Batış da çıkış da herkes için

4 Ocak 2017

Bir yerlerde bir kriz olur, dünyanın başka köşelerinde ama. Bize bir şey olmaz, tonla paramız var bankada. İnsanlar teknelere doluşup batarlar, bebekler karaya vurur, bize bir şey olmaz, biz Avrupalıyız. Dünyanın başka köşelerini vurur savaş, terör, açlık, kıtlık. Üzülürüz tabii, acırız, ‘empati’ yaparız ama bize ne olabilir ki? Biz Batılıyız.

Oyunumuzun kahramanı Dana da bu kanaatte. Genç ve alımlı bir kadın, parlak bir kariyere sahip bir müşteri ilişkileri temsilcisi. Parası pulu, güzel bir hayatı, barda beğendiği bir adamla tanışıp bir gece geçirecek özgüveni var. Birleşmiş Milletler’de çalışan o adam iblisin ta kendisi çıkıp ruhuna bedel biçmeye kalkıştığında onu sevgiyle iyileştireceğine inanacak kadar emin kendinden.

Gelgelelim, borçlu kalmaktan nefret eden şeytanla birlikte hayatına bir felaketler silsilesi giriyor. Hamile kız kardeşiyle beraber Dana’nın yeni bir işe kabul edildiği İskenderiye’ye doğru çıktıkları yolculuk, bütün Avrupa’yı vuran ekonomik kriz nedeniyle bir karabasana dönüşüyor.

“Avrupalıyız biz. Yarın konsolosluğa gidip olup biteni anlatırız. Böyle şeyler olur, hayat bu, hep olur böyle aksilikler. Ama kimse bir anda bütün parasını kaybetmez, hallederler bir

Yazının Devamı

Barut kokusu… Bu kadar

2 Ocak 2017

Hiç bu kadar günüyle, saatiyle, neredeyse yeriyle beklediğimiz katliam yaşamamıştık, yeni yılla beraber bunu da gördük.

Korku pek çoğumuzu bezdirmiş, evlere kapatmıştı aslında. Bomboştu sokaklar, caddeler. Daha üç beş yıl önce meydanında insanların toplanıp yeni yıla girdiği, iğne atsan yere düşmeyen Taksim hayalet şehir gibiydi.

Eskiden insanlar 31Aralık akşamı eşini dostunu “İyi yıllar” dilemek için arardı, şimdi “Arka sokaktan yürüyün, sakın caddeden, meydandan geçmeyin”den başka söz yok, “Aman dikkatli olun”. Nasıl dikatli olunabilirse artık.

“Gittin mi sağ salim?” başka bir anlam taşırdı eskiden. “Kazasız belasız” ya da. Lafın gelişiydi. “Canlı bombaya, uzun namlulu silaha, taramalı tüfeğe rastlamadan eve varabildin değil mi?” demek değildi.

Yılbaşı geceleri insanların birbirine düşman olduğu, yolda yürümekten korktuğu, evlere kapandığı zamanlar değildi eskiden. Tam tersi, birbirini hiç tanımayan insanların bile kucaklaştığı, birbirinin yeni yılını kutladığı neşeli geceler yaşadık biz. “Kültürümüz” buydu. Düşmanlık değildi.

Yılbaşı, bizim de ülke olarak bütün dünyayla birlikte bir yılı bitirip bir diğerine girdiğimiz geceydi, dolayısıyla kutlanırdı. Noel ile bir tutup “Hıristiyan

Yazının Devamı

Kötü bir yıl nasıl olur?

29 Aralık 2016

Hakkında hiç iyi konuşulmayan bir yılı geride bırakmak üzereyiz. Ortalık “Allah belanı versin 2016, gidişin olsun, dönüşün olmasın” tarzı yazılar, videolar ve benzeri çalışmalarla dolu. 31 Aralık gecesi bu kötü gidişin bıçakla kesilmiş gibi değişeceğine içten içe inanır gibiyiz. Bir dönüp kendimize bakmak yerine suçu başkalarına, kimseyi bulamadıysak takvimdeki bir sayıya atmak daha kolay olduğundan herhalde.

Tahminim, 2016’nın dili olsa o da insanoğlunu pek hayırla anmazdı. Yılın kötülüğünü bile sadece kendi türünün, hatta onlardan da sadece kendi tanıyıp sevdiklerinin başına gelenlerle tarif eden, bu arada doğaya, çevreye, hayvanlara verdiği zararı zarardan bile saymayan bir varlıktan ayrıldığına üzüleceğini sanmıyorum.

Kendimizi ve yaşadığımız çağı delicesine önemsemeyi bir kenara bırakıp düşünmeye çalışalım, ileriki nesiller nasıl anacak 2016’yı? David Bowie’nin, George Michael’ın, Carrie Fisher’ın aramızdan ayrılmasının verdiği üzüntüyle mi, insanın bencilliğinin, acımasızlığının, diğer canlılara ettiği zulmün kelimelerle tarif edilebilir olmaktan çıktığı yıllardan biri olarak mı? Tabii üzülelim kayıplara da, ölüm maalesef hayatın doğal bir parçası. Bütün senelerde

Yazının Devamı

Ev alma komşu al

28 Aralık 2016

30’lu yaşlarının başlarında bir kadın. İyi bir işi, oturduğu lüks rezidanstaki kanal manzaralı dairenin yüzde 25’ini satın alabilecek depozitoyu biriktirmesini sağlayan bir geliri, düzgün bir hayatı var. Aşırılıkları olmayan türden, içe dönük, ‘korunaklı’ bir hayat. Pek hoş sohbet sayılmaz. Adını bilmiyoruz. Daire 12’de oturuyor. 12 diyelim ona.

Aynı yaşlarda bir adam. Kadının tersine neşeli, dışa dönük, kendince espriler yapan, arkadaş canlısı biri. İşle güçle fazla bir alakası yok, mirasyedi. 12 kadar büyük olmayan, üstelik otoparka bakan Daire 11’e taşınmakta. Ama dairenin yüzde 55’i onun. Ona da 11 diyebiliriz.

Karşılıklı iki dairede yaşayan bu iki yalnız insanın birbirleriyle ilgili bildikleri de aşağı yukarı bunlardan ibaret. Daireleri kaç metre kare, evleri nasıl döşenmiş, depozitoları nasıl ödemişler... Bir de paspasları var tabii, ‘kişiliklerini’ yansıtan. Sohbet etmeye gerek yok, Modrian tablosundan paspas yaptırdıysa bir kadın, sanatsever, ince ruhlu biri olduğunu tahmin edebiliriz mesela. En azından o bizim kendisini öyle görmemizi ister, bunu anlarız. Yetmez mi?

Bir de daire 10 var katta. Kimin nesidir bilen yok. Arada kulağa çalınan konuşmalardan ‘yabancı’ olduğu tahmin

Yazının Devamı

Çarkı tersine çevirmek

26 Aralık 2016

Çocukken okuduğumuz masallarda ‘kötü’ler olurdu; düşene bir tekme daha vuran, evsiz barksız kalan yetim çocuğa kaşıkla bir lokma veriyorsa sapıyla çıkaran, kendimizden zayıf gördüklerimize karşı iyice onlara döndük. Şefkat merhamet, vicdan, tedavülden kalkmış sözcükler sanki. Anlamını hatırlayan yok.

Misal, ülkemize sığınan Suriyeliler. Öyle bir öfke ve nefretin hedefi oluyorlar ki, zannedersiniz nargilesi meşhur diye Türkiye’ye tatile gelmişler; otel, yeme içme masraflarını da biz karşılıyoruz. Nasıl bir gözle bakıyorsak artık, buz gibi soğukta sokaklarda yatan insanlar sefa içindelermiş gibi görünüyor bize. Dilenmek desen, tembel insanın şık tercihi ve konforlu bir şey.

Çok okunan bazı yazarlarımız da değerli katkılarını esirgenmiyorlar bu bakış açısını beslemek için. Onların tasvirlerinde, kültür sanat etkinlikleri senin, spor faaliyetleri benim gezip eğlenen, dert üstü murat üstü bir Suriyeli gençlik mevcut. Çıktı mı size ters giden ne varsa müsebbibi, kolayca da hesap sorabileceğimiz bir hedef?

Change.org, “dünyanın değişim platformu” olmak gibi bir iddia taşıyan, sesini duyuramayanların sesi, ters giden şeylerin çaresi olmak için yola çıkmış bir kampanya sitesi. Kötülükleri

Yazının Devamı

NiLÜFER’iN iÇiNiN GiTTiĞi ŞARKILAR

23 Aralık 2016

Bir müzik piyasası ki, Nilüfer gibi 15 yaşından beri şarkı söyleyen, sesinin eşi benzeri bulunmayan bir şarkıcıyı bile küstürebiliyor. Onu, “Artık yeni şarkılar söylemeyeceğim” diyecek noktaya getirebiliyor. Halbuki ne güzel albümdü, ‘Kendi Cennetim’. Hürriyet’te İpek İzci’yle röportajında şarkılar konusunda artık burnunun eskisi gibi koku almadığını söylemiş. Halbuki topluca nezle olan biziz bana kalırsa, çok dinlenen şarkılara bir bakacak olursak. Neyse, yeni olmasa da Nilüfer’in sesinden ilk kez duyulacak 12 şarkı, her koşulda iyi haberdir. Üstelik Volga Tamöz düzenlemeleriyle.

Birbirinden ayrılması giderek güçleşen ‘yeni’li tekerlemelerine bir ‘yeni’sini ekleyerek ‘Yeniden Yeni Yine’ adını verdiği DMC etiketli albümde, çoğu kadim dostu Sezen Aksu’ya ait 12 parçayı yeniden yorumluyor. “İçinin gittiği şarkılar” olarak adlandırmış bunları, birçoğuna hak vermemek elde değil.

Mesela, albümün açılış parçası, Sezen Aksu’nun ‘Seni Kimler Aldı’sı, ‘Sezen Aksu’88’ albümünün incilerinden ‘Unut’, ya da Aşkın Nur Yengi’nin sesinden tanıdığımız ‘Yazık’, Ajda Pekkan’dan da pek sevdiğimiz şahane Şehrazat şarkısı ‘Yalnızlığa Hüküm Giydim’, Eda ve Metin Özülkü’nün ‘Seninle Olmak Var Ya’sı, Ümit

Yazının Devamı

Doktora ‘hayal ürünü’ şiddet

22 Aralık 2016

Herhangi bir mesleğe ‘kutsallık’ atfetmek doğru değil ama ille yapılacaksa herhalde ilk sırayı hekimliğe vermek gerekir. Eğitim süresi, zorluğu, stresi bir yana, öncelikle ellerindeki insan hayatı olduğu için.

Üstelik kendileri de insandır, malumunuz. Biz bir şeyi atladığımızda, “Ne var canım, insanlık hali, insan hata yapar” diye kendimizi hemencecik affediveririz, doktorların hata yapma hakkı yoktur. Hata yapmayı bırakın, her şeyi doğru yaptıkları halde ellerinde olmayanların da hesabı kendilerinden sorulur. Halbuki tanrı değil, insandırlar. İşleri insanları iyileştirmek, sağlıklarına kavuşturmaktır evet ama büyücü de değildirler. İnsan ölümlü bir varlık ve zamanı geldiyse hiçbir doktordan mucize yaratması beklenemez. Hele kafasına silah dayayarak, hiç.

Geçen hafta Show TV’de yayınlanan “Cesur Yürek” dizisinde beklendi ama. Daha fenası sonuç da elde edildi. Hüseyin Avni Danyal’ın oynadığı mafya babası Tatar Ahmet ameliyathanede. Etrafı endişeli doktorlarla çevrili. “Hocam nabız yok” konuşmaları, hocanın elinde defibrilatör, hastayı kurtarmaya çalışıyor. Derken kalp duruyor. “Hocam ex oldu” diyor doktorlar. Ve birden Tatar Ahmet’in cengâver oğlu İskender - neden ameliyathanede diye

Yazının Devamı

Belki de o kadar yalnız değilizdir

21 Aralık 2016

buluT Tiyatro'nun yeni oyunu "Biraz Sen Biraz Ben", yalnızlık derdine umutlu, esprili, insanın içini aydınlatan bir yerden yaklaşıyor.

"Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar... Yeryüzünde sizin kadar yalnızım..."

Salon kararmış, bir bu şarkı geliyor kulağımıza derinden, gittikçe yaklaşarak. Tüylerimizin diken diken ollduğu bir an. Öyle insani ve herkeste aynı bir duygu ki, hayatının bir döneminde olsun "Bir haykırsam belki duyulur sesim" noktasına gelmemiş kimse yoktur herhalde.

İşte o sınıra gelmiş, hatta ötesine geçmiş biri, 40'lı yaşlarının ortasında bir kadın; Handan, kayalıklara çıkmış denizi seyrediyor. Seyrediyor demek belki doğru değil, sabit bakışlarla denizin karanlığına bakıyor. Ölü balık gibi. Kendini boşluğa bıraktı bırakacak.

Bir diğer gece yalnızı, 30'lu yaşlarındaki Buse, doğuştan olmasa da bütün hücrelerine kadar kadın; müşterisi gelmemiş, şarkısını mırıldanarak yaklaşıyor.

İki yabancının kızkardeşliği

Birbirinden gündüz ile gece kadar farklı iki kadından, yolları tesadüfen kesişen iki yabancıdan bir 'kızkardeşlik' çıkar mı, sorumuz bu. Önce tanışacaklar, birbirlerinin dünyasını anlayacaklar, karşılıklı önyargıları, küçümsemeleri, hor görmeleri bir yana bırakacaklar, uzun

Yazının Devamı