On yaşımdayken babamın görevi nedeniyle bulunduğumuz Afyon’un Işıklar köyünde 13 yaşında evlendirilen Şerife diye bir kızın düğününe gitmiştim. Hayatımın geri kalanında bir daha hiç görmediğim Şerife’nin yüzü bugün hâlâ gözümün önündedir. Mutlu muydu mutsuz muydu bilmiyorum. Tek bildiğim, yanakları al aldı, herhalde heyecanlıydı. Belki de utanıyordu. Beni köye götüren Nurten Abla’ya “Neden bu kadar erken evleniyor?” diye sormuştum, “E, artık kadın oldu” demiş ve bunun ne manaya geldiğini açıklamıştı. Beni ise o günden itibaren bir korku almıştı, ya beni de ailem o yaşlarda evlendirirse diye. Kâbusum birkaç yıl sonra babamın beni bir adama inek karşılığında vermeyecek biri olduğunu anladığımda sona erdi, fakat o zaman bu zamandır her türlü zorla/erken evlendirme haberine karşı hassas oldum.
Evlenmek istemiyor
Güller O.’nun babası onu bir inek karşılığında evlendirmek istediği için önce halasının yanına kaçtığını, sonra babasının tehditleri devam edince Aile Mahkemesi’ne başvurduğunu ve Ankara 11. Aile Mahkemesi’nin babanın eve yaklaşmasını yasaklamakla kalmayıp bir de o babanın bir sağlık kuruluşunda tedavi olması kararı verdiğini okumuşsunuzdur. Bu örnek mahkeme kararı sevindirici.
Ama daha sevindirici olan, bana kalırsa, babasının tehditlerine rağmen genç bir kadının sonuna kadar hakkını aramaktan çekinmemiş olması. Hepimiz biliyoruz ki bu olay burada kapanmayacak, muhtemelen o baba o kızın burnundan o cezayı fitil fitil getirecek.
Zaten aslında Ali O. hemen ertesi gün açıklamalarda bulundu, kızım zihinsel engelli, ben evlenmesine müsaade etmedim, zorla kaçırdılar, bunları yaptırdılar dedi. Elbette, bir inek karşılığında evlenmek istemeyen bir kadın tabii ki zihinsel engellidir, başka türlüsü düşünülemez. Kim babasının inek sahibi olmasını istemez?
1889’daki tartışmalar
Bu hususlarda böyle karınca hızında ilerlemeye devam ededuralım, bundan yüz küsur yıl önce, bu ülkede bu konular konuşuluyor, bilhassa basında pür hız tartışılıyordu. Günlük gazeteler, aylık kadın mecmuaları, hepsi mevzunun bir ucundan tutuyorlardı. Örneğin 5 Eylül 1889 yılında Sabah gazetesinde yayımlanan Teehhül, yani Evlilik başlıklı makalede “Kişi evlenmeden önce bir aileyi geçindirip geçindiremeyeceğine karar vermeli... Kadınlar 18’ini, erkekler ise 28’ini doldurmadan evlenmemeli... Nüfusta çoğalma çok çocuk doğduğunda değil ancak bu çocuklar iyi yetiştirildiğinde gerçekleşebilir” deniyordu.
Yine aynı yıllarda Sabah gazetesinin başka bir makalesinde şöyle yazıyordu: “Evlilik yaşındaki kurallara saygı duyulmuyor ve aileler oğullarını on altısını on yedisini doldurur doldurmaz evlendirmeye bakıyor. Genç yaşta evliliklerin talihsiz sonuçlarını hepimiz görüyoruz.”
1897 yılında Hanımlara Mahsus Gazete “Ülkemizde ailelerin çoğu erken yaşta evlilik yüzünden mahvolmuştur. Böyle evlilikler hem ahlaken hem ekonomik olarak bir yıkımdır.”
Psikolojik katastrof
Hele ki 1900’lere gelindiğinde, bilhassa Birinci Dünya Savaşı’nın da etkisiyle evlilik konusu iyiden iyiye tartışılır olmuştu. Anketlerde halka ne düşündükleri soruluyordu. Sabah ve Vakit gazeteleri sayfalarında evlilik ilanlarına yer vermeye başlamışlardı. Erkekler eş seçiminde olgunluğu birinci sıraya koyuyorlar, hatta eşlerinin çalışmalarını tercih ediyorlardı. Aliye Cevad 1913 yılının mayıs ayında Kadınlar Dünyası dergisinde yayımlanan yazısında “Ülkedeki anneler çocuklarını mümkün mertebe erken yaşta evlendirmeye bayılıyorlar, kızlarını 13-18 yaş arasında, oğullarını 18-20 yaş arasında. Erken evlilik her zaman psikolojik bir katastroftur.”
Anlayacağınız, bu konular çok önce konuşuldu, tartışıldı. İnek konusu çoktan tatlıya bağlanmış olmalıydı. Duyuyor musunuz Ali O. Bey?