Çocuk yapmak ya da yapmamak

3 Mayıs 2017

Acaba anne babalarımız, “Bu dünyaya çocuk getirilir mi, getirilmez mi?” diye uzun uzun düşünselerdi, bugün hayatta olur muyduk? Ya da “Dünya nüfusu insan neslini tehdit eden bu sayıya ulaşır mıydı?” diye de sormak mümkün bu soruyu.

Çünkü bu dünya aslında uzun yıllardır çok da yaşanası bir yer değil. Birine “Burası çok güzel gelsene” demeye bile tereddüt edersin, değil ki bütün sorumluluğu sana ait bir canlıyı dünyaya getirmek.

Ama işte atalarımız çok da ince eleyip sık dokumamış olacak ki buradayız ve değil gıda, su; hava bile hepimize yetmediğinden habire dünyanın akciğerlerinden yiyoruz. Bir yandan da kendimizi yiyoruz tabii: Bu dünyaya çocuk getirilir mi, getirilmez mi? tiyatro.İn’in çok konuşulan oyunu “Akciğer”, erkeğin bir gün İkea’nın ortasında pat diye çocuk konusunu ortaya atıvermesiyle kendilerini evladiyelik bir sorunun ortasında bulan bir çiftin gelgitlerini anlatıyor.

Bir yandan her insanın içinde olan ölümü yenme isteği ve buna çözüm olarak görülen soyunu devam ettirme, senden sonra da bir parçanın yaşamaya devam edeceğine inanma güdüsü, diğer yanda o parçanın yaşayacağı bir dünyanın kalmayabileceği endişesi. Hani “İleriki nesiller güzel günler görmeyebilir” gibi bir

Yazının Devamı

Taksim 1 Mayıs’a hazır

1 Mayıs 2017

Geçen hafta bir çıktım Taksim Meydanı’na, bir rengârenk laleler var, bir de metal polis bariyerleri. Hani tam bir bahar coşkusu duyacak, havaların nihayet ısınmasına sevinip kediler gibi parkta bir banka kıvrılmayı hayal edecek oluyorsun, metal soğuğu çarpıyor yüzüne: Taksim Meydanı 1 Mayıs’a hazırlanıyor.

Haber değeri mi var, bariyerler zaten doğal dokumuzun bir parçası, ama yok bu kutlu gün için kamyonlarla takviye getirilmiş durumda. Kapanmayan cadde, sokak kalmasın. Taksim Meydanı’nın bu yıl da yasak olduğu çok önceden bildirilmiş, DİSK de 1 Mayıs’ı Bakırköy’de kutlayacağını açıklamıştı aslında. Ama gene de Bakırköy’de bazı caddeler trafiğe kapatılarak önlem alınsa da, asıl hummalı hazırlık Taksim ve ‘civarında’ ki bu civar dediğimiz, sahiden geniş bir bölgeyi kapsıyor.

Adını koymak gerekirse, sabah saat 5 itibarıyla bir günlük hapis hayatımız başlıyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan açıklamaya göre Tarlabaşı Bulvarı, Mete, Gümüşsuyu, Sıraselviler, Halaskargazi ve Cumhuriyet caddeleri trafiğe kapalı.

“Ne olacak canım, metroyla gideriz gideceğimiz yere” mi dediniz? Gidemiyorsunuz, Taksim metro istasyonu kapalı.

“En yakın istasyona yürür oradan binerim?” diyecekleri de

Yazının Devamı

AFİFE GECESİ NOTLARI

28 Nisan 2017

Genel olarak çok da parlak olmayan ödül töreni karnemizin en yüksek notlu organizasyonlarından biri, Afife Tiyatro Ödülleri. Üstelik eleştirileri dikkate alıp, eksikleri tamamlayıp gereken değişiklikleri yaparak her sene daha iyi bir törenle veriyorlar ödüllerini.

Bu yıl 21’nci kez verilirken baktım, sahiden Korhan Abay’ın da dediği gibi bir ‘tiyatro bayramı’ndan söz etmek mümkündü. Hem de en kıdemli ustalarla daha konservatuvar öğrencisi olan gençleri aynı platformda buluşturan bir bayram.

Böyle uzun soluklu bir organizasyonun arkasında kaya gibi duran Yapı Kredi’yi kutladıktan sonra bu yıl neler olduğuna göz atacak olursak, her şeyden önce hissedilen müthiş genç enerjiden söz etmek lazım. Evet, salonlar kapatılıyor, sahne, seyirci, sponsor, her şey eksik ama biz her zamankinden daha sağlam oyunlar izlediğimiz bir sezon geçirdik, geçiriyoruz.

Üç ödülle gelen gurur

Gecede Muhsin Ertuğrul Özel Ödül’nü alan Işıl Kasapoğlu’nun okuduğu Giorgio Strehler’e ait metinde dediği gibi, mesleği başkalarına hikayeler anlatmak olunca insanın, “Ahşap bir sahne olmasaydı, yerde, herhangi bir meydanda, bir sokak köşesinde, ya da bir balkondan, bir pencerenin arkasından, yanında insanlar olmasaydı,

Yazının Devamı

‘Nefretime sahip olamayacaksınız’

27 Nisan 2017

Paris’te silahlı IŞİD saldırısında ölen polis memuru Xavier Jugele’nin sevgilisinin anma törenindeki konuşmasını üst üste izledim. O kadar etkileyiciydi ki.

Önce şunu netleştirelim; Etienne Cardiles, Xavier Jugele’nin erkek arkadaşı. Partneri. Bizde konuşmaya yer veren birkaç kaynağın düzelttiği gibi ‘ev arkadaşı’ değil.

Kendileri belli ki sevgi dolu ve herkes tarafından bilinen, açık ve saygın bir beraberlik yaşamışlar. Valilikte düzenlenen, bütün devlet erkânının hazır bulunduğu törende sevgilisi olarak çıkıp uğurlama konuşması yapıyor, herhalde onu ‘düzeltmek’ size düşmemiş.

Öyle sade, süssüz püssüz ve güçlü bir konuşma ki. “Xavier, salı sabahı her günkü gibi işe gitmek üzere evden çıktım, sen henüz uyuyordun” diye başlıyor; “Akşam eve döndüğümde sensizdim”.

“Bir kültür ve neşe adamıydın” diye tanımlıyor sevgilisini. Sinema ve müzik en büyük tutkularıymış: “Güneşli bir ağustos gününde beş seans üst üste sinemaya gitme fikri seni korkutmazdı. Tabii ki orijinal dilinde, çünkü İngilizceni kusursuz hale getirmeyi kafana koymuştun. Bazen bir sanatçının bütün turnesini takip eder, aynı konseri defalarca izlerdin. Celine Dion yıldızındı. Zazie, Madonna, Britney Spears camlarımızı

Yazının Devamı

Semaver 15 yıldır özveriyle kaynıyor

26 Nisan 2017

‘2002’de birlikte kaynatmak için Semaver’i, Kumpanya’ya çağırdım arkadaşlarımı. ‘Her şeye rağmen tiyatro’ diyen arkadaşlarım ve ben, beş yıldır süren yolculuğumuzda, Sait Faik’e bir selam göndermek istedik. Tiyatroyu, tiyatro sevgisini, tiyatro yapmaya olan inancımızı, Sait Faik’in Kumpanya’sının ağzından, Semaver’inin buharında anlatalım istedik.’

Tiyatromuzun en üretken ustalarından Işıl Kasapoğlu bu satırları yazdığında yıl 2007’ydi, Semaver Kumpanya beş yaşında. Geldik 2017’ye, ne mutlu ki Semaver Kumpanya da bir tiyatroyu yaşatmanın bütün zorluklarını aşa aşa bugüne geldi ve 15. yaşını Yavuz Pekman’ın Sait Faik’in aynı adlı öykülerinden uyarladığı ‘Semaver ve Kumpanya’yı tekrar sahneleyerek kutlamaya karar verdi. Yine kumpanyanın babası Işıl Kasapoğlu’nun rejisine, bayrağı ondan devralan ‘çırağı’ Serkan Keskin’in dokunuşlarıyla.

Gelenekten besleniyor

Tam da onlarınki gibi büyük özveriyle yaşayan, gelenekten beslenen, usta - çırak ilişkisinden güç alan bir topluluğa uygun bir oyun, ‘Semaver ve Kumpanya’. Şamatası ve kahkahası ‘Kumpanya’dan, hüznü ‘Semaver’den gelip harmanlanarak arada gülmekten arada burun sızlamasından gözünüzü yaşartan, iki buçuk saatlik keyifli bir seyir

Yazının Devamı

Kulak misafirimiz akıllı telefonlar

24 Nisan 2017

Bir arkadaşımla kafede karşılıklı oturmuş konuşuyoruz. Konumuz son dönemin sağlıklı pişirme gereci olarak yükselen değerleri döküm tencere ve tavalar. Arkadaşım bir markadan söz ediyor, duymamışım daha önce, tekrar soruyorum, not alayım unutmayayım, o da heceliyor.

Sonra unutuyorum tabii pek çok konu gibi. Eve gelip facebook’umu açtığımda karşıma pat diye o firmanın reklamı çıkıyor. “Aaa ne tesadüf” diyorum, “bugüne kadar hiç duymadım, bir sözünü ettik karşıma çıktı, bak şu Allah’ın işine”.

Ertesi gün ama, aklıma BBC’de aylar önce okuduğum bir makale geliyor. “Akıllı telefonlarınız sizi dinliyor olabilir”. O zaman epey fantastik bulmuştum. Arayıp buluyorum, hâlâ öyle görünüyor gerçi ama bir o kadar da tedirgin edici.

Annesi Tayland’da trafik kazasında ölen dostundan söz ettikten kısa bir süre sonra akıllı telefonundaki arama motorunun kendisine söz konusu kazanın haberini önerdiğini anlatan biri, erkek arkadaşına migren ağrısından söz ettiğinin ertesi günü twitter’da migren destek grubu tarafından takibe alınan bir başkası, regl olduğunu söylediği gibi hijyenik ped reklamlarının akınına uğrayan bir diğeri... Haber bu tip hem sıradan görünen hem de insanı huylandıran öykülerle dolu.

Hab

Yazının Devamı

YETİNEMEYEN ÇOCUKLARIN HİKAYESİ

21 Nisan 2017

“Maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi

Bir renk değildir mavi huydur bende

Ve benim yetinmezliğimdir

Ve herkesin yetinmezliğidir belki”

Edip Cansever’in bu dizeleriyle başlıyorsa bir hikaye, yarı yolda işlerin pembeye dönmeyeceğini anlarsın. ‘Mavi’ hüznünde bir hikaye, ‘90’ların efsane grubu Blue Blues Band’in hikayesi. Canlı performanslarıyla ünlü, geriye pek az kayıt bıraktığından bir dönem onları canlı izleme şansına erişmişlerin belleklerinde yaşayan bir grup.

Bilenlerin bilmeyenlere anlattığı ‘Blue’ belgeselinin bu kadar vurucu olması biraz da bundan. İzledikten sonra “Dur bakayım, neler yapmışlar” diye dönüp dinleyemiyorsunuz. Suya şahane bir yazı yazmışlar, efsaneleriyle yaşıyorlar.

En fazla Yavuz Çetin’in biri ölümünden sonra çıkan iki albümü var, Kerim Çaplı’dan geriye o da kalmamış. Blue Blues Band’in canlı kayıtları zaten hayal.

Mehmet Sertan Ünver’in yönettiği ‘Blue’, bu öncü grubu artık aramızda olmayan iki üyesinin; gitar büyücüsü Yavuz Çetin ile davulcu, vokalist ve daha bir sürü şey Kerim Çaplı’nın kelimenin tam anlamıyla trajik hayatları üzerinden anlatıyor.

Yazının Devamı

Giden gitti. Ya kalanlar?

20 Nisan 2017

En azından bu bitecek diye umuyordum referandumla beraber. Artık sosyal medyadan birbirimize hakaret etmeyeceğiz, biri birini vatan haini, öteki de berikini aptal olmakla suçlamayacak, “16 Nisan Miladı”nın sonrasına geçtiğimize göre artık durumu anlamakla, birlikte yaşamanın yollarını aramakla ilgilenebileceğiz. Başka çare yok çünkü.

Yani birileri için var, onlar da zaten bavulları toplayalı çok oldu. Kalanlar; evetçiler ve hayırcılar olarak hep birden buradayız. Kimsenin bu topraklardaki hissesi diğerinden daha fazla değil. Hatta referandum da aslında bunu gösterdi tam olarak.

“Hadi kucaklaşıp sevgi çemberi oluşturalım” ya da “Hayırcıların karıları kızları ganimettir” gibi savaş tamtamlarını anlamaya çalışalım, empati bugünler için demiyorum elbette. Ama her iki tarafta da bu tip yaklaşımların deli saçması olduğunu düşünen, birbirini düşman kabul etmeyen, sağduyu sahibi, aklı başında insanlar vardır. Belki bir ortak payda olur mu, çok parçalandık, biraz bir şeyleri yapıştırmayı deneyebilir miyiz gibi saf saf düşünceler geçiyordu kafamdan işte.

Ama o gece “Belki bu sefer birbirimizi anlamayı - dinlemeyi deneyebiliriz” yazma gözü pekliğini gösteren Ahmet Mümtaz Taylan daha “deneyebi-”

Yazının Devamı