Bir tek bizde değilmiş

9 Haziran 2016

Bir tek bizde olmuyor diye sevinmeli miyiz acaba? Bir partide -tanıştığı bile demek zor, adını bilmiyor çünkü- gördüğü bir kadını içki içiyor, eğleniyor, dans ediyor diye ‘müsait’ kabul eden erkekler bir tek bizim topraklarımızda yetişmiyor, ne mutlu. Ayakta duramayacak kadar sarhoş bir kadına tecavüz edip itiraz edecek halde olmamasını onayladığına yormak da bize mahsus değilmiş.

Bir de üstelik bu tecavüzcü kalburüstü bir aileden gelen, iyi eğitimli biriyse onu haklı, kurbanı suçlu bulma eğilimi de bir tek Türkiye mahkemelerine ait değilmiş. Bu dünyada kadın olmanın gereğiymiş.

2015 yılında tamamen baygın haldeyken Stanford Üniversiteli yüzücü Brock Turner’ın tecavüzüne uğrayan 23 yaşındaki kadının mahkemede okuduğu mektup yer aldı gazetelerde bu hafta. Doğrudan tecavüzcüsüne sesleniyor, kendisine neler olduğunu hiç hatırlamadan hastanede yara bere içinde gözünü açtığı 18 Ocak 2015 gününden başlayarak kâbusa dönen hayatını anlatıyordu.

Nasıl paramparça bir halde bulunduğunu ancak tüm ülkeyle birlikte gazete haberlerinden öğrenmiş, bedenini üzerinden sıyırıp atmak istemiş, sekiz ay bu konuyu kimseyle konuşamamıştı. Hâlâ gece yalnız uyuyamıyor, saldırıya uğrayıp uyanamayacağına dair

Yazının Devamı

BİZİM SAHİLLER NE OLACAK?

7 Haziran 2016

Haberi görünce sevinmekle üzülmek arasında kalakaldım. Türkiye bu yıl Yunanistan’ın onur konuğuymuş.
Ne demek bu? Ekonomik krizi aşmak için turizme ağırlık verme yolunu seçen ülke, bakmış ki en çok turist Türkiye, ABD, Rusya ve İsrail’den geliyor, “Bunlar bize bayılıyor belli ki, hazır sezon açılırken onlara yönelik bir takım atraksiyonlar yapalım, misal menülere Türk yemekleri falan ekleyip kazıklayabildiğimiz kadar kazıklayalım” mı demişler?
Yok, bu olsa olsa bizim geliştirebileceğimiz bir formül. Bodrum’dan, Marmaris’ten tanıdık gelmiştir eminim. Yunanistan öyle yapmamış, Yunanistan Büyükelçisi Kyriakos Loukakis’in de Habertürk’ten Gökhan Timurhan’a anlattığı gibi, bu yıl Türkiye’den ve diğer onur konuğu ülkelerden Yunanistan’ı ziyaret edecek turistlere indirimli hizmet sunulmasına karar vermiş. Bu programa katılıp belirlenen logoyu takan tüm işyerlerinde etiket fiyatlarının yüzde 20’si oranında indiriminiz olacak özetle.
“Ben kendimi özel hissederdim” diyor ki, haklı. Hatta sadece kazıklanıyor hissetmemek bile yeterli de burada fazlası var. Seni konuk etmek istiyor, ülkesini tercih ettiğin için teşekkür etmek istiyor, bir turist daha ne ister ki zaten?
Fakat bu

Yazının Devamı

Ihlamur yerine lağım kokusu

6 Haziran 2016

Moda’da bir kafede oturuyoruz geçen akşam. Gece yarısına doğru bir koku bastırdı, durulacak gibi değil. Herhalde bir yerde kanalizasyon borusu patladı şu an sular oluk oluk caddeden akıyor, birazdan da oturduğumuz yeri basacak. Ancak öyle bir manzaranın açıklayabileceği bir koku.
Fakat etrafıma bakıyorum, insanlarda bir panikten, hatta şaşkınlıktan bile söz etmek mümkün değil. Gayet alışık görünüyorlar, Moda’nın doğal kokusu sanki. “Bu ne?” diyorum, “Böyle bir süredir, özellikle bu saatlerde” gibi cevaplar alıyorum. Adeta tuhaf olan benim.
Tahmin edileceği gibi, kaynak Kurbağalıdere ve eskiden sadece yanından geçeni canından bezdiren kokusu artık Kadıköy - Moda hattının genel kokusu halinde gelmiş. Özellikle geceleri, İstanbul ıhlamur kokar, Kadıköy lağım kokuyor. Sivrisineklerin nasıl besili olduğunu siz hayal edin.
Hayır, “Kapımızın önüne işiyorlar” diye sokakta içen gençleri polis marifetiyle toplatmaya çalışan semt sakinlerinin buna tepkisiz kalması olacak iş değil. Belli ki artık bezmişler tekrarlamaktan.
Dün Dünya Çevre Günü’ydü, çevre de kendisinin canına okuyan insanoğlundan intikam almayı sürdürüyordu. Siz normal mi buluyorsunuz mesela İstanbul’u ve de Avrupa’nın

Yazının Devamı

TARİHİMİZİ BİR DE ŞARKILARDAN OKUYUN

3 Haziran 2016

Hep düşünürüm, bir memleketi anlamak için tarihçilerine değil şarkı yazarlarına kulak vermek daha sahici bir fikir verebilir size. Tabii anlatıp anlatacağı aşık ile maşuktan ibaret olan şarkılardan söz etmiyorum, ki aslında onlar da bir gidişatın habercisidir, o ayrı. Ama bir de bulunduğu güne belge düşen şarkılar var ki, sırf onların izinden giderek bir memleketin tarihi yazılabilir. Nitekim yazılmış da.

Ağaçkakan Yayınları’nın Vikipedi ve Google çağında okuru doğru bilgiye kısa yoldan ulaştırmayı amaçlayarak son derece hayırlı bir iş yapan Hazır Bilgi serisinden sıcak sıcak önümüze geldi: Murat Meriç’ten ‘100 Şarkıda Memleket Tarihi’.

Okulda en uzak durduğu ders tarihken bugün ‘tarihçi’ olarak anılmasını kaderin bir cilvesi değil, müfredatımızın bir sonucu olarak kabul etmemiz gereken Murat Meriç, yıllardır özel ilgi alanı olan ‘belgesel plakları’, yani dünyada ve memlekette olan bitenler üzerine yazılmış şarkıları taramış ve ortaya 100 şarkılık bir seçki çıkarmış.

Oturmuş onları bir güzel sınıflara ayırmış ve kronolojik olarak hikayelerini anlatarak sıralamış.

Neşeden çok hüzün

Olaylar, henüz bir milli marşımız yokken Reşadiye harp gemisinin kızaktan indirilmesi töreninde bulunmak

Yazının Devamı

Hayvanlar teşhir malı değil

2 Haziran 2016

İşte bu yüzden hayvanat bahçesi diye bir şeyin olmaması gerekiyor. Siz dünya güzeli hayvanları doğal yaşam alanlarından koparıp hapsedeceksiniz. Kafesin ne kadar geniş, ‘vahşi doğa’ya ne kadar benzer olduğunun önemi yok, hapis hayatı o.
Ondan sonra kendi yavrularınıza “Bak evladım, dünyada bir de bunlar yaşıyor” diye göstermek için gezintiler düzenleyeceksiniz o hapishanelere. Bir de sahip çıkamayacaksınız çocuğunuza üstelik, gorilin kafesine düşecek gözünüzün önünde. Ve olan o güzelim gorile olacak. Çocuğa zarar verirse diye hayvancağızı vurup öldüreceksiniz.

Fotoğraflar içler acısı, Haranbe adlı dişi goril muhtemelen çocuğu suya kapılmaktan kurtarmak istiyor sadece. Zaten doğada özellikle dişi hayvanlar başka türlerin yavrularına karşı da şefkatli, insan gibi acımasız değil. Avladığı maymunun yavrusu olduğunu görünce bir ağlamadığı kalan, sonra o yavruya sahip çıkan leopar, yine avının hamile olduğunu fark edince karnındaki yavru ceylanı kurtarmaya çalışan kaplan, düşmanı kabul edilen türün bebeğini emziren hayvan videolarını görmüşsünüzdür.
Ama bütün canlıları kendisi gibi tehlikeli kabul eden insan tarafından öldürüldü işte o goril. Şimdi buna tepki gösterenlerle “Ama

Yazının Devamı

HEP ÖYLE KALAN ŞARKILAR...

31 Mayıs 2016

Yıl 1980’miş, ben ülkedeki karanlığın farkında olacak yaşta değilim pek, koşa koşa sinemaya gitmenin derdindeyim. Çünkü Erol Evgin’in ‘Renkli Dünya’sı var! Gülşen Bubikoğlu’yla birlikte oynadıkları müzikal film.

Levent’teki Melodi sinemasında gördüğümü hatırlıyorum filmi. Nasıl bir rüya kadro... Ve nasıl güzel şarkılar!

Ben zaten o dönemin her küçük kız çocuğu gibi ‘Sevdan Olmasa’ları, ‘İşte Öyle Bir Şey’leri, ‘Bir de Bana Sor’ları söyleyen, gözlerinin içi gülen adamı ekrana yapışarak izlemişim doğduğumdan beri. Şimdi bir de duvardan duvara uçuyor, bir tekmede adamları deviriyor, süper kahraman değilse ne?

Sonra biz her bayramda televizyonda ‘Hisseli Harikalar Kumpanyası’nı izledik birkaç güne bölünmüş olarak. Erol Evgin, Nevra Serezli’nin gözlerine bakarak “Hep Böyle Kal” diyordu, nasıl olur da insan hep ‘öyle’ kalır, düşünüyorduk.

Yıllar geçti, ben Erol Evgin şarkılarını hep sevdim ve eğer bu şarkılar bacak kadar çocuktan yaşını başını almış teyzelere herkese hep bir şey diyorsa, bunun bir nedeni olduğunu anladım: Çiğdem Talu - Melih Kibar farkı o. Tabii ki Evgin’le tamamlanan bir fark.

Yıl 2016 olmuş. O şarkılar 40 yaşını geçmiş, biz Polonezköy’deki evinde Evgin’le karşılıklı

Yazının Devamı

Şeytandan akıl alan toplum

30 Mayıs 2016

Olmuyor değil mi demek ki, kadın yolcuya ‘bayan yanı’ koltuk açmakla olmuyor. Yanına erkek yolcu oturtmamakla olmuyor.

Neredeyse “Pembe otobüs istiyoruz, insanlık onuruna aykırı muamele görüyoruz” diyenlere hak verecek insan.

Ama Metro Turizm’de yaşanan artık akıl - hayal sınırlarını, rahatlık - pişkinlik sınırlarını kat kat aşan aleni taciz olayı, kadınları korumak için erkeklerle aynı toplu taşıma aracına bindirmemenin bile bir işe yaramayacağını gösterdi.

Personelden biri de pekala kendi deyişiyle ‘şeytana uyabiliyor’.

Şoföründen muavinine
otobüs nüfusunun tamamı kadın olursa, belki bir parça güvenlik tesis edilebilir.

Bu sefer de, gece yolculuğu söz konusu olduğunda “O saatte bir kadının sokakta ne işi var?” parametresi devreye girecek. Sonra bunun molası var, benzini var, bir ihtiyaç olsa marketi

Yazının Devamı

NEJAT İŞLER’İN ‘GERÇEK HESABI’

27 Mayıs 2016

Bir kitap kapağını kapattığınızda; sizde geride yeni bir başlangıç yapmak, başka bir hayat kurmak, hiç değilse acilinden yola çıkmak isteği bırakmışsa, onun kıymetini bilmek gerek bence.

Yok, o çok satan yaşam koçluğu, kendine yardım, kişisel gelişim kitaplarını falan yavaşça yere bırakın. Tabii ki birtakım hap taktiklerle hayatınıza ‘pozitif’ enerji katmaya çalışan eserlerden söz etmiyorum.

Hiç o niyetle yazılmamış, hatta hiçbir özel ‘niyetle’ yazılmamış - olsa olsa telif ücretinin Gümüşlükspor’a gidecek olması etkili olmuştur; bir kitap bu. Nejat İşler’in, çoğu dergiler için yazılmış, ama bir araya gelince de bir hayat hikayesinin köşe taşlarını oluşturan yazılarının toplandığı kitap. Can Yayınları’ndan çıktı. ‘Gerçek Hesap Bu!’ gibi bir adı var ki, o da pek uygun olmuş. ‘Hayatı da mesleği de sallanmadan yaşayamayan’ bir adamın hikayeleri.

Anne - babası Samanyolu’ndan esinlenip Nejat koymak isterken, dedesinin önce davranıp nüfusa kandillerde okunan mevlidin adı olan Necat şeklinde kaydettirdiği adından başlayarak, ilk hastalığı olan kuşpalazını, çocukluğunun sahurlarını, kendisini reddeden ilk aşkına yazdığı şiirleri, evde kesekağıdı üretiminden ofisboyluğa uzanan iş

Yazının Devamı