamlar havuzu’na demek daha doğru.
Şimdiye kadar medyada ‘Akil adam’ diye ismi geçenlerden kimlerin ‘Akil İnsanlar Komisyonu’na dahil edileceği belli değil, ama şurası kesin:
‘Akil İnsanlar Komisyonu’na kimler seçilirse seçilsin, ne İsa’ya yaranabilecek bu insanlar, ne Musa’ya.
Anlaşılan o ki, ‘Akil adamlar’a ‘ağzı olan’lar laf çakacak, eli kalem tutanlar kan damlayan yazılar yazacak.
Gelen vuracak, giden vuracak.
Vanity Fair editörünün, “Türkiye Suriye fark etmez. Nasılsa ikisi de Ortadoğu’da” deyip muhabirin Suriye’de çekilmiş bir fotoğrafı yerine, Boğaz’dan bir pozunu kullanıp, söyleşiyi ‘Terör ülkesi’ üst başlığıyla anons etmesine ne demeli?
Amerika’nın ünlü dergilerinden Vanity Fair’in internet sitesinin manşetindeydi bu fotoğraf ben baktığımda. Sitenin ‘The Hostage’ (Rehine) başlıklı manşeti tıkladığımda, Aralık 2012’de Amerikan NBC Televizyonu’nun Türkiye Temsilcisi Aziz Akyavaş’la Suriye’de birkaç gün esir kalan NBC’nin Ortadoğu muhabiri Richard Engel’la yapılmış söyleşi çıktı karşıma.
NBC muhabirinin baştan sona Suriye’de başlarına gelenleri anlattığı söyleşinin bu fotoğrafla manşete çekilmesi ve söyleşide başka fotoğraf kullanılmaması ilginç.
NBC ekibi Türkiye’de mi esir düştü?
Hayır, Suriye’de.
O zaman bu fotoğraf niye?
Çünkü sayfayı yapan editör, tıpkı Richard Engel’ın söyleşide şikayet ettiği değişmeyen bir önyargının esiri. Engel söyleşide, “Ortadoğu’da Arapça konuşan yabancılar ya CIA için çalışıyor ya da İsrail’in istihbarat teşkilatı MOSSAD’ın ajanı sayılır” dedi.