Bilimsel sadaka taşı

12 Mayıs 2016

Ülke gündeminin alacakaranlığında gözünüzden kaçmıştır belki, Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) Kepler teleskobu 1284 yeni gezegen keşfetmiş, 100’den fazlası dünya boyutlarında. Ayrıca uzayın yaşama elverişli bölgeleri olarak bilinen alanda da dokuz küçük gezegen tespit etmiş Kepler, “Gidelim buralardan”cılara müjde. Oralarda bir yerlerde insan ayak basmadığı için hâlâ yaşanabilir koşullara sahip topraklar var, ne duruyorsunuz?
TÜBİTAK’ın beğenmediği fizik projesiyle dünya birincisi olan İlayda Şamilgil’i Mars projesi ekibine seçen NASA’nın gözü hep böyle uzayda, başka gezegenlerde. Halbuki bilim dendi mi biz başka şeyler arıyoruz. Misal, 350 bin liralık bütçe ayırarak et helal mi değil mi, onu beş dakikada anlamak gibi daha öncelikli konuları var TÜBİTAK’ın.
Gölcük’teki Mecit Kavan İmam Hatip Ortaokulu’nda geliştirilip TÜBİTAK 4006 Bilim Fuarı’nda sergilenen ‘sadaka taşı’ projesi de dünün haberleri arasındaydı. Nedir mahiyeti? Öğrenciler okulda bir erzak köşesi hazırlıyorlar, yardım etmek isteyen buradan aldığı erzakı hayır dolabına koyuyor. Toplanan yardımlar sonunda okuldaki Suriyeli ve muhtaç durumdaki öğrencilere veriliyor.
Gayet insani, düşünceli bir dayanışma

Yazının Devamı

TİYATRONUN MODASI BUNDAN GEÇMEZ

10 Mayıs 2016

Tiyatro çağın geri-sinde kalmış bir sanat mı, artık insanları iki saat bir koltuğa bağlamak için onlara nefes kesici aksiyon sahneleri, sürükleyici maceralar, akrobasiler, ışık ve ses oyunları mı izletmek gerek illa? Yoksa insanın kendisinin bizatihi bir macera olduğuna inanan, hikayesini en yalın ve süssüz püssüz şekilde anlatarak baş döndürücü hızlara, patlamalara ve çatlamalara alışmış bir seyirciyi bile avucunun içine almayı başaran oyunlar var mı hâlâ?
Bu elli bin kere sorulmuş evladiyelik soruyu, cevabını Oyun Atölyesi’nin yeni oyunu ‘Pencere’de bulmuş biri olarak tekrarlıyorum. David Hare’in yazdığı oyunun tamamı bir gecede, orta halli bir evde, iki karakter arasında geçiyor.
30’larının başında, zengin bir avukatın kızıyken ailesine sırt çevirip kendi yolunu seçmiş, yoksul ailelerin çocuklarına öğretmenlik yaparak kendini faydalı hisseden Kyra ile 50’lerinde bir restoranlar zinciri sahibi olmayı ve aşçı, uşak, hizmetçiler, tropik adalarda yazlıklar eşliğinde yalnız ve mutsuz bir hayat kurmayı başarmış Tom.
İki dedim ama bir de tetikleyicisi var oyunun; bir akşam vakti Kyra’nın kapısını çalıp annesinin öldüğünü bildirerek yıllar öncesinin hayaletlerini hortlatan

Yazının Devamı

Anneleri ağlatmadığınız gün kutlayın

9 Mayıs 2016

Nasıl bıktırıcı ve modası geçmeyen bir söylemdir şu “Kadından şair olmaz, ressam olmaz, yazar olmaz, komedyen olmaz”, olmaz da olmaz. Bir anne olur, en kutsalından, başka da bir şey olmaz.
Sokaktaki adama iyi kötü anlatıyorsun, kadına çağlar boyunca tanınan yaşam alanlarıyla doğru orantılı olarak ve de örnekleriyle de, Tıp Fakültesi’nde bir profesör çıkıp “Bunlar bilimsel gerçekler” diye kadının tek var oluş sebebinin erkeği doğurup yetiştirmek olduğunu öğrencilerine öğretmeye kalkınca orada çareler tükeniyor sahiden. Artık ‘doktor ne yersen ye dedi’ aşamasına gelmiş oluyoruz.
Olay, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kadın Kastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı’nda cereyan ediyor. Prof. Dr. Fahri Ölçer, “Kadınlar kusura bakmasın” diyor: “Moliere’in, Mozart’ın, Da Vinci’nin, Rembrandt’ın, Itri’nin, İbni Sina’nın, Rafaelo’nun kadın versiyonu var mı? Yok. Olamaz! Kadının görevi erkekleri doğurup yetiştirmektir.”
Bu kadar net, açık, basit. Bunu söyleyen bir bilim adamı. Zaten hepsi de bilimsel gerçeklermiş, Birgün gazetesine açıkladığına göre. Kadınlar her ay regl oluyorlar ya, ondan olmazmış. “Allah, kadınlar bizim görevimizi üstlenemesin diye onları böyle yaratmış” diye de taçlandırıyor

Yazının Devamı

DİLEĞİNİZ ’ZAMAN’ OLSUN

6 Mayıs 2016

Hıdrellezmiş bugün. Yıllardır bilirdim önceden, çünkü Ahırkapı Şenlikleri’nde dostlarla buluşma günüydü. Dilekler oradaki dev ağaca asılınca anlamlı, Hıdrellez hep beraber sokaklarda yiyip içip Ahırkapı Roman Orkestrası eşliğinde dans edince eğlenceliydi. Bu sene yokmuş Ahırkapı Şenlikleri. Ülkede yaşanan çatışmalar ve olası terör saldırıları gösteriliyor gerekçe olarak. Bana kalırsa hepberaber eğlenmeye falan gönlümüz yok. Ağaca asacak barış ve huzurdan başka dileğimiz de.
Haller böyleyken bir mail hatırlattı, Hıdrellez’i. Zumbara yollamış. Dileklerimiz için ilham olsun diye. İhtiyaç duyduğumuz şeylere kavuşmak için tek değer ölçütünün para olmasına karşı asıl değerli olan şeyi; ‘zamanı’ koyan ‘zaman kumbarası’, www.zumbara.com.
Herkesin başkalarıyla paylaşabileceği bir şeyler olduğu inancından yola çıkıyor. Giriyorsun, vermek istediklerini yazıyorsun. Ve almayı hayal ettiklerini. Maçka Parkı’nda birlikte yürüyecek arkadaş da olabilir aradığın, bahçeni düzenlerken sana fikir verecek bir göz de. Karşılığında saat veriyorsun.

Sanal değil; gerçek
Senin de paylaşacakların vardır muhakkak. Ayrıca ‘her şey karşılıklı’ iddiası hüküm sürmüyor Zumbara’da. Sadece vermenin ve sende

Yazının Devamı

TDK ile soru-cevap

5 Mayıs 2016

Sanıyorum Türk Dil Kurumu’nda şakacı bir ekip var, arada durup durup, “Biz ne yapsak bu kadınları çileden çıkarırız?” diye düşünerek yeni yeni tanımlar ekliyorlar dağarcıklarına. Hadi “müsait”in karşısına kolayca flört edebilen (kadın) diyelim, laf atma literatürüne de bilimsel katkımız olsun diyorlar, misal. Böylece sokakta gördüğü kadını “Müsait misin anam?” şeklinde taciz edenin arkasında kapı gibi TDK olabilecek. Müsait bir yerde inmek isteyen zaten başına gelecek her şeyi hak etmiş olacak. Peki, erkekler? Erkeğin müsaiti olmuyor mu TDK? Hayır, çünkü erkeğin flört etmeyeni tuhaf zaten, o türün doğal özelliği, niteleyici bir sıfat değil.
Sonra “serbest” de bir garip, nereye koysan olan, tabiri caizse “her yola gelen” bir sözcük, e neden onu da tam bu anlamda kullanıp ucunu kadınlara bağlamıyoruz? Oldu mu sana “ağırbaşlı olmayan, hoppa (kadın)” anlamında “serbest”? Aynısı erkekler için niye mi geçerli değil? Erkek yaradılışı gereği serbesttir zaten, ayrıca belirtmeye gerek var mı?
Sırada ne var? Bulduk, “kirli”. Yok artık, onun kadınlarla nasıl bir bağlantısını kuracaksınız? Kolay, bu kadınlar her ay kanamıyor mu? Hayır, tecavüz ya da cinayet yüzünden dökülen kandan söz

Yazının Devamı

DEDİKODUCU TEYZELER KLAVYE BAŞINDA

3 Mayıs 2016

Pazartesi sabahı açıyoruz Twitter’ı, ne konuşuyor insanlar dersiniz?

1 Mayıs’ı olabilir değil mi, ya da Gaziantep’teki saldırıyı. Ya da Bağdat Caddesi’nde kaldırımda yürüyen gencecik bir kemancının hayatına mal olan trafik ‘kazası’ demeye dilim varmıyor, ‘cinayeti’ni belki.

Ama hayır, hiçbiri değil, en has önemli konumuz, Tarkan’ın evlenmiş olması. Evet, tabii ki bu da çok hayret verici değil, bu şöhrette bir popstarın evliliği her yerde haberdir ve merak edilir. Ama bu evliliğin konuşulacak yanı gelinin çirkinliği olabilir mi? Yıkılıyor ortalık, efendim yanına yakışmış mı, nasıl olur da böyle güzel bir adam koluna böyle bir kız takmışmış? Damat gelinden daha güzelmiş, olacak iş miymiş?

Millet işi gücü bırakmış, memlekette başka dert de yok neyse ki, Pınar Dilek’i çekiştiriyor. Çünkü bir kadın ancak güzelse sevilebilir. Bu arada tabii ki çirkin falan değil, gayet hoş bir genç kadın da, her şeyden önce size ne? Sonra da hayatta ayıp diye bir şeyi hiç mi duymadınız?

Sosyal medyanın en büyük zararı bu oldu bence. Nezaket bırakmadı insanlarda. Magazinin o saygısız, üzerine vazife olmayan her şeye burnunu sokmakta kendine hak gören dili yaygınlaştı ve meşrulaştı. Birinin yüzüne

Yazının Devamı

Bir nikâh her şeyi halleder

2 Mayıs 2016

Yine kız çocuklarının bedeni, ruhu, hayatı, geleceği üzerinde ‘büyüklerin’ kararlarının hüküm sürdüğü bir hafta geçirdik.
Antalyalı M.A. biri. 14 yaşında daha. Sosyal medyadan biriyle tanışıyor: 21 yaşındaki Ali Berkan B. Turistik tesisilerde animatörmüş. Görüşmeye başlıyorlar. Küçük kız evinden kaçınca ortaya çıkıyor aralarındaki ‘münasebet’. Ve cinsel istismardan gözaltına alınan adam hakkında 25 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılıyor.
Nasıl kurtuluyor bu işten dersiniz? Küçük kızla evleneceğini söyleyerek! Aile de vazgeçiyor davadan, sen sağ ben selamet. Olayın ‘namus’ kısmı hallolmuş oluyor çünkü nikâh kıyılınca. Mahkemenin de işi bu zaten. Her suçu aklayan ‘kutsal’ aile şemsiyesini korumak.
Fakat daha ötesi var: Tecavüzcüyü aklamak için kızın yaşını büyüten mahkeme de gördük bu hafta.
Dünkü Milliyet gazetesinde Türker Karapınar’ın haberiydi; yine yaş 14, yine cinsel istismar. Bu kez hamile kalıyor küçük kız, doğum için hastaneye gidince durum çıkıyor ortaya ve ailesi onu istismarcısıyla evlendirerek çözmek istiyor meseleyi. Kız 15’ten küçük, ne olacak? Nüfusa geç kaydedildiği iddia ediliyor, allem ediliyor, kallem ediliyor, kemikten yaş tespiti için sağlık

Yazının Devamı

TELİF BİLMECESİNİN İKİ YÜZÜ

29 Nisan 2016

Önceki hafta Çaykur’un Yeşilçamlı reklamıyla ilgili bir yazı yazmıştım. Hani Hulusi Kentmen’den Sadri Alışık’a, Kemal Sunal’dan Ayşecik’e bütün sevdiklerimizin çay içen sahnelerini buluşturan reklam... Hep beraber bayılmıştık reklama da Arzu Film’in Twitter hesabından duyurulduğu gibi bir telif ihmali mi vardı ortada? “Son yıllarda yapılan en büyük hata en büyük mağduriyeti oluşturuyor ne yazık ki. Bedelini hukuk belirleyecek” yazılmıştı hesaptan. Ömürlerini Yeşilçam setlerinde geçirmiş emektar isimler, haberleri bile olmadan buluşmuştu reklamda demek ki.

Ertesi gün beni reklamın yaratıcısı, Dijital Sanatlar’ın kurucusu Mustafa Uslu aradı. Ve reklamın nasıl uzun ve zorlu bir hazırlık sürecinin sonunda ortaya çıktığını, ne kadar dikkatli ve özenli davrandıklarını anlattı. Kullandıkları filmlerin tamamının hakları Horizon ve Fanatik Film’e aitti, toplam beş bin 248 filmi izleyip çay sahnelerini ayırmış, reklamı dört ay ellerinde tutup hukukçulardan, telif hakkı profesörlerinden görüş almışlardı. Ve en nihayetinde bütün bu filmleri yayma ve kopyalama hakkı Horizon Film’de olduğuna göre, ortada bir sorun olmadığına karar verilmişti. Hukuken her şey doğru yapılmıştı yani.

Ne

Yazının Devamı